DURUMCULUĞUN GERÇEKLEŞİMİ VE BASTIRILMASI
Bob Black
1994
“Zamanımızda, her ifadeye tarih atılması gerektiğini düşünüyorum”
Alexander Trocchi(
01)
"Kendinizi belki de yargıçları olarak
gördüğünüz Durumcular bir gün sizi
yargılayacaklar. Köşe başında sizi bekliyor olacağız."
Durumcu Enternasyonal adına konuşan Maurice Wyckaert, 1961’de
Londra Çağdaş Sanatlar Enstitüsü'nde [Institute
for Contemporary Arts, ICA] yaptığı yüksek perdeden nutkunu
böyle bitiriyordu. Şaşkın bir dinleyici (yoksa ortalığı
kızıştırmak için orada bulunan bir yem miydi?) sadece "Durumculuk"un ne olduğunu sormuştu. Guy Debord yerinden
doğrularak Fransızca "Buraya *ikindirik sorulara cevap vermeye
gelmedik" dedi ve ardından Durumcular toplantıyı terk ettiler.
Birkaç yıl önce yayımlanan bir tanıtım broşüründe
ICA olayı, "toplantı başkanının duvar gibi sağır olduğu, baş
konuşmacının İngilizce bilmediği ve katılımcıların toplantının
varlığını inkâr ettikleri bir konferans" olarak hatırlıyor.
(Aslında onlar yalnızca toplantının bir
başlığı
olduğunu inkâr ediyorlardı, çünkü Durumcular, "Durumculuk" sözcüğünü Durumcu
karşıtları tarafından icat edilmiş saçma sapan bir
sözcük olarak tanımlıyorlardı.) Görebileceğimiz gibi ICA
intikamını almıştı.
Paris merkezli bir oluşum olan Durumcu Enternasyonal (DE) (1957-1972),
avangart geleneğini daha yüksek bir anlayış ve uzlaşmazlık
düzleminde yeniden yaratan bir enternasyonaldi. Bugün
ultra-sol siyasetiyle tanınan DE, iki küçük
örgütü birleştiren sanatçılar tarafından
kurulmuştu: (Film yapımcısı Guy Debord ile kolaj sanatçısı olan
eşi Michele Bernstein'ın başrolde oynadığı) Harfçi
Enternasyonal(
02)
ve (Asger Jorn ve Giuseppe Pinot-Gallizio gibi ressamların dahil
olduğu) Enternasyonal Hayalci Bauhaus Hareketi (EHBH). İşlevselcilik
[
fonksiyonelcilik] karşıtı amentüsü biçim eğlenceden sonra gelir olarak
tanımlanabilecek EHBH, feshedilmiş COBRA(
03)
grubundan sanatçıları yeniden toparlamıştı. Onlardan birisi,
ressam ve şehircilik uzmanı olan Constant çok geçmeden
bütüncül şehircilik [
unitary urbanism] kavramını; "davranışlardaki denemelerle devingen bir ilişki içinde olan bütünleşik [
integral]
bir toplumsal ortamın kurulması amacıyla sanatların ve tekniklerin bir
arada kullanılması teorisi"ni de beraberinde DE'ye
getirecekti.
Kamuya gözüken yüzü daima yekpare olsa da DE
birçok hizipleşme yaşamış, üyesi olan toplam 70 kişiden
45'ini çeşitli zamanlarda "ihraç"
etmiştir. Kabaca Harfçi Enternasyonal/EHBH – COBRA
bölünmesine denk düşen temel karşıtlık, estetler [
aesthete,
güzele ve güzelliğe (estetiğe) önem verenler
-çev.] ile
siyasal teorisyenler arasındaydı. İlk grup, Jorn, Constant ve Alman Spur
grubu(
04)
gibi Cermen kökenlilerden oluşuyordu genellikle (Pinot-Gallizio
bunun önde gelen bir istisnasıydı). İkinci grup ise aslen
Latin kökenlilerden oluşuyor, liderliğini Guy Debord yapıyordu(
05).
Bütüncül şehircilik programına sadık olan estetler,
demokratikleşmiş bir sanat; yüksek kültürle popüler
kültürün yeniden birleşip evrenselleşmesi; şehri tatmin
edici bir ambiyanslar bütününe
dönüştürecek estetik [
güzelduyusal]
bir patlama çağrısı yaptılar. Dolayısıyla, şehir planlaması ve
mimarisi ile ilgilendiler –gerçi her iki alanda da
hiçbir şey başaramamış gibi gözükürler.
Politicolar [
siyasiler], DE
içerisinde sivrilen ve sanatçı olmayan ilk kişi olan
Raoul Vaneigem'in formülasyonuyla "sanatın
gerçekleşimini ve bastırılmasını", günlük
yaşamda bir devrimi talep ettiler.
Ayrıcalıklı yaratıcılığın uzmanlaşmış bir bölümü ve
tüketime yönelik metaların üretimi anlamında sanatı her
iki taraf da reddediyordu. Her Durumcu aynı zamanda bir kapitalizm
karşıtı idi. Ancak, estetler sanatı hayatın her yönüne
aşılamayı amaç edinirken, politicolar ise toplumsal
ilişkileri yalnızca kapsamlı, niteliksel olarak daha üstün
toplumsal koşullandırmayla canlandırmakla yetinmeyip, aynı zamanda da
bu ilişkileri doğrudan dönüştürmeyi
amaçlıyorlardı. Cezayirli bir Durumcu ve DE'nin en
ulaşılabilir polemikçisi olan Mustapha Khayati'nin ifade
ettiği üzere: "Sanatın –durumcu anlamda şiirin–
gerçekleşimi, bir kimsenin kendi kendini bir
‘çalışma'da değil, aksine dönemde
gerçekleştirmesidir." Sanatın ardından yaşama sanatı gelir.
Amacımız *ikindirik bir soru sormak veya buna benzer bir şey yapmak
değil, ancak aradaki fark nedir? Eğilimlerin ikisi de Constant'ın "farklı bir yaşam için başka bir şehir" dediği şeyi
hiç inşa etmediler. Yapmış olsalardı, mevcut koşullar ve
fırsatlar peşin hükümlerden daha değerli olurdu. Rakip
yönelimlerin farklılaşan uygulamaları beraberinde getirmesi,
devrim öncesi burada-şimdiyle ilgiliydi.
DE'nin 1961'de İsveç'te yapılan Beşinci
Kongre'sinde eğilimler açıkça karşı karşıya
geldiler. Politicolar son zamanlarda kendilerini devrimci işçi
hareketi tarihine kaptırmışlar ve
Socialisme ou Barbarie(
06)
dergisinin konsey komünizmini benimsemişlerdi. Estetler,
1960'ların başlarındaki elverişli hareketsizlik ortamında, başarı
şansına şüpheyle baktıkları proleter başkaldırının yeniden
canlanmasına o kadar da karşı değillerdi. Ancak, bunun yerine şimdilik
güçlerini kendilerini zaten hissedilir kıldıkları yere,
yani sanat dünyasına konuşlandırmayı öneriyorlardı.
Politicolar, estetlerin (örneğin, Spur'daki
Almanların), Japonya'daki Zengakuren(
07) öğrenci gösterilerinden Kongo'daki Katanga ayaklanmasına(
08)
kadar sayısız olay bir kenara bırakılsa bile, kendi arka
bahçelerindeki inkâr işaretlerini dikkate almadıklarını
söyleyerek buna sert bir yanıt verdiler. Onlar, iyimser (ve
hatalı) biçimde, bütün bunların gizil bir devrimci
içeriğe sahip olduğunu farz ediyorlardı. Politicolar estetleri "kültür pezevenkleri" diye suçladılar.
Estetler ise politicolara "teoriniz gerisin geriye
yüzünüzde patlayacak" dediler. Belki de her iki
taraf da haklıydı.
1962'de, Almanlar ve "Nashciler" (Jorgen Nash ve
İskandinavyalılar) ihraç edildiler; Jorn zaten istifa etmişti.
Durumcular, son dönemlerinde sürdürecekleri siyasi
tutumu benimsediler. Debord, DE dağılana kadar başka film
çekmedi. Durumcu sanat –kolajlar, karikatürler ve
değiştirilmiş özgün yapıtlar– tamamen propaganda
hâline geldi. Bernstein, 1965'te Danimarka'daki
Durumcu merkez bürosunun ateşe verilmesi sırasında maalesef tahrip
olacak bir dizi kolaj üretti –"Paris Komünü
Zaferi" ve "Budapeşte İşçi Konseyleri Zaferi"
bunlar arasındaydı. Teutonlar kendi İkinci Durumcu Enternasyonallerini
kurdular, Amsterdam'da
Situationist Times'ı(
09) çıkardılar ve İskandinav kültürü üzerinde kalıcı bir etki bıraktılar.
Her ne kadar Durumcular çabalarının "
yirminci yüzyıldan kurtulmaya
yönelik şimdiye kadarki en iyi çaba olduğu"yla
böbürlenseler de, duvarın üstünden asla
atlayamadılar. Çok sayıdaki eski düşmanlarından biri olan
Londra ICA'sı, onları birkaç yıl önce firar ettikleri
dünyadaki hücrelerine geri soktu. Sanatları, itibarlı
üç avant havalı mekân arasında turlayıp durdu.
1989-1990'da, Guy Debord'un artık gösterilmesine izin
vermediği filmiyle adlandırılan "Zamanın Oldukça Kısa Bir
Anı Boyunca Birkaç İnsanın Göçüp
Gitmesi", Paris'teki Musee National d'Art
Moderne'den (Centre Georges Pompidou) Londra ICA'sına ve
oradan da benim izleme şansı bulacağım Boston ICA'sına gitti.
Katalogda ihtiyatla ifade edildiği üzere sergi "eşsiz bir
müzecilik meydan okuması" getiriyordu
–düşürülen bir UFO'nun pilotundan geriye
kalanların, morg için ölümle ilgili eşsiz bir meydan
okuma olmasına oldukça benzer bir şekilde(
10).
Raoul Vaneigem'in hararetle söylediği üzere DE, "dünyanın sonunun gösterisi için değil, aksine
gösteri dünyasının sonu için
çalışıyordu." Kendilerini (bu dünyada yaşayan ama bu
dünyalı olmayan) devrimciler olarak değerlendiren Durumcular,
devrimle olan etkileşimlerinin koşullarını mecburen tanımlamak
zorundaydılar. Mevcut düzenden kopartılmış olmak, onu değiştirmeyi
değil yorumlamayı seçmek demekti. Ancak, ona katılmak, onu
sürekli kılmak demekti. Durumcular, sistem tarafından ele
geçirilmeden sistemden almanın (bir şey alınacak başka bir şey
var mıydı?) yolunu bulmak zorundaydılar. Bu olasılıkları kutbiyetler [
polarity] olarak nitelendiriyorlardı:
Detournement (kabaca: "saptırma") ve
recuperation
(kabaca: "geri kazanma"). Sistemin imgelerini ona karşı
döndürmek, onları detourn etmek, ele geçirip saptırmak
demekti. Ancak, buna karşılık –istihbarat teşkilatı
argosunda– "döndürül"mekse, sanat
olarak, ideoloji olarak, uzmanlaşmanın çok sayıdaki parça
parça biçimlerinden veya kısmı karşı çıkışlarından
birisi olarak geri kazanılması, sistem tarafından iyileştirilmesi
demekti.
Şimdiye kadar hiçbir devrimci, avangart eğilim Durumcular kadar
geri kazanma riskinin değerini anlamamıştır. Bu, gösteri
kapitalizmi modernleştirdiği için modernleşmiş devrime sahip
olma iddialarını doğrular yalnızca. Ancak, onlar tedaviden ziyade
teşhiste iyiydiler ve gösteri toplumu bir
tedavi-et-veya-tedavi-edil dünyasıdır.
İhtiyati tedbirlerinin bazıları önceden tahmin edilebileceği gibi
nafileydi. Leninist tarzda parti disiplininin dayatılması (DE'nin
70 üyesinden 49'u er ya da geç "ihraç
edildi") fazlasıyla bir geri kazanmaya benziyordu; DE'nin
niceliksel veya niteliksel gerileyişini kesinlikle önleyemedi.
Daha önemlisi –ve çok daha özgün olanı,
Durumcuların, ürettikleri şeylere arızalara karşı önlem
mekanizması dahil etmiş olmalarıydı. Wyckaert'in ve
Debord'un "durumculuk" konusunda ICA'da
sergiledikleri sözcük-fetişizmi muhtemelen dinleyici
kitlesine karşı kurulmuş tuzağın basit bir parçasıydı, ancak
durumcu metinler düzenli bir şekilde geri kazanmaya karşı koruyucu
muskalar olarak konuşmanın parçalarını tekrar edip durdular
–hem naif, hem de ufak kusurlar peşinde koşan bir
biçimselcilik [
formalizm].
Jorn ile Debord arasındaki –her zamanki gibi her ikisi de
muhtemelen sarhoşken gerçekleşen– grafiksel/metinsel
işbirliğinin ürünü olan
Memoires,
bu kitabı herhangi bir kitap gibi görerek raflarda diğerlerinin
arasına yerleştirmeye cüret edecek kütüphanecileri veya
kitap tutkunlarını kösteklemek için zımpara
kâğıdından kapaklarla ciltlenmişti. Akılsızca bir
taklitçilikle ICA, gösteriş olsun diye bastırdığı iki
pahalı kitaptan birisini, İngiliz Abrasifler ve Kimya Şirketi'nin
bağışladığı zımpara kâğıdı kapaklarla ciltlemişti(
11). Ancak,
Memoires'in içi veya dışında
aşındırıcı
olan herhangi bir şey varsa, kitabı ve Durumcu yayımcılığın diğer
tüm örneklerini gerçekten de camekânlar altında
tutan ICA tarafından törpülenip düzleştirilmişti.
Benzer şekilde, Guiseppe Gallizio'nun bir rulodan oluşan ve
metreyle satılan "endüstriyel resmi", kitlesel
üretimi alaya alıyordu. ICA sergisinin parçası olarak
gösterilen bir rulodan geriye kalan parçalar 145 metre
uzunluğundadır. Fikir, onu bir makine gibi muazzam miktarlarda
üreterek sanatı değersizleştirmekti, ancak piyasanın hinliği
1950'lerde bile galip geldi. Sanatçı övülen
duvar kâğıdının fiyatını rastgele bir şekilde
yükselttiğinde, talep
arttı. Ne de olsa pahalı olan bir şey değerli olmalıydı.
Doğaldır ki Pinot-Gallizio'nun şehirlerin tamamını
endüstriyel boyamalarla kaplama tutkusu ortaya bir şey
çıkarmadı. Buna en yakın gelen şey, eşyaların yan yana
sıralandığı, büyük ve hafifçe aydınlatılmış bir oda
olan "Madde Karşıtı Büyük Mağara"
çalışmasıydı(
12).
Boston ICA'nın dermansız bırakan kopyasından hoşlandım,
çünkü çalışanlarca gizlice gözetlenmediğim
yegâne yer orasıydı. Ayrıca Asger Jorn'un bazı "değiştirmeler"i de sergileniyordu –fantazmagorya [
phantasmagoria,
projektörle duvara yansıtılan, ani olarak büyüyüp
küçülen şekiller
-çev.] ile "üzerini
boyadığı" ismi duyulmamış sanatçıların kiç
resimleri üzerine. ICA'nın arzulayacağı en son şey, bir
kimsenin Durumcu fikirleri benimsemesi ve onlar gibi davranmasıydı
–örneğin resmin üzerini boyamak.(
13)
Durumcuların tedbirlerinin boşuna olması, Sezar'ın düşmanı
Suetonius ile ilgili bir hikâyeyi hatırlattı. Suetonius,
bağışıklık kazanmak amacıyla ufak ufak artan dozlarda zehir
tüketir. Bunu duyan İmparator gülerek şöyle der: "Sezar'ın panzehiri yoktur!"
Sergi ve sergi hakkındaki elkitaplarıyla ilgili daha başka ne
söylenebilecek olursa olsun, bunlar 1964'den itibaren
saltanat süren siyasi hizipçe dolaşıma sürülen,
kendi çıkarına hizmet eden DE yorumunu düzeltir ve DE
hakkında İngilizce olarak ortaya çıkan neredeyse her şeyi
özetler. Bu yapıtlara ilişkin kızgınlığın bir kısmı, Durumcu
yanlısı gibi bile görünmeyen uzmanlar tarafından DE'nin
günümüzde tercüme edilme, yorumlanma ve
sergilenmesinden kaynaklanan bir yansımalı endişedir(
14).
İlk ihraç edilenlerden olan DE kurucusu Ralph Rumney, onun "militaristçe tarihe el koyma" şeklinden
şikâyet eder, kendi kendini öven bir versiyonunu yazar.
ICA'nın temsil ettiği ve desteklediği Durumcu modayı yerli yerine
koymak için "Durumculuk"un Britanya ve
Amerika'daki tarihine biraz ilgi göstermek gerekir.
DE'nin sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen
kurucularından birisi olan Ralph Rumney'in İngiliz olmasına
karşın, ana dili İngilizce olanların Parisli kontrol grubuyla kavgaya
tutuşması olasılığı oldukça fazlaydı. Rumney çok
geçmeden ihraç edildi. İskoçyalı Alexander Trocchi
1964'de istifa etti.
Günlük Yaşamın Devrimi
adlı kitabına ilişkin "mistik" yorumlarını bizzat
Vaneigem'in kendisine açıklama cüretinde bulunan
çok sayıda Amerikalıyla ilişkilerin kesilmesi kararını alan
Parislilere ne evet ne de hayır demeyen İngiliz Seksiyonu
1967'de toptan ihraç edildi(
15).
İngilizler, aralarında ileride Sex Pistols'un menajeri olacak
Malcolm Maclaren'in bulunduğu King Mob'u kurdular. New York
merkezli Amerikalılar ise bir hippi-Durumcu amalgamı [
karışımı] olan Motherfuckers'ı oluşturdular.
Sonraları, Amerikalı Jon Horelick ile Hollandalı Tony Verlaan yine New
York'da DE'nin Amerika Seksiyonunu kurdular. Amerikalıların
1971'de "bölünmesi" –böylece DE,
birisi Doğu Avrupa'da çılgınca bir sığınmacı hayatı
yaşayan dört Avrupalı üyeyle kalmıştı– Guy
Debord'u DE'yi dağıtmaya ikna etti. O sırada, ancak sınırlı
bir etki yapacak (taklitçilerinden hareketle DE'nin
küçümser bir şekilde "pro-situs" dediği)
birkaç DE metni ve DE etkisinin görüldüğü
metinler, Britanya ile Birleşik Devletler'de yayımlandı(
16).
Bunlar, Yeni Sol'a etki edemeyecek kadar sınırlı ve fazlasıyla
geç kalmış çalışmalardı. Yeni Sol özenli ve
anti-otoriter bir teoriye ihtiyaç duyuyordu, ancak
düşünsel [
entelektüel] açıdan gevşek olan anarşizmden (anlaşılabilir bir
şekilde) uzak durdu ve yozlaşan Leninist çeşitleriyle Marksizmi
fazla ciddiye almadı, radikalleri (bugün hâlâ değeri
yeterince kavranmamış) halk desteği kaynaklarından kopardı.
DE çözülüp dağılırken, New York'ta ve San
Francisco Bay Bölgesi'nde Negation, Point Black,
Contradiction ve Bureau of Public Secrets gibi isimlerle durumcu
yanlısı gruplar kuruldu. Ardından, başka yerelliklerde, üstü
kapalı bir şekilde ve böyle bir amaçları olmaksızın
durumculuğu 1970'lerin yeniden dirilen Amerikan anarşizmine
yaklaştıran, pek de durumcu olmayan grupçuklar ortaya
çıktı (Upshot, Aurora, Tampa Narcissus). Detroit'de, Fredy
Perlman'ın Black & Red projesi Debord'un kitabını ve
diğer durumcu metinleri çevirip yayınladı; 1975'ten sonra,
seçkin yeraltı dergisi
Fifth Estate
anarko-durumcu bir tavır benimsedi –yazık ki dergi son
dönemde eko-reformist doğaya tapma kültü türü
bir şeye dönüştü.
İhraç edilmiş İngiliz Durumcusu Christopher Gray 1974'te DE çeviri antolojisini,
20. Yüzyıl Biterken'i
yayınladı; Atlantik'in öte yakasına fazla nüshası
geçmedi. Vaneigem'in kitabı 1979'da çevrildi,
bunu 1983'te yetkin bir Anglo-Amerikan ortak basımı takip etti.
1981'de, Ken Knabb (Bureau of Public Secrets'in tek
üyesi) kendi başına
Durumcu Enternasyonal Antolojisi'ni
yayımladı; DE dergisi ile diğer metinlerin yaklaşık üçte
birine kitapta yer verilmişti. Birkaç ay sonra, rock eleştirmeni
Greil Marcus, durumcu yanlısı Tom Ward'dan özel dersler
almasının ardından,
Village Voice dergisinde yayımlattığı durumculukla ilgili bir makaleyle Amerikan medyasındaki karartmayı sona erdirdi(
17). Marcus, 1989'da dikkat çekici bir şekilde Harvard University Press tarafından yayımlanan
Ruj İzleri
ile çalışmasını tamamladı –durumculuk, punk rock ve
benzeri şeyler hakkında eleştirellikten yoksun ve dağınık, ancak
bilgilendirici olan bir çalışmaydı bu.
Bu metinler birikimi hakkında söylenebilecek tek şey bunların
sadece birer metinden ibaret olduğudur. DE'nin sanatsal
kökenleri veya ilk yıllarındaki estetik meşguliyetleri hakkında
hiç kimse bir şey bilmiyordu. Debordçuların sanatsal
kökenlerini gizlemek için kendince nedenleri vardı
(toplumsal teorisyenler olarak ortaya çıkmaları daha iyiydi);
durumculuğun 1970'lerin ortalarından itibaren az ancak giderek
artan sayıda Britanyalı ve Kuzey Amerikalıyı cezbetmesi, bir siyaset
olması yoluyla gerçekleşti. Sanatsal amaçlarını gizli
tutmaya tenezzül etmeyen İkinci DE'nin Teutoncuları,
Anglofon dünyasında hiç yankı bulmadı –skandalları
Debordçularınki ile karşılaştırılabilir ölçüde
olsa da. Çok sayıda anarşistle bir araya gelerek
Amsterdam'da Provo hareketini (1965-1967) başlatan Constant,
Durumcuların karşı kültürün karnında ateşi biraz
körüklemesinin mümkün olduğunu kanıtladı.
Spur'lu Almanlara pornografi nedeniyle dava açıldı.
Onlardan birisi olan Dieter Kunzelmann, Berlin'de Kommune
1'i kurdu –bu, her iki Almanya'nın da hippi
kültürüyle tanışmasını sağladı ve 2 Haziran
Hareketi'nin teröristlerinden birçoğu için
mayalanma yeri oldu. Hollanda'da, Jacqueline de Jong'un DE
dergisine göre metinden ziyade grafik yoğunluklu olan
Situationist
Times dergisi 70'lerin sonları ile 80'lerde yaygınlaşacak
fanzin tarzını önceden haber veriyordu.
İngiltere'ye geri dönersek, DE'den ihraç
edilenler, sanat öğrencilerini hedefleyen King Mob'u
kurdular. Eski tüfeklerden Jaime Reid, Cristopher Gray'in DE
antolojisinin desenleri hazırladı, ancak Sex Pistols ile olan ilişkisi
nedeniyle punk estetiği üzerinde çok daha fazla etkisi
olacaktı. Yalapşap çevirileri ve sığ yorumları nedeniyle Gray
fazlaca eleştirilir, ancak antolojisi çok önemli bir
açıdan Knabb'ınkinden üstündür; DE
dergisinin orijinal bakış-ve-hissini andıracak şekilde yeterince
karikatür ve grafik içerir. Knabb, estetik boyutu
marjinalleştirme konusunda Debord'u Debodrvari bir şekilde geride
bırakmıştı. Çünkü Durumcu ürünler,
Debordçu tasfiyelerin ardından bile COBRA ve EHBH'li
sanatçıların uyguladıkları bütünlüklü
estetik biçimleri yansıtmaktaydı. Çoğu Durumcu ve durumcu
yanlısı metnin İngilizce sunumları sanatın gerçekleşimine değil,
şiddetli bir şekilde bastırılmasına yönelmiş, eğilimin
bütünselliğini [
holism] azaltmış ve belki de Durumcu teorinin abartılı yavanlık şöhretine katkıda bulunmuştu.
Reid, bunun üzerinden fazla zaman geçmeden kendi kolaj
tarzını –kitle medyası metinleriyle kesilmiş parçaları
birleştirme– yine eski tüfek bir King Mobcu olan Malcolm
Maclaren'in tasarrufuna bıraktı. Maclaren'in Sex
Pistols'daki yönetimi –imalatından bahsetmeye bile
gerek yok– şüphe uyandırıcı bir şekilde kinik bir Durumcu
toplumsal mühendislik deneyine benzer. Reid, bugün
koleksiyoncuların ısrarla aradıkları Sex Pistols'un albüm
kapaklarını süsleyen grafiklerin bazılarını daha önce durumcu
yanlısı yayınlarda kullanmıştı.
O zamanlar çoğu kimse bilmese de, punk'un kapsamlı
olumsuzluğu Durumcu bir prizmadan geçerek kırılıyordu. Bereket
versin ki konsey komünizmi gibi programatik hususlar rafa
kaldırılmıştı. 1970'lerin sonlarına gelindiğinde,
Britanya'daki punk patlamasına bir fanzin patlaması eşlik etti.
Bir punk fanzini yayımlamak, oldukça zorlu bir uğraş olan punk
müzik icra etmekten çok daha kolay, hatta çok daha
katılımcıydı. Son 15 yıl içerisinde ortaya çıkan binlerce
fanzinin azımsanamayacak bir kısmı DE yayınlarının karmakarışık
uyarlamalarına benzerler ve bunlardan bazıları, Greil Marcus'un sahneye
çıkmasından daha önce Durumcu fikirlerle uğraşıyorlardı(
18).
DE dergisinin bütün sayılarına sayfa sayfa bakmış birisi
olarak (Boston ICA onları bir araya getirmişti), en iyi DE
kolajlarının, James Koehnline, Ed Lawrance, Jow Schwind, Freddie Baer
ve Mykell Zhan gibi marjinal çevre kolajcılarının
çalışmalarından bariz şekilde geride kaldığını
söyleyebilirim(
19).
NATO ve Art & Language gibi ne idüğü belirsiz post-modern
sanat ürünleri sağda solda sergilenip dururken, neden Kuzey
Amerikalı posterlerin, fanzinlerin ve bulvar gazetelerinin kesinlikle
hiç birisi, diğer kalıntılarla birlikte camekânların
altında kendine bir yer bulamıyordu?
Muhtemelen marjinal malzemelerin (henüz) birer tarihi kalıntı
olmaması
yüzünden. Bu sanat türü için kopya
orijinaldir. Dolayısıyla, küçük sayıdaki baskıları,
(kasvetli bilimleri aynen iktisat gibi kıtlığa dayanan)
müzeologların hesaplamalarında orijinallerin sonsuz sayıda
çoğaltılma potansiyelinden daha az hesaba katılır.
Pinot-Gallizio başka bir şeyin peşindeydi, ancak sanatın kitlesel
üretimi
ve dağıtımı
için gereken maddi koşullar henüz oluşmamıştı. Sanatın
–işin– yerine geçmesi bir bütüncül
şehircilik veya işçi konseyleri meselesinden ziyade tüm
ayrımların çözücüsü olan
hediyenin
genelleştirilmesi meselesiydi. Burada DE'nin pratiği bir kere
daha teorisinin önünde gidiyordu. Kuşe kâğıda basılı
dergileri pahalı değildi ve Mayıs-Haziran 1968 boyunca Durumcular,
(aslında Enternasyonallerin
her ikisi de) yüz binlerce poster ve yayını kitlesel olarak ürettiler –proletaryaya ödedikleri
don gratuitleri(
20).
Durumcular (özellikle de Debordçular) müzmin şekilde
isnatçılığa [
imputatinonism],
yani eleştirel kuram kılığına büründürülmüş
hüsnükuruntuya düşkünlük gösterdiler. DE
sürekli olarak Watts yağmacılarının, İsveçli
ihmalkârların [
delinquist],
Katangalı ayrılıkçıların, hatta Berkeleyli öğrencilerin
eylemlerinde bilinçsiz bir durumculuk keşfedip duruyordu.
İşlerin her zaman göründüğü gibi olmadığını bilmek
için Durumcu olmanız gerekmez (bunun yardımı dokunsa da).
Gösteri yalnızca görünüşte sorunsuzca sakindir.
İyimserliğe olduğu gibi seçkinciliğin baştan çıkartıcı
cazibesine de karşı direnmek zordur. Diğerlerinin tüm bayağılığını
bir kişinin kendi gözde hayallerine katmak
küçümseyicidir. Aynen bazı insanların ne yaptıklarını ve bu yaptıklarının durumcu olmadığını muhtemelen biliyor olması gibi, teşekkürler(
21).
Durumcular kendileri bir gösteri hâline getirdiler ve bu
onların mahvoluş sebebi oldu. Sonunda arzularını gerçeklik zannet
tiler. Psikiyatri uzmanları buna "referans fikirleri" diyorlar.
Ama öte yandan, Art Kleps'in öne sürdüğü
üzere referans fikirleri belki de zaten oradaydılar. Debord, DE
sonrası yazılarında tarihin, kendisini temize çıkardığıyla
övünüyordu(
22).
Belki de gösteri, dış görünüşün özü,
her zaman olduğundan daha fazla aşikâr. (Tokmağın kullanılacağı
yerler var.) Yurtdışında, modası geçmiş parçaları ortaya
çıkarsa da teoriyi daha ulaşılabilir kılan durumcusal bir şeyler
var. Mike Gunderloy ve Fred Woodworth gibi anti-durumcu yayıncılar
durumculuğu anlayamamalarından gurur duyduklarında, okurlarının giderek
kendilerinin bu gururlu dangalaklardan daha zeki olmaları gerektiği
sonucuna varmaları muhtemeldir. Son mini dizilerin, yani Körfez
Savaşı'nın afallamış seyircileri açısından gösteri
belki de eski anarşist klişelerden daha anlamlı olabilir(
23). Ve aydınlatıldığı şeyle aydınlatır.
Şimdiye kadar hiçbir avangart eğilim, tehlikenin tam anlamıyla
farkında olarak Durumcular kadar küratörlerin
kıskaçlarından uzak durma çabası içinde
olmamıştır. Gelecekçi [
fütürist], Dadaist,
Gerçeküstücü [
sürrealist] ve Harfçi [
lettrist] atalarının (kendi
sözleriyle) mevcut düzen tarafından ve mevcut düzen
için
geri kazandırıldıklarını, yani
kurtarıldıklarını
biliyorlardı. Kendisini gösteri, "görünüşlerin organizasyonu" olarak
gösteren bir düzen. (Zaten imge olan) sanat, uzmanlıklar [
speciality] arasında geri kazanılması en kolay olandı. Tek yapmanız gereken onu göz ardı etmek, bu işe yaramazsa onu satın almaktı.
Durumcular kurtarma ile saptırmayı zıt türler olarak kavramsallaştırdılar, elbette böyleydiler ama bunların
ideal
türler, deneyimin somut güncelliğinden elde edilen
soyutlamalar –(Wittgenstein'ın metaforunda) tırmanılacak,
sonra da aşağı fırlatılacak, yorumlamaya yardımcı merdivenler–
olduklarını unuttular. Tüm biçimler birbirine karışıyor.
Kurtarma ve saptırma, yabanılda asla bulunmayan, orada yalnızca
yaklaşılan geometrik noktalar ve çizgiler gibi soyutlamalardır.
Ancak, kurtarma ile saptırmanın (noktalarla çizgilerin aksine)
bir ikili karşıtlık [
dichotomy] değil de bölünmemiş bir şey [
continuum]
oluşturmaları meseleyi daha da karmaşıklaştırır. Ne Durumcular ne de
gösterinin yöneticileri, fikirlerle imgelere yaptıkları
manipülasyonlar üzerinde tam kontrole sahiplerdi. Hiç
kimse sahip değildir. Saptırma da geri kazandırabilir, geri kazanma da
saptırabilir. Dolayısıyla, Durumculuğun şüphe götürmez
bir şekilde giderek artan bir hızla gerçekleşen geri
kazanılmasının tamamen anti-Durumcu olması gerekmez.
1972'den beridir herhangi bir örgütün himayesinde
olmayan Durumculuk, bazıları kuşkulu olan çeşitli kullanımlara
açık olmuştur. Punklar, bilinçaltıyla algılanan şeyler [
subliminals] için aşırmıştır. Müzeologlar onu iyileştirdiler.
Telos'daki
Marksist akademisyenler, Frankfurt Okulu felsefesi kadar zararsız
oldukları için onu mazur gösterdiler. Tom Ward gibi durumcu
yanlısı üçkâğıtçılar, uzmanlıklarını kendi
yararlarına kullandılar. DE'nin eski tüfekleri, ama sadece
ihraç edilmiş olanları onla ilgili anılarını anlattılar.
Anarşistler ya onu kötülediler ya da onunla karışarak
melezleştiler. Numaracı tipler, adını duymuş olmalarından
ötürü birbirlerini kutladılar. Bir yerlerde
işçiler onu benimsemiş olabilirler, ama bu bir
spekülasyondan ibaret.
Her şey bitti –ama aynı zamanda her tarafa saçılmış hâlde. Durumculuk öldü(
24). Yaşasın durumculuk!
Dipnotlar:
1 Alexander Trocchi,
Cain'in Kitabı
[Cain's Book] (New York: Grove Press, 1960), 59. Eroin
bağımlılığıyla ilgili otobiyografik bir roman olan bu kitap, Beat
sempatisiyle diğer Durumcu metinlerden oldukça farklıdır.
(Örneğin,
Internationale Situationniste
No. 1 (1958) "Tanrı fikrinden sızan çürük
yumurta kokusu, Amerikan ‘Beat' Kuşağının mistik
gerzeklerini sarıp sarmalıyor" diye şikâyet ediyordu).
Trocchi, Durumcu Enternasyonal'den 1964'de istifa etmesinin
ardından İskoçya edebiyatının yaşlı, saygın isimlerinden biri
oldu ve 27 yıl sonra 1984'de bir uyuşturucu bağımlısı olarak
öldü.
2 (AB'nin notu)
Lettrist International (Harfçi Enternasyonal):
Radikal sanatçı ve kuramcıların kurdukları, Paris merkezli
kolektif girişim (1952-57). Isidore Isou'nun Harfçi
grubundan kopan aşırı sol kanadı temsil eden Guy Debord, Gil J. Wolman,
Jean-Louis Brau ve Serge Berna Durumcu Enternasyonali kurdular. "Dérive" (dolanma) ve "détournement" (ele-geçirip-saptırma) gibi
iki önemli kuramsal kavramı DE'ye taşıdılar. Dérive,
insanları içinde yaşadıkları şehir hayatını keşfetmeye; her
gün izledikleri güzergâhların dışına çıkarak,
şehrin sokaklarında amaçsızca dolaşmaya çağırıyordu. Bu,
insanların şehirlerin ne kadar tatsız yerler olduklarını anlamalarına
yol açacaktı, çünkü şehirler insanlar
üzerinde yaratacakları duygusal etkiler
düşünülmeden tasarlanıyordu. Hatta şehir tasarımları,
insanlar üzerinde kurulmak istenen denetimin bire bir bir
yansımasıydı. Temel fikir, insanların önyargılar olmaksızın
çevrelerini keşfetmelerini (ruhbilimsel coğrafya [
psikocoğrafya]),
kendi yerlerini ve dolayısıyla varoluşlarını anlamalarını sağlamaktı.
Détournement ise burjuva dünyasının (film, karikatür,
çizgi roman, reklam gibi) iyi bilinen araçlarını ele
geçirip, bunları anlam değişikliğine uğratarak yeni bir bağlamda
kullanmayı amaçlıyordu (Wikipedia). HE'nin yayınları olan
International Lettriste ve
Potlatch'dan yapılmış çeviriler için bakınız: "
Lettrisme".
3 (AB'nin notu)
COBRA:
(Kopenhag'dan) Asger Jorn, (Brüksel'den) Joseph Noiret
ile Christian Dotremont, (Amsterdam'dan) Karel Appel, Guillaume
Corneille ile Constant Nieuwenhuys'un Kasım 1948'de
imzaladıkları "Dava Dinlendi" [
Le Cause était
entendue] başlıklı bildiriyle Paris'te COBRA'nın kuruluşunu
ilân edildi. Fransız Gerçeküstücülerin "Dava Dinleniyor" başlıklı manifestosuna cevap niteliği
taşıyan bu manifesto, grubun artık Fransız sanatçılarıyla
uzlaşma içinde olmadığını ifade ediyordu. COBRA,
COpenhagen,
BRussels ve
Amsterdam
kentlerinin harflerinden meydana gelmiştir; aslında CoBrA diye yazılır
ve sembolü kıvrılmış bir yılandır. Grup, 1949'da
COBRA
dergisinin ilk sayısını yayımlar. Hareket, Ekim 1951'de dağılır.
COBRA sanatçıları doğrudan ve kendiliğinden çizimler
yapıyorlar; aynen çocuklar gibi, önceden tasarlanmış bir
plan olmadan, vurucu olacak biçimde çalışıyorlardı. Sanat
akademilerinin kurallarına isyan ederek sınırları olmayan bir sanat
biçimini amaçladılar. Her türlü malzemeyle
çalıştılar. Asger Jorn, Christian Dotremont ve Constant
Nieuwenhuys'un başını çektiği teorik
çalışmalarda, sınıf, ırk, zekâ ve eğitim düzeyine
bakılmaksızın sanatın herkes tarafından ve herkes için
yapılması amaçlanıyordu (
Cobra Museum).
4 Gruppe SPUR (SPUR grubu):
Alman ressamları Heimrad Prem, Helmut Sturm ve Hans-Peter Zimmer ve
heykeltıraş Lothar Fischer tarafından 1957'de kurulan sanat
birliği. Grup, Asger Jorn ile tanışmalarının ardından DE'ye
katıldı. 1962'de DE'den ihraç edildiler ve
1965'te
Wir grubu ile birleşerek
Geflecht'i (Şebeke) oluşturdular.
5
Jorn'un küçük kardeşi Jorgen Nash, 1964'de
yaşanan önemli hizipleşmeleri ulusal karakterdeki farklılıklara
bağlar: "Fransız-Belçikalı durumcular kendilerini Pascal,
Descartes, Croce ve Gide ile aynı ilkeler üzerine yerleştirirler.
Eylem duygudan önce gelir. Ancak dualarınızı mırıldandıktan sonra
kendinizi dindar hissetmeye başlarsınız. ... Fransız yönteminin
yanlış olduğunu veya başarılı bir şekilde kullanılamayacağını
söylemiyoruz. Tek dediğimiz görüş açılarımızın
birbirine uymadığı, ancak bunların birbirlerinin eksiklerini
giderebilecekleridir."
"Durumcular kimdir?"
Times Literary Supplement, Eylül 1964 (Özel Sayı); Iwona Blazwick (ed.),
An Endless Passion ... an Endless Banquet: a Situationist Scrapbook
içinde yeniden basıldı (Londra: Institute for Contemporary
Arts/Verso, 1989); ICA'nın Durumcularla ve ilişkili sanatla
ilgili düzenlediği sergiyle bağlantılı olarak ürettiği
gösteriş amaçlı iki kitaptan birisi.
Günümüzde Danimarka'nın en ünlü şairi
olan Nash, 1986'da İsveç'te Jorn ve (1964'de
ihraç edilen bir diğer Durumcu olan) Hardy Strid ile birlikte
kurdukları Durumcu Bauhaus'a halen önderlik etmektedir.
6 (AB'nin notu)
Socialisme ou Barbarie (Ya Sosyalizm Ya Barbarlık):
1948-1965 arasında faal olan Fransa merkezli liberter sosyalist
hareket. Grubun ortaya çıkışı, en önemli kuramcısı
Cornelius Castoriadis'in Troçkist IV.
Enternasyonal'den kopmasından sonra gerçekleşti. Toplumun
baş düşmanının modern kapitalizmi idare eden bürokrasiler
olduğunu savunan grubun saflarında aydınların yanı sıra
işçiler de yoğun biçimde yer alıyordu. Leninizme karşı
eleştirel bir tavır takınan grup, devrimci parti fikrini reddediyor,
işçi konseylerine vurgu yapıyordu. 1958'de Claude Lefort
ve Henri Simon gruptan ayrılarak
Informations et Liaison Ouvrieres'i kurdular. 1960'a gelindiğinde grubun üye sayısı 100'e ulaşmıştı. Aynı dönemde İngiltere'de
Solidarity
[Dayanışma] kardeş örgütü kuruldu. Castoriadis'in
giderek Marksizm'den uzaklaşması gerekçesiyle yaşanan
kopmalar hareketin zayıflamasına ve 1965'te dağılmasına yol
açtı.
Socialisme ou Barbarie
grubunun önde gelen bazı üyeleri şunlardı: Daniel Blanchard,
Cornelius Castoriadis, Guy Debord, Jacques Gautrat, Gérard
Genette, Pierre Guillaume, Alain Guillerm, Jean Laplanche, Claude
Lefort, Jean-François Lyotard, Albert Maso, Henri Simon ve
Pierre Souyri (Wikipedia İngilizce).
7 (AB'nin notu)
Zengakuren (Bütün Japonya Öğrenci Özyönetim Birlikleri Federasyonu):
Japonya'da 1948'de kurulan, radikal sol eğilimli
öğrenci birliği. Kızılların temizlenmesi karşıtı, genel bir barış
antlaşması yapılmasını savunan ve Kore Savaşına karşı çıkan
hareketlere aktif biçimde katıldılar. Örgütün
başlıca amaçları şöyle tanımlanmıştı: (1) öğrencilerin
yaşam koşullarının iyileştirilmesi; (2) akademik
özgürlük ve ulusal kültürün korunması;
(3) öğrenim kurumlarının demokratikleşmesi; (4) öğretim
görevlileri ile idari personelin yaşam koşullarının savunulması;
(5) öğrenci hareketinin birleştirilmesi ve genişletilmesi; (6)
barış ve demokrasini savunulması; (7) birliğin hedeflerine ulaşılması
için gereken her türlü faaliyetin
yürütülmesi. 1960'da gözden
geçirilmekte olan ABD-Japonya Güvenlik anlaşması ile ilgili
çalışmalar sırasında grupta bölünmeler yaşandı.
1968'de doruk noktasına çıkan öğrenci hareketleri
sırasında son derece etkili olan bir örgütlenmeydi. Halen beş
farklı grup, Zengakuren ismiyle faaliyet göstermektedir (Wikipedia
İngilizce & Fransızca).
8 (AB'nin notu)
Katanga Ayaklanması:
Belçika sömürgesi Kongo'nun bağımsızlığını
kazanmasının ardından, zengin kobalt, bakır, kalay, radyum, uranyum ve
elmas yataklarına sahip olan, 518.000 km
2
büyüklüğündeki Katanga bölgesi 21 Temmuz
1960'da ayrı bir devlet olarak kuruluşunu ilan etti.
Kongo'nun başkenti Kinşasa'daki hükümetin bu
bağımsızlık ilanını kabul etmemesi çatışmaların başlamasına
neden oldu. Katanga'nın bağımsızlık ilanını hiçbir yabancı
devlet tanımadı, ancak halen bölgede bulunan Belçika
birlikleri askeri taktik ve teçhizat açısından Katanga
hükümetini desteklediler. 1960'da, müdahale etmeme
politikasını benimseyen 10.000 kişilik bir BM gücünün
ülkedeki yabancı kuvvetlerin geri çekilmesini denetlemek
üzere bölgeye konuşlanmasına izin verildi. Kongo'nun
ilk başkanı olan Lumumba'nın Eylül 1960'da
görevden alınıp tutuklanması, ardından ele geçirilip
Katanga'ya sürülmesi ve Şubat 1961'de
şüpheli bir şekilde (muhtemelen ABD ile Belçika'nın
isteği doğrultusunda, o zaman albay olan geleceğin diktatörü
Mobutu Sese Seko'nun emriyle) öldürülmesinin
ardından çatışmalar şiddetlendi ve hükümet
güçleri Katanga'nın kuzeyini işgal ettiler. Sivil
savaşı önleme yetkisiyle donatılan 5.000 kişilik BM
gücü, Kongo hükümetinin baskılarıyla Eylül
1961'de "savunma amaçlı" olarak Katanga
güçlerine karşı saldırıya geçti. Başarısız olan
saldırının ardından arabuluculuk görüşmelerini
yürütmekle görevlendirilen BM genel sekreteri Dag
Hammarskjoeld, bir uçak kazasında hayatını kaybetti. Ateşkes
antlaşması, BM birliklerinin Aralık 1961'de ikinci bir saldırı
başlatmasıyla bozuldu, ancak bu saldırı da sonuçsuz kaldı. Ocak
1962'de Katanga hükümeti kendi hava kuvvetlerini
oluşturdu. Aralık 1962'de BM birliklerinin başlattığı
üçüncü saldırı sonucunda Ocak 1963'de
başkent Elisabethville ele geçirildi ve Tshombe teslim oldu.
Tshombe ile yapılan görüşmeler sonucunda Katanga yeniden
Kongo Cumhuriyeti'ne katıldı. Tshombe, Kongo
Cumhuriyeti'nin başbakanı oldu, ancak 1964'de
Mobutu'nun askeri darbesiyle görevden alındı.
Kongo'nun adını Zaire olarak değiştiren Mobutu, bölgenin
adını da Shaba olarak değiştirdi, ancak Ruanda destekli Laurent-Desire
Kabila önderliğindeki Tutsi birliklerince 1997'de
devrilmesinin ardından eski ad yeniden kullanılmaya başlandı.
Angola'ya kaçan Katanga güçleri 1977'de
sınırı geçerek yeniden ayaklanma başlattılar, ancak Fransız,
Belçikalı ve Faslı askerlerin desteklediği hükümet
birliklerine yenildiler. 1978'de yeniden canlanan ayaklanma bu
sefer oluşturulan Afrika barış gücü tarafından bastırıldı ve
Katangalı savaşçılar yeniden Angola'ya çekildiler.
Ayrılıkçı ve özerklik yanlısı hareketler bölgede
ağırlığını hâlâ sürdürmektedir.
9 (AB'nin notu)
Situationist Times (Durumcu Zamanlar): Mayıs 1962 ile Aralık 1964 arasında toplam 6 sayı yayımlandı. Her sayısı 1.000-2.000 adet basılıyordu.
10 Elisabeth Sussman (ed.),
On The Passage of a Few People Through a Rather Brief Moment in Time
(Cambridge, Massachusetts & Londra: Institute of Contemporary Art,
Boston, Massachusetts adına MIT Press, 1985). Londra'da
düzenlenen gösterim, durumcu yanlısı Michel Prigent'in
protesto broşürleri dağıtmasına yol açtı, "The
Misadventure of the Situationist International in the Temple of
Doom". Broşürde, DE'nin akademi tarafından geciken
keşfi, "çürümüş düşüncelerin
alabora edici dünyasından olan sözde DE uzmanlarının, ...
iflas etmekte olan kariyerlerini kurtarmaya yönelik ümitsizce
çabaları kendi üstlerine çökecek" diye
eleştiriliyordu. Gösterimin Boston durağında da benzer bir imzasız
yakınmaya neden oldu, "On the Attempted Gentrification of the
Situationist International".
11 Sussman,
On The Passage.
Tırnak törpüm olmadığı için tırnaklarımı yaparken kapağı faydalı buldum. Bu Durumcuların sanat ile
günlük yaşamı yeniden bütünleştirme arzusunun bir
örneğidir. (
Son dakika
notu: Bu metnin daha eski bir baskısını okuyunca, The Rational
Feminist'in yayımcısı Molly Gill o kadar rahatsız olmuş ki bana
bir tırnak törpüsü göndermiş. Sağol Molly. Sen,
şimdiye kadar fanzin çıkarmış en harika büyükannesin.)
12
Bu, sanatçının ilk planladığına göre insanların Mağara
içindeki hareketlerine göre seslerin de değiştiği bir
çoklu-ortam [
multimedia,
değişik ses ve görüntü araçlarının kullanıldığı
-çev.]
projesiydi ve canlı bir modeldi. Uyduruk bir model olan Boston
gösteriminde ses yoktu. Pratik kısıtların yanı sıra
–Pinot-Gallizio'nun yanı sıra ona ses sistemini sağlayan
Durumcular da 30 yıl önce ihraç edilmişlerdi, modelin
tartışmaya açık cinsiyetçi nesnelleştirilmesine
gösterilen aşırı titizlik de Püriten/PC Boston'u
uğraştırmış olmalı. En ağır sözü,
gördüğümüz üzere
*ikindirik
olan özgürlükçü bir eğilim karşısında
insanın irkilmesi için bir hiper-feminist olması gerekmez.
DE üyelerinin yalnızca % 10'u kadındı. Bunlardan sadece
ikisi önemli roller oynadılar: Michele Bernstein (Debord'un
karısı olduğu sürece) ve yayımladığı
Situationist Times
dergisi ile İkinci Durumcu Enternasyonal'in daha rahat
atmosferini yansıtan Jacquiline de Jong. DE'nin kurucu üyesi
Ralph Rumney'e göre DE, "uygulamada fazlasıyla
anti-feministti. Kadınlar daktilo yazmak, akşam yemeğini pişirmek gibi
şeyleri yapıyordu." Bir "psikocoğrafik" raporu
zamanında teslim etmediği için ihraç edilen Rumney,
Bernstein'ın ürettiği teorinin meyvesini Debord'un
nasiplendiğini öne sürer. "The Situationist
International and Its Historification" (röportaj), No. 127
(Haziran 1989). (Rumney'in raporu Blazwick,
Art Monthly: An Endless Adventure,
44-49'da, neredeyse kimin olduğu fark edilemeyecek bir hâle
sokularak yeniden yayımlandı.) Rumney biraz taraflı olabilir:
Debord'dan ayrılmasının ardından Bernstein ile evlendi (sonra
boşandılar.) Rumney'e göre Bernstein "günümüzde Fransa'nın en önemli
edebiyat eleştirmenleri"nden birisidir.
13 (???).
14 İhmal edilmiş bir istisna, siyaset bilimci Bernard B. Brown'un Mayıs 1968 günlerini incelediği
Protest in Paris: Anatomy of a Revolt
(New York: General Learning Press, 1974) adlı eseridir. Bu dalga, Brown
ve diğer tüm akademisyenlerin Fransız politikasına ilişkin
ürettikleri çoğulcu mutabakat atmasyonlarının yanlış
olduğunu ispat etti. Tanıklığı açıkça öç alma
amaçlıdır, ancak DE'nin bu ayaklanma üzerinde
önemli bir etkisi olduğu savına dışarıdan destek sağlar.
DE'nin yanlışlarını açığa vurmaya yönelik ilk girişim Stewart Home'un
The Assault on Culture: Utopian Currents From Lettrisme to Class War
(Londra: Aporia Press/Unpopular Books, 1988) adlı çalışmasıydı.
Home gibi düşmanları varken DE'nin dosta ihtiyacı yoktur.
TV-eğitimli güncel dikkat gösterme aralığına göre
ayarlanmış olan –avangart üzerine atılmış bir tür
astar– kitabı kısa ve önemlidir. Kötü niyet,
ahlakçılık ve yanlış bilgilerle dolu Home'un bıktırıcı
yazısı DE'nin kayıp tarihinin bir kısmını anlatmaz
–özellikle de ilk zamanlarını, sanat evresini; ICA ciltleri
daha bilgilendirici ve "zamanın kısa anı" hakkında daha az
tarafgirdir.
(Kendisini PRAXIS Grubu olarak adlandıran) Home, eğer birileri
katılmışsa 1990 ile 1993 arasında sürmüş olan Sanat Grevini
teşvik etti. İlk romanının, son teslim tarihinden hemen sonra basılması
konusunda oldukça dikkatliydi.
Pure Mania
(Edinburgh, İskoçya: Polygon, 1989). Sanat Grevine ilişkin
yaptığım eleştiri için bakınız "The Refusal of Art",
Friendly Fire
(Brooklyn, N.Y.: Autonomedia, 1992), 209-214; kendi Sanat Grevi
eylemciliğim hakkında bakınız "The Albany Art Strike Action
Committee",
a.g.e., 215-218.
Home, yine son dakikaya yetiştirmek üzere kişilik açısından
Durumcuların en çekicisi olarak gördüğüm Asger
Jorn'un daha önce tercüme edilmemiş bir metnini de
yayımladı; ancak makale, bu zorlayıcı şekilde yaratıcı olan manik
şahsiyetin metafiziksel açıdan karmakarışık bir zihne sahip
olduğunu ortaya koyar. "Pataphysics: A Religion in the
Making",
Smile No. 11 (1989); keza bakınız Asger Jorn,
Open Creation and Its Enemies with Originality and Magnitude (on System of Isou), çev. Fabian Tompsett (Londra: Unpopular Books, 1994).
15
Londra: Practical Paradise Publications, 1972; 2. baskı, Londra: Rising
Free Collective, 1979; Seattle: Left Bank Books & Londra: Rebel
Press, 1983 ("izinli" tercüme).
16 Örn.
The Beginning of an Epoch (New York: Create Situations, tarihsiz) (
SI No. 12'den); (The Poor and the Super-Poor (New York: Create Situations, tarihsiz) (
SI No. 11'den); Guy Debord,
Society of Spectacle
(Detroit: Black & Red, 1970; gözden geçirilmiş baskı
1977). Britanya'da, Nick Brandt, Larry Law, Michel Prigent ve
diğer başkaları bazı metinleri erişilebilir hâle getirdiler.
17
11 Mayıs 1982. Ward Marcus'un DE'yi estetikleştirmesinden
hayıflanmıştı, ancak Marcus da bizzat Ward gibi politicolardan (ki o
sıralarda Ward çoğunun asla gerçek anlamda kurtulamadığı
Marksizme geri dönmüştü) daha fazla tek yanlı değildi. Tom Ward, "Class Struggle Is for Real, Greil" (yayımlanmamış); Bob
Black, "Preface to Ourselves",
The Right to Be Greedy
(Port Townsend, Wash.: Loompanics Unlimited, tarihsiz (1983)) (ilk
olarak 1975'de basıldı; "komünist egoizm"in
sergilenmesi.) Ward'ın Durumculardan taşıdığı şey onların
hatalarıydı: Gerekircilikleri [
determinizm],
konseycilikleri ve onların hakaretleri. Ward, DE'yi sola tanıtmak
amacıyla kaleme aldığı bir makalede, 1970'lerdeki kof
bayağılaştırma çabaları ve dostlarının projeleri için
Argo-tarzı reklamlar için bahaneler uydurur. "The
Situationists Reconsidered",
Cultures in Contention,
Doug Kahn & Diane Neumaier (ed.) içinde (Seattle: Real Comet
Press, 1985) (bakınız bölüm dört). Ward tarafından
övülen bir gereç, şiddet yanlısı devletçi
kült
Processed World idi; bakınız bölüm dört ve Bob Black,
The Baby and Bathwater (2. baskı; New York: Feh! Press, 1994).
18
Bugün yalnızca Birleşik Devletler'de en azından 10.000
fanzin yayımlanıyor. Mike Gunderloy & Cari Goldberg Janice,
The World of Zines
(New York: Penguin Books, 1992), 1. Bu azami tahmin sadece 4 yıl
içerisinde asgari tahmin hâline gelmiştir. Mike Gunderloy,
How to Publish a Fanzine (Port Townsend, Wash.: Loompanics Unlimited, 1988), 7.
19 Autonomedia Collective, ed.,
Xerox Pirates: "High" Tech & the New Collage Underground (Brooklyn, NY: Autonomedia, 1994).
20
DE'nin Mayıs Günlerindeki rolüne ilişkin bakınız: "The Beginning of an Era", Knabb antolojisi içinde.
Bernard B. Brown, Alfred Willener ve Richard Gombin gibi akademisyenler
(ya düşmanlık ya da sempati besleyerek) Durumcu temaların
ayaklanmada dikkat çektiğini teyit ederler.
The Assault on Culture: Utopian Currents From Lettrisme to Class War
içinde (Londra: Aporia Press & Impossible Books, 1988),
Stewart Home şunu iddia eder: "Mayıs olaylarına milyonlarca
işçi ve öğrencinin katıldığı dikkate alınırsa, bu kadar
ufak bir gruba pek de önem atfedilemez." Bu yargı, genel
grevi hızlandıran Nanterre'deki öğrenci gösterilerini
kışkırtanların DE'nin öfkeli müttefikleri olduğu
gerçeğini göz ardı eder. Belki de Home'ın sayıları
eveleyip gevelemesine karşı en iyi yanıt DE'nin kaç tane
üyeleri olduğu sorusuna verdiği cevaptır: "Sierra
Madre'deki gerilla çekirdeğinden biraz fazla, ancak
daha az sayıda silahla. 1864'de Uluslararası İşçi Birliğini
Londra'da kuran delegelerden biraz az, ancak daha tutarlı bir
programla."
21 "Son tahlilde sol kanat aydınların hatasını tekrarladılar:
Kendilerinden başka herkesin bütünüyle mankafa olduğunu düşündüler.
Zavallı işçiler neler olup bittiğini bilmiyordu, onlara
söyleyecek birisine ihtiyaçları vardı." Christopher
Gray,
Leaving the 20th Century: The Incomplete Work of the Situationist International (Londra: Free Fall Publications, 1974), 167.
22 Örn, Guy Debord, "
The Society of the Spectacle", dördüncü İtalyanca baskıya yazdığı Önsöz, (2. baskı; Londra: BM Chronos, 1983).
23 Bureau of Public Secrets (Ken Knabb), "The War and Spectacle", Loompanics'in
Golden Records'u
içinde, Michael Hoy (ed.) (Port Townsend, Wash.: Loompanics
Unlimited, 1993), 66-68; keza bakınız Ben G. Price, "Between Iraq
and a Hard Place: A Preamble to the Brave New World Order",
a.g.e., 55-59; Bob Black, "Friendly Fire",
Friendly Fire (Brooklyn: Autonomedia, 1992), 275-282.
24
30 Kasım 1994'de 62 yaşında intihar eden Guy Debord da. Francis
Marmande, "Guy Debord, esthète de la subversion",
Le Monde,
3 Aralık 1994, 1, 17. Aşırı içki içen Debord'un
alkole bağlı sinir iltihabından mustarip olduğu söyleniyordu.
Çeviri: AnarşistBakış (160106)
Kaynak: "The Realization and Suppression of Situationism", Bob Black.
Anarşist
Yazın Ana Sayfa --->