BAYIM, BEN DİĞER ÜLKEDENİM
Şehirden bıktık, artık Güneş
Tapınakları yok. Yürüyen kadınların bacakları arasında
dadacılar bir ingiliz anahtarı, gerçeküstücüler
ise kristal bir kupa olduğunu hayal ettiler. Bunlar yitip gitti.
Yüzlerdeki her vaadi nasıl okuyacağımız biliyoruz
–biçimbilimin [morfoloji]
en son aşaması. Reklam panolarındaki şiirin ömrü yirmi yıldı.
Şehirden bıktık; mizahın ve şiirin en son hâli olan kaldırım
kenarlarındaki reklam panolarının gizemlerini hâlâ
keşfetmek için kendimizi gerçekten de zorlamalıyız.
Patrikler Duş Yeri
Et Kesme Makineleri
Notre Dame Hayvanat Bahçesi
Spor Eczanesi
Şehitler Kumanya
Yarı Saydam Beton
Altın Dokunuş Bıçkıhanesi
İşlevsel Nekahat Merkezi
Saint Anne Ambülans
Kafe Beşinci Cadde
Uzatmalı Gönüllüler Sokağı
Bahçede Aile Pansiyonu
Yabancılar Oteli
Vahşi Sokak
Küçük Kızlar
Sokağı'ndaki yüzme havuzu. Randevu Sokağı'ndaki polis karakolu.
Quai des Orfèvres'deki tıbbi-cerrahi klinik ve ücretsiz
yerleştirme merkezi.(10) Güneş Sokağı'ndaki yapma çiçekler. Şato Mahzeni Oteli, Okyanus Barı ve Kafe Uğrak. Çağ Oteli.
Ve yazın son akşamlarında
giderek gözden kaybolan, akıl hastalarının iyilik meleği Dr.
Philippe Pinel'in garip heykeli. Paris'i keşfetmek.
Ve sizler, unutulmuş olanlar; müziksiz ve coğrafyasız, bir
çocuğun kökleri olduğunu düşündüğü ve
şarabın eski bir yıllıktan okunan masallarla birlikte tüketildiği büyük bir çiftliğe [hacienda]
doğru artık yola koyulmaksızın, Pali-Kao'nun Kızıl Mahzenleri'nde
sıkıştırılmış, iki yarıkürenin her türlü dehşetiyle
anıları yerle bir edilmiş olanlar. Her şey bitti. O büyük
çiftliği bir daha asla görmeyeceksiniz. O artık yok.
Büyük çiftliğin kurulması gerek.
Bütün şehirler yerbilimseldir [jeolojik].
Hakkındaki efsanelerin bütün itibarını üzerinde taşıyan
bir hayalete rastlamaksızın üç adım bile atamazsınız.
Referans işaretlerinin [landmarks –coğrafi yapı, yüksek binalar gibi bir yerin belirleyici özellikleri]
bizi durmaksızın geçmişe doğru çektiği kapalı bir
manzaranın içinde hareket ediyoruz. Bazı değişken açılar,
bazı uzaklaşan perspektifler uzamın özgün kavranışlarını bir
an için görmemize imkân tanıyorlar, ancak bu
görüntü bölük pörçük kalıyor.
Bunu, peri masallarının ve gerçeküstücü [sürrealist]
yazıların büyülü mahallerinde aramalıyız: Şatolar,
uçsuz bucaksız duvarlar, biraz unutulmuş meyhaneler, devasa
mağaralar, kumarhane aynaları.
Bu eski imgeler katalize
edici küçük bir gücü muhafaza ediyorlar,
ancak onlara yeni bir anlam vererek canlandırmadan bunların simgesel bir şehircilikte
kullanılması neredeyse imkânsızdır. Denizden doğan atların veya
altından yapılmış elbiseler giyen sihirli cücelerin belli bir
albenisi vardı, ancak bunlar artık modern yaşamın taleplerine
hiçbir şekilde uyarlanamazlar. Çünkü, her ne
kadar çok az kişi bunun farkında olsa da artık yirminci
yüzyıldayız. Eski ilkörneklerin [arketip]
musallat olduğu hayal gücümüz makinelerin
karmaşıklığının çok çok gerisinde kalmıştır. Modern
bilimi yeni mitlerle bütünleştirmeye yönelik
çeşitli girişimler yetersiz kalıyor. Bu arada soyutlama, başta
çağdaş mimari olmak üzere bütün sanatları işgal
etmiştir. Cansız ve hikâyesiz bir saf yoğrulabilirlik [plastiklik]
gözü rahatlatır. Başka yerlerde başka bölük
pörçük güzellikler bulunabilir –bu esnada,
vaad edilen yeni bireşimler [sentezler]
ülkesi sürekli uzaklaşır. Herkes hâlâ canlı bir
geçmiş ile şimdiden ölü bir gelecek arasında duygusal
olarak bocalıyor.
Nihayetinde can sıkıcı bir boş zamana yol açan mekanik uygarlıkların ve soğuk [frijit] mimarinin ömrünü uzatmak niyetinde değiliz.
Yeni, değişebilir dekorların icat edilmesini öneriyoruz.
***
Monsenyör Le
Corbusier'i fabrikalar, hastaneler ve hiç şüphesiz ki
nihayetinde hapishaneler için uygun olan kendi tarzıyla baş başa
bırakacağız (Halen kiliseler inşa etmiyor mu?). Bir tür ruhsal
baskı, yüzü de dünya görüşleri kadar
çirkin olan bu bireyi hâkimiyeti altına alıyor; öyle
ki, gösterişli Gotik tarzı gölgede bırakabilecek şekilde
mekânın havadan eklemlenmesini sağlamak için
kullanılabilecek asil bir malzeme olan betonarmeden yapılmış
iğrenç kütleler altında ezmek istiyor insanları. Le
Corbusier'in şapşallaştırıcı etkisi muazzamdır. Le Corbusier modeli,
içimde derhal intihar etme fikri uyandıran yegâne imgedir.
O, hazzın son kalıntılarını tahrip ediyor. Aşkın, tutkunun,
özgürlüğün de.
***
Yapay aydınlatma karanlığı ve
belirsizliği, klima sistemi ise mevsimleri kovuyor. Geceyle yaz
cazibesini kaybediyor, şafak gözden kayboluyor. Şehirli nüfus
kozmik gerçeklikten kaçıp kurtulduğunu
düşünüyor, ancak düşlerindeki yaşamlarında buna
denk düşen bir genişleme yok. Sebebi açık: Düşler
gerçeklikten beslenir ve gerçeklikte
gerçekleştirilir.
En son teknolojik
gelişmeler, kozmik gerçekliğin nahoş yönlerini yok ederken
bireyin kozmik gerçeklikle kırılmaz bir bağ kurmasını
mümkün kılacaktır. Camdan çatılardan yıldızlar ve
yağmur görülebilir. Hareketli bir ev güneşle birlikte
döner. Açılır-kapanır duvarları bitki
örtüsünün yaşamı işgal etmesini sağlar. Raylar
üzerine yerleştirilen bu hareketli ev, sabah deniz kıyısına inip
akşamları ormana geri dönebilir.
Mimari, zamanı ve mekânı ifade etmenin, gerçekliği değiştirmenin ve düşler üretmenin
en basit aracıdır. Mimari, gelip geçici bir güzelliği dışa
vuran plastik bir ifade etme ve değiştirme meselesi değildir sadece;
insan arzularının sonsuz tayfına ve bu arzuları karşılayacak ilerlemeye
uygun etkiler üreten bir değişiklik meselesidir.
Yarının mimarisi, mevcut zaman ve mekân anlayışlarını değiştirmenin bir aracı olacaktır. Hem bilginin hem de eylemin bir aracı olacaktır.
Mimari kompleksler [complexes]
değiştirilebilir olacak. Dış görünüşleri, içinde
yaşayanların istekleri doğrultusunda tamamen veya kısmen değişecek.
***
Yeni bir mimari yeni bir
uygarlığın ifadesinden başka bir şey olamaz (yüzyıllardır ne
uygarlığın ne de mimarinin olmadığı, yalnızca çoğu başarısız
kalan denemelerin olduğu açıkça ortadadır; Gotik
mimariden bahsedebiliriz, ancak Marksist veya kapitalist bir mimari
yoktur (her ne kadar bu iki sistem benzer eğilimler ve hedefler ortaya
koysalar da).
Dolayısıyla mimaride bizim
ne tür bir uygarlık görüşü bulacağımız sorusunu
sormaya herkesin hakkı vardır. Bir uygarlık için kalkış
noktalarını ana hatlarıyla kısaca açıklayacağım:
- Yeni bir mekân anlayışı (dini olan veya olmayan bir evrendoğum [kozmogoni])
- Yeni bir zaman anlayışı (sıfırdan saymaya başlayarak çeşitli zamansal gelişme tarzları)
- Davranışlarla ilgili yeni bir
anlayış (ahlaki, sosyolojik, siyasal, yasal; ekonomi, bir uygarlığın
kabul ettiği davranış yasalarının sadece bir parçasıdır).
Geçmiş kolektiviteler kitlelere mutlak bir hakikat ve tartışılmaz mitsel timsaller sundular. Modern akılda görecelik
kavramının ortaya çıkması, bir sonraki uygarlığın DENEYSEL
yönü konusunda fikir yürütmeyi mümkün
kılıyor (her ne kadar bu kelimeden memnun olmasam da bunun daha esnek,
daha "oyuncu" olacağını söylemek istiyorum). (Uzunca bir süre
Marksist ülkelerin bu yolda olduklarına inanıldı. Bugün
biliyoruz ki bu çaba o eski, normal evrimi takip etti;
çok kısa bir zaman içerisinde doktrinlerinin
katılaşmasıyla ve çürürken kemikleşen
biçimlerle sonuçlandı. Yenilenme belki de
mümkündür, ancak burada bu soruna değinmeyeceğim.)
Bu seyyar uygarlık
temelinde, mimari (en azından ilk başlarda), nihai bir mitsel bireşim
amacı gözetilerek yaşamı değiştirmenin binlerce yolunu denemenin
bir aracı olacaktır.
***
Gezegeni bir akıl hastalığı
kasıp kavuruyor: Bayağılaşma. Üretim ve konfor herkesi hipnotize
ediyor –kanalizasyon sistemleri, asansörler, banyolar,
çamaşır makineleri.
Yoksullukla mücadeleden
kaynaklanan bu durum nihai amacının, yani insanlığın maddi dertlerden
kurtulması amacının ötesine geçmiş ve varlığını her yerde
hissettiren saplantılı bir imge haline gelmiştir. Kendilerine aşk ile
çöp öğütücü arasında tercih yapma şansı
verildiğinde, tüm ülkelerin genç insanları
çöp öğütücüyü seçtiler.
Unutulmuş arzuları yeniden gün ışığına çıkararak ve yepyeni
arzular yaratarak eksiksiz bir manevi dönüşümü
kışkırtmak zaruri hâle gelmiştir. Ve bu arzuların lehine yoğun bir propaganda gerçekleştirmek de gerekiyor.
***
Guy Debord, bir sonraki
uygarlığın üzerine kurulacağı temel arzulardan birisinin durumlar
inşa edilmesi olduğuna zaten işaret etmiştir. Bu topyekûn
yaratma ihtiyacı, mimariyle, zamanla ve mekânla oynama
gereksinimiyle daima yakından bağlantılı olmuştur. Tek bir örnek
bunu göstermeye yeter –Palais de Paris'in sokaklarda
dağıtılan bir broşür (kolektif bilinçdışının
tezahürleri daima yaratıcıların olumlanmalarına tekabül eder):
GEÇMİŞTE KALAN MAHALLELER
Büyük Olaylar
DÖNEM MÜZİĞİ
IŞIK EFEKTLERİ
GECELEYİN PARİS
CAPCANLI
Mucizeler Avlusu:
Bir Ortaçağ mahallesinin 300 metrekarelik etkileyici bir yeniden
inşası; gizli sığınağından adalet dağıtan korkunç HAYDUTLAR
KRALI'nın tebaası olan hırsızlar, dilenciler ve arsız fahişelerin
oturduğu köhne evleriyle.
Nesle Kulesi:
Uğursuz Kulenin heybetli görünüşü kasvetli, kara
bulutlarla kaplı gökyüzüne doğru yükseliyor. Sen
nehri usulca dalgalanıyor. Bir kayık yaklaşıyor. İki kiralık katil
kurbanlarını bekliyorlar. ...(11)
Durumlar inşa etme arzusunun başka
örneklerine geçmişte rastlanabilir. Edgar Allan Poe ve
servetini peyzajlar inşa etmeye harcayan bir adamın hikâyesi
("Arnheim Arazisi" [The Domain of Arnheim]).
Veya Claude Lorrain'in tabloları. Lorrain'in hayranlarından pek
çoğu tablolarının cazibesini neye yoracaklarını pek bilemezler.
Onun ışığı resmetmesinden bahsederler. Gerçekten de
oldukça gizemli bir niteliği vardır, ancak bu, tablolardaki daima bir yolculuğa çıkma daveti havasının hissedilmesini açıklamaya yetmez. Bu hava, alışılmadık bir mimari mekân
ile sağlanır. Saraylar tam denizin kıyısını yerleştirilmiştir ve bitki
örtüsü en beklenmedik yerlerde ortaya çıkıveren
"anlamsız" asma bahçeleri vardır. Saray kapılarının gemilere
yakınlığı sürüklenip gitme duygusunu kışkırtıverir.
De Chirico, en dikkate değer
mimari öncülerden biri olmayı sürdürüyor.
Zaman ve mekânda bulunan ve bulunmayan şeylerin yarattığı
sorunlarla boğuşuyordu.
İlk ziyaret
sırasında bilinçli bir şekilde farkına varılmayan bir nesnenin
daha sonraki ziyaretlerdeki yokluğunun, anlatılması imkânsız bir
izlenimi kışkırtabileceğini biliyoruz: Zamanda geriye doğru yapılan bu
göz teması sonucunda nesnenin yokluğu insanın hissedebileceği bir mevcudiyet hâline gelir.
Daha kesin bir ifadeyle: İzlenimin niteliği genellikle belirsiz kalsa
da, yine de ortadan kaldırılan nesnenin doğasına ve ziyaretçinin
ona atfettiği –yüce bir haz duygusundan teröre kadar
farklılık gösterebilecek– öneme bağlı olarak değişiklik
gösterir. (Bu örnekte, hafızanın bu duyguların vasıtası
olmasının özel bir önemi yoktur; yalnızca elverişli olması
nedeniyle bu örneği seçtim.)
De Chirico'nun Arkad
dönemindeyken yaptığı tablolardaki boş bir mekân,
görkemli bir şekilde doldurulmuş bir zaman yaratır. Böyle bir
mimarinin gelecekte doğuracağı müthiş olanakları ve kitleler
üzerinde yaratacağı etkiyi kolaylıkla hayal edebiliriz.
Böylesi ayrıntılı tasarımları müze dediği yerlere
sürgün eden bir yüzyılı küçümsemekten
başka bir şey gelmiyor elimizden. Chirico'ya Place de la Concorde ve
Obelisk konusunda özgürce hareket etme imkânı
verilebilirdi veya en azından başkentin çok sayıdaki girişini
"süsleyen" bahçeleri tasarlama görevi ona
verilebilirdi.
Gelecekteki yapımların
kuramsal temelini oluşturacak bu yeni zaman ve mekân
görüşü hâlâ muğlaktır ve özellikle bu
amaçla kurulmuş şehirlerde; temel konfor ve güvenlik
için gerekli olan hizmet binalarına ek olarak uyarıcı bir
güçle dolu yapılarla, arzuları, kuvvetleri ve olayları,
geçmişi, şimdiyi ve geleceği temsil eden simgesel abideleri bir
araya getiren şehirlerde davranış kalıplarıyla denemeler yapılıncaya
kadar da muğlak kalmaya devam edecektir. Coşkulu olmanın tüm
sebepleri ortadan kalktıkça, eski dini sistemlerin, eski
masalların ve hepsinden önemlisi de ruhsal
çözümlemenin [psikanaliz] mimari dışavuruma doğru akılcı bir şekilde genişlemesi giderek daha ivedi bir hâl alıyor.
Tabiri caizse herkes kendi
kişisel "katedral"inde yaşayacak. Herhangi bir uyuşturucudan çok
daha fazla düş görmeye olanak sağlayacak odalar ve insanın
âşık olmaktan kendini alıkoyamayacağı evler olacak orada.
Diğerleri seyyahlar için karşı koyamayacakları kadar cezbedici
olacaklar.
Bu proje, optik yanılsamalar
yaratan Çin ve Japon bahçeleriyle –bu
bahçelerin sürekli kullanılmak amacıyla tasarlanmaması bir
farktır– veya girişinde (Ariadne'yi(12) işsiz bırakacak ölçüde abesliğin doruklarında) "Labirentte oyun oynanması yasaktır" yazan Jardin des Plantes'deki gülünç labirentle karşılaştırılabilir.
Bu şehir şatolar, mağaralar,
göller ve benzerlerinin rastgele bir araya toplandıkları bir
biçimde tasavvur edilebilir. Bu, bilginin bir aracı olarak
görülen barok şehircilik aşaması olacaktır. Ancak, bu teorik evrenin zamanı çoktan geçmiştir. Modern bir
yapının bir ortaçağ şatosunu hiçbir şekilde andırmayacak,
ancak yine de (çizgilerin asgari düzeyde korunması, diğer
bazılarının yerlerinin değiştirilmesi, açıklıkların
konumlandırılması, yerbetimsel [topoğrafik] konum ve benzerleri sayesinde) Şatonun şiirsel gücünü muhafaza edip pekiştirecek şekilde inşa edilebileceğini biliyoruz.
Bu şehrin mahalleleri, insanın gündelik yaşamda şans eseri karşılaştığı farklı duyguların tümüne karşılık gelebilir.
Tuhaf Mahalle –
(özellikle ikamete ayrılmış) Mutlu Mahalle – (iyi
çocuklar için) Asil ve Trajik Mahalle – Tarihi
Mahalle (müzeler, okullar) – Faydalı Mahalle (hastane, alet
dükkânları) – Uğursuz Mahalle ve benzeri. Ve bitki
türlerini yıldızların ritmiyle sergiledikleri ilişkilere uygun
şekilde gruplandıracak bir Astrolaryum;
gökbilimci Thomas'ın Viyana şehrinde Laaer Berg'de kurmak
istediğine benzer bir Gezegenler Bahçesi. Şehrin sakinlerine
kozmik olanın bilincini kazandırmak için mutlaka gerekli. Ayrıca
belki de bir Ölüm Mahallesi; ölmek için değil, huzur içinde yaşayacak
bir yer olması için –Burada, Meksika'yı ve günbe
gün beni daha çok cezbeden masumiyette yatan kıyıcılık
ilkesini düşünüyorum.
Örneğin Uğursuz
Mahalle, bir zamanlar çoğu insanın başkentlerinde sahip olduğu
türden iğrenç batakhanelerle ve aşağılık karakterlerle
dolu, kötü ün salmış semtlerin yerini alabilecek bir
şeydir: Bunlar yaşamın bütün kötü kuvvetlerini
simgeliyorlardı. Uğursuz Mahallenin tuzaklar, zindanlar veya mayınlar
gibi gerçek tehlikeleri barındırması gerekmeyecek. İğrenç
dekoruyla (kulakları sağır eden düdük sesleri, alarm zilleri,
ara ara uğuldayan sirenler, kazulet [grotesk] heykeller, Oto-Mobiller
denilen motor gücüyle işleyen mobiller) ve yansımanın yoğun
kullanılması sayesinde gündüz göz kamaştıracak kadar
aydınlık, geceleri ise loş olacak şekilde aydınlatılan içine
girilmesi zor bir yer olacak. Merkezde "Korkutucu Mobil Meydanı".
Piyasanın bir ürüne doyması o ürünün piyasa
değerinin düşmesine neden olur: Dolayısıyla, Uğursuz Mahalle'yi
keşfettikçe çocuklar yaşamın bunaltıcı anlarından
korkmamayı, aksine bunlarla eğlenmeyi öğreneceklerdir.
Sakinlerin başlıca etkinliği SÜREKLİ DOLANMA(13) olacaktır. Manzaranın devamlı değişip durması tam bir yönelim kaybına [disorientation] neden olacaktır.
Artık çiftler
gecelerini, bayağı bir toplumsal âdetten başka bir şey olmayan
evde oturup misafir kabul ederek geçirmeyecekler. Aşk odası
şehrin merkezinden daha uzakta olacak: Bu, mahremiyet atmosferini
yeniden oluşturacak şekilde daha az ışık alan, daha gizli bir yerde
eşlerde bir yabancıllık(14) [egzotizm]
duygusunu doğal olarak yeniden yaratacak. Bir düşünce merkezi
arayan aksi yöndeki eğilim, aynı tekniği izleyerek ilerleyecek.
Sonraları etkinlikler
kaçınılmaz olarak bayatlamaya başladıkça, bu dolanma
doğrudan deneyimleme alanını kısmen temsiliyet alanına bırakacaktır.
Not: Hakkında henüz kimsenin yazmadığı Saint-Germain-des-Prés(15), bu dolanma etiği kapsamında tarihsel bir ölçekte faal olan ilk grup olmuştur. Sadece üç şehir bloğunun
dünya üzerinde yaptığı büyük etkinin, kimilerinin
yetersiz bir şekilde giyim ve şarkı tarzlarıyla, hatta daha da
aptalcası semtte fuhuşun sözüm ona daha serbest
yapılabilmesiyle (ya Pigalle?(16))
açıklamaya çalıştıkları bu etkinin yegâne
açıklaması, bugüne kadar gizli kalan bu
büyüleyici grup ruhudur.
Yayımlanacak kitaplarda,
Saint-Germain günlerinin örtüşmesini ve etkilerini
açıklığa kavuşturacağız (Henry de Béarn'ın Yeni Göçebelik'i [The New Nomadism], Guy Debord'un Güzel Gençlik'i [Beautiful Youth] ve benzeri).(17) Bu yalnızca "davranışlar güzelduyusu"nu [estetiğini]
değil, yeni gruplar oluşturmanın pratik araçlarını ve hepsinden
önemlisi de çiftlerin, karşılaşmaların ve
(matematikçilerle şairlerin kazançlı bir şekilde
inceleyecekleri) sürenin eksiksiz bir görüngübilimini [fenomenoloji] aydınlatmaya hizmet etmelidir.
Son olarak, insanların
dolanarak yaşayamayacakları itirazında bulunanlara şunu hatırlatmak
isteriz: Bütün gruplarda, yansıtma ve özdeşleşme ikili
mekanizmasına uygun olarak belli bazı karakterler (rahipler veya
kahramanlar) uzmanlar olarak çeşitli eğilimleri temsil etmekle
görevlendirilirler. Deneyimler, dérivenin [dolanma]
Kitle'nin gayet iyi yerini alabileceğini göstermiştir: Dolanma,
insanları kolektivitenin yararına baştan çıkararak, onların
enerjiler bütünüyle iletişime geçmelerini
sağlamanın daha etkin bir yoludur.
İktisadi engeller yalnızca görünüştedir. Özgür oyuna
ne kadar fazla yer ayrılırsa, bunun insanların davranışlarını o
ölçüde fazla etkileyeceğini ve giderek daha cazip
hâle geleceğini biliyoruz. Yalnızca kumar oynanan yerler
olmalarına karşın Monaco ve Las Vegas'ın (ve özgür aşkın bir
karikatürü olan Reno'nun) büyük bir üne sahip
olması bunu göstermektedir. İlk deneyimsel şehrimiz
geçimini, müsamaha edilen ve kontrol edilen turizmden
sağlayacaktır büyük ölçüde. Geleceğin
avangart faaliyetleri ve üretimleri doğaldır ki buraya
yönelecektir. Birkaç yıl içerisinde dünyanın
düşünsel [entelektüel] başkenti haline gelecek ve böyle olduğu her yerde kabul edilecektir.
IVAN CHTCHEGLOV(18)
Dipnotlar:
1 Peter Wollen, "Situationists and Architecture", New Left Review
(sayı 8, Mart-Nisan 2001) Bu çalışma, Durumcuların fikirlerine,
kuramlarına, mimarlık, şehir mekânı ve şehir kavramlarına katkıda
bulunan kaynakların iyi bir özetini sunuyor. http://www.newleftreview.net/NLR24206.shtml.
2
Situationist International, "Definitions" (1958); Situationist
International Anthology içinde yeniden yayımlandı (der. Ken
Knabb) (Bureau of Public Secrets, 1981).
3 Age.
4 Age.
5 Age.
6
Andrew Hussey, "The Game of War", s. 151 (Pimlico, 2002). Durumcuların
bu kavramların çoğunu sonunda terk ettikleri belirtilmelidir.
Toplumsal yaşam ve mimari çevre, mimari ve benzeri şeyler
arasındaki kesişmeler hakkındaki içgörüleri nedeniyle
burada belirtildiler.
7
Ivan Chtcheglov, "Formulary for a New Urbanism", Situationist
International Anthology (der. Ken Knabb), 1. (Bureau of Public Secrets,
1981).
8
Yeni Babil daha sonra Guy Debord tarafından reddedildi ve "durumcu
öncesi" olarak mahkûm edildi. Constant da gruptan
ihraç edildi ya da istifa etmek zorunda kaldı. Kristin Ross'un
Henri Lefebvre röportajına bakınız: "Guy Debord and the
Situationist International" (haz. Tom McDonough), s. 275 (October
Books, 2004).
9 Andrew Hussey, "The Game of War", s. 153 (Pimlico, 2002).
10
(KK) Bu listedeki bazı işaretlerin mizahi ve/veya şiirsel boyutu
açık olsa da, Fransız olmayan okurlar için karanlıkta
kalacaktır. Örneğin Quai des Orfèvres, Paris Emniyet
Müdürlüğü'nün merkez bürosudur ve
yerleştirme yalnızca işe yerleştirme değil aynı zamanda tutuklanma
anlamına gelir. Saint Anne bir sokak ismidir ama aynı zamanda
ünlü bir akıl hastanesidir. Diğer tuhaf yerlerin bazıları
Parislilerin, çoğu kez geçmişleri Ortaçağa kadar
uzanan ve genellikle canlı [pitoresk]
nitelikte olan sokak isimlerine bakarak dükkânlara isim
verme alışkanlıklarından kaynaklanır. Örneğin, "Alimentation des
Martyrs" muhtemelen Rue des Martyrs'deki bir bakkal dükkânı
idi.
11 (KK) Mucizeler Avlusu ve Nesle Kulesi: Sırasıyla Victor Hugo ile Alexandre Dumas'ın oyunlaştırdıkları iki Ortaçağ hikâyesine gönderme yapılıyor.
12 (KK) Ariadne: Minotaur labirentinin çıkış yolunu bulması için Theseus'a iplik veren Yunan mitolojisi kadın karakteri.
13 (KK) DOLANMA [drifting]: Bazı metinlerde kelimenin Fransızca aslı dérive kullanılır. Debord'un "Dolanma Kuramı" yazısına bakılabilir.
14 (KK) exoticism: Fransızca'da hem ayrıksılık [eksantriklik] hem de merkezin dışında bulunan mahal anlamlarına gelen excentricité kelimesinden.
15 (KK) Saint-Germain-des-Prés: 1950'lerde Harfçilerin [Lettristlerin]
sık sık ziyaret ettikleri bir Paris semti. Savaş sonrasında bohem
hayatın ve varoluşçuluğun (Camus, Sartre, Simone de Beauvoir
gibi) ünlü bir mekânıydı. Debord'un Hatıralar'da [Mémoires] ve iki filminde (On the Passage ve In girum)
gündeme getirdiği ve Jean-Michel Mension'un The Tribe'ında
ayrıntılı olarak yeniden anlatılan, pek moda olmayan kafelerinde ve
daha az saygın barlarında Chtcheglov, Debord ve arkadaşlarının kendi
maceralarının peşinden gittikleri bir semtti.
16 (KK) Pigalle:
Paris'in genelevler semti. Chtcheglov'un vurgusu, fuhuşun varsayılan
mevcudiyetinin Saint-Germain-des-Prés'in kültürel
etkisiyle hiçbir ilgisi olmadığı, çünkü
Pigalle'de fuhuşa daha fazla rastlanmasına karşın bunun belli
hiçbir etkisi olmadığı üzerinedir.
17
(KK) Bu kitapların ikisi de yazılmamıştır. Harfçi
Enternasyonal'in üyesi olan Henry de Béarn Chtcheglov'un
yakın arkadaşıydı.
18
(KK) "Ivan Chtcheglov durumcu hareketin doğuşundaki girişimlere
katıldı; gerek teorik çabalarıyla gerekse pratikteki
faaliyetleriyle (dérive deneyimleri) durumcu harekette yeri doldurulamaz bir rol oynadı. 1953'te henüz 19 yaşındayken, daha sonra Internationale Situationniste'nin
ilk sayısında yayınlanacak olan "Yeni Şehircilik Formüleri" adlı
metni Gilles Ivain takma adıyla kaleme aldı. Son beş yılını bir
psikiyatri kliniğinde geçirmesi nedeniyle (halen oradadır)
bizimle DE'nin kurulmasından çok sonra yeniden iletişime
geçebildi. Şu anda mimari ve şehircilikle ilgili 1953 tarihli
yazısının gözden geçirilmiş yeni bir baskısı üzerinde
çalışıyor. Aşağıdaki satırların alındığı mektuplar
geçtiğimiz yıl Michèle Bernstein ve Guy Debord'a
yazılmıştı. Ivan Chtcheglov'un maruz bırakıldığı kötü durum,
modern toplumun insanların yaşamlarını denetim almaya amaçlayan
ve giderek karmaşıklaşan yöntemlerinden biri olarak
görülebilir –örneğin eskiden tanrıtanımazların
Bastille'de hapsedilmesinde veya siyasal muhaliflerin sürgüne
gönderilmesinde yansımasına bulan bir denetim". (Chtcheglov'un
"Uzaktan Mektuplar"ına [Letters from Afar] giriş notu, Internationale Situationniste, sayı 9 (1964), s. 38.
Çeviri: AnarşistBakış