ŞİDDETSİZ BİR TOPLUMA DOĞRU:
ANARŞİZM, TOPLUMSAL DEĞİŞİM VE FOOD NOT BOMBS ÜZERİNE
DURUM YAZISI
CHRIS CRASS

 
  • Tartışılması Bu Kadar Önemli Olan Kahrolası Şey Nedir?
  • Anarşizm İçin:
  • Anarşizm ve Konsensus:
  • Anarşizm ve Vejetaryanlık:
  • Anarşizm ve Şiddetsizlik
  • Ancak Anarşizm Popüler Değil, ve Yanlış Anlaşılıyor;
  • Bu yazının ortaya çıkışı ve amacı:

    Bu yazı, San Fransisko'daki Bomba Değil Yiyecek'de [Food Not Bombs, FNB] politikamız ve politikamızı yazında nasıl temsil ettiğimiz hakkında yapılan tartışmanın sonucunda, ilk olarak 29.11.1995 tarihinde yazıldı. 09.11.1995 tarihli toplantımızda, anarşizm ve FNB hakkında derinlemesine ve düşünce kışkırtıcı bir tartışma yapmıştık. Toplantıdakilerin çoğu FNB'nin, yapısı ve hedefleri itibariyle, yönelim olarak her zaman anarşist olduğuna güçlü bir şekilde inanıyordu. Ancak, anarşist politika ve FNB'nin ilkeleri hakkında kaygılarını belirten çok sayıda insan da vardı.

    Bu durum yazısı [position paper, belli bir konu üzerinde bir grubun görüşlerini/tezini açıklayan yazı], esasında, bu kaygılara hitap eden ve grup içerisinde anarşist politikayı amaçlayan, gruba sunulmuş bir öneriydi. Toplantılarda ve birçok tartışmada dağıtılan önerinin --hem resmi, hem de gayriresmi--, grup tarafından konsensusla kabul edilmesi yaklaşık bir yılı buldu. Anarşizmin FNB politikasının resmi bir öğesi haline gelmesinin hemen ardından, grubun daha geniş politikasını açıkça ifade eden ve günlük eylemlerimizi radikal politika bağlamına oturtan bir görüş raporu [vision statement] biraraya getirildi. Bu yazının sonunda yer alan görüş raporunda, bizim cinsiyetçilik karşıtı mücadele kararlığımızdan, ekolojik olarak sürdürülebilir bir topluma doğru yönelen eylemler olarak topluluk bahçeciliği ve organik gübrelemeye [composting] kadar her şey içeriliyordu.

    Bu yazı, San Francisko FNB içindeki bir öneri olmaktan çıkarak, daha geniş FNB topluluğu ve aktivist hareketi için FNB politikalarına ilişkin bir durum yazısı haline geldi. Bu yazının, eşzamanlı olarak bir yandan esaslı bir toplumsal değişiklik için çalışan, öte yandan ise küresel şirketler hakimiyetine ve dünyadaki yoksulluğa karşı çıkmak için çalışan, uluslarüstü bir hareket olarak FNB'nin politik geleceği hakkında tartışma açacağı umut edilmektedir. Yine bu yazının, daha geniş sosyal adalet hareketleri içinde yer alan başkalarının, FNB'nin eylemlerini ve politikalarını anlamasına yardım edeceği umulmaktadır. Bizim hizmetlerimizi anlamlı kılan, günlük çabalarımıza enerji ve canlılık kazandıran şey FNB'nin radikal politikasıdır --zaman zaman ne kadar önemsiz gözükürse gözüksünler. Kendi günlük aktivizmimizin sosyal ve ekonomik adalet için çalışan daha geniş bir hareketle bağlantılı olduğunu gördüğümüz zaman, bu bizim sebzeleri kesip durmamız, veya yapış yapış gübreyle uğraşmamız, veya sabah fazlasıyla erken kalkarak sıradaki insanlar için kahve ve ekmek hazırlamamız için gerekli olan ilham ve motivasyonu edinmemize yardım eder. Radikal toplumsal değişim günden güne gerçekleşir; ve kendinizden çok daha geniş olan bir şeyin bir parçası olduğunuzu bilmek bile o günün sonunu getirmenize yetebilir.
     

    TARTIŞILMASI BU KADAR ÖNEMLİ OLAN KAHROLASI ŞEY NEDİR?

    Bir grup ya da hareketin neyi desteklediği ve daha iyi bir dünyanın neye benzeyeceği görüşü hakkında açık bir anlayışa sahip olması hayatidir. FNB üç tane açıkça tanımlanmış ilkeye sahipken, bunlara gerçek anlamını kazandıran şey, bizim bu ilkeleri içine yerleştirdiğimiz daha geniş politik bağlamdır.

    Bizler konsensusa [consensus, görüş birliği, oybirliği], şiddetsizliğe ve vejeteryanlığa inanıyoruz. Kendi başlarına bu kavramlar biraz muğlaktırlar ve geniş yorumlara açıktırlar. İlkelerimizin esnek ve kapsayıcı olması iyi bir şeyken, fikirlerimizin asimile edilmesini engellemek de keza önemlidir. Bu fikirlere gerçek anlam ve değerini kazandıran şey, FNB'nin bu ilkeleri eyleme dökme ve bizlerin bunları tanımlama şeklimizdir. Bizler, bu fikirleri, merkezsizleşme, kolektif ve kişisel güçlenme, feminizm ve hiyerarşik olmayan örgütlenme stratejileri ile birleştiriyoruz. Genellikle parasız gıda dağıtımı anlamına gelen hayırseverlik [charity] kavramını reddediyoruz. Bizler, hayırseverliğin açlık ve yoksulluğun nedenlere işaret etmekte başarısız olduğuna, ve eşitsizliği yaratan kurumsal yapılara meydan okumaksızın krize [karşı] yara bandı yapıştırmak girişimlerine denk düştüğüne inanıyoruz. Ataerkillik, beyaz üstünlüğü ve --toplumdaki, örgütlerimizdeki ve kendii bilinçlerimizde-- diğer tahakküm biçimlerinin karşısına çıkmaya ve onların iktidar yapılarını parçalamaya çalışıyoruz. Bunlar, kendi yazınımızı oluşturmak için yaptığımız toplantılarda ifade ettiğimiz; kendi gruplarımızı örgütleme, ve diğer grup ve mücadelelerle oluşturmaya çalıştığımız dayanışma şekline dahil ettiğimiz fikir ve inançlardır.

    Bu, belirsizliğin yerine daha iyi bir dünyaya --şu anda inşa etmeye çalıştığımız bir dünya-- ilişkin bir görüşü geçiren, sıklıkla sözü edilmeyen politikamızdır. İşte bu nedenle bu tartışma önemlidir.
     

    ANARŞİZM İÇİN:

    San Fransisko'daki ve Birleşik Devletler genelindeki diğer FNB gruplarında, FNB ve anarşizme ilişkin ortaya atılan, benim de bildiğim değişik kaygılar vardır. Anarşizme yönelik argüman yalnızca ortaya atılan endişelere değinmekle kalmaz, aynı zamanda anarşizm ile FNB arasındaki içsel bağlantıları da segilemeye de çalışır.

    Anarşizme yönelik ilk endişe, genellikle anarşizmin kaos ve şiddetten başka bir şey olmadığı şeklindeki popüler yanlış kanılar etrafında şekillenir. People's History of the United States'in yazarı ve FNB'nin uzun süredir destekçisi olan profesör Howard Zinn, Declarations of Independence adlı kitabında anarşizmi şöyle tanımlıyor: "Anarşistlerin genellikle tanımlandığı şekildeki --düzensizlik, örgütsüzlük, kaos, karmaşa ve herkesin kafasına estiği gibi davranması-- bir anarşiye inanmadıklarını keşfettim. Aksine, onlar iyi bir toplum yaratmak için, insanların işte ve oyunda işbirliği içinde olması gerektiğine, toplumun binlerce değişik şekilde örgütlenmesi gerektiğine inanırlar. Ancak anarşistler herhangi bir örgütün hiyerarşiden ve yukarıdan emir almaktan kaçınması gerektiğinde ısrar ederler; sürekli bir tartışma ve argüman sunma yoluyla demokratik, tarafların rızası alınarak kararların alınmalıdır."

    Şöyle devam ediyor, "Beni anarşizme çeken şey, onun her tür kabadayılık taslayan otoriteyi reddetmesiydi --devletin, kilisenin veya işverenin otoritesi. Anarşizm, eğer yoksulluk ve refah aşırılıkları olmayan eşitlikçi bir toplum yaratabilirsek, ve tüm ulusal sınırlar boyunca ellerimizi birbirimize kenetleyebilirsek; varolmalarını sağlayan nedenler ortadan kalkacağı için polis kuvvetlerine, ordulara veya savaşlara ihtiyacımız kalmayacağına inanır." Howard Zinn Food Not Bombs kitabının önsözünü yazmıştı, ve San Fransisko'daki ve daha yakın bir tarihte Worcester'daki (Massachusetts) FNB gruplarına yönelik gerçekleşen polis saldırıları ve belediye tacizlerine karşı açıkça sesini yükseltmişti. Worcester Phoenix'de, Worcester FNB'ye yönelik belediye tacizinden bahseden yeni bir gazete yazısında, Howard Zinn'den alıntı yapılmıştı.

    Howard Zinn'in açıklaması şöyleydi: "Food Not Bombs, insanlara yaşamlarındaki temel ihtiyaçları sunmakta başarısız olan bir sistemi protesto ediyor" diyordu Zinn; daha önceki hareketlerin başarısız kaldığını, çünkü "ülkedeki ekonomik bölüşüm koşullarıyla" başa çıkamadıklarını da ekliyordu.

    Anarşizm, ırkçılığın, cinsiyetçiliğin, homofobinin, kapitalizmin şiddetinin ve zorunun günlük yaşantılarımızdan defedildiği bir toplumu amaçlayan bir harekettir. Anarşizm, savaşların ve ekonomik yoksulluğun olmadığı bir dünyaya olan inançtır. Anarşizm, karşılıklı yardımlaşmayı, politik ve ekonomik kararların radikal demokratik denetimini ve ekolojik sürdürülebilirliği geliştirecek dayanışmacı, eşitlikçi insan ilişkilerinin ve toplumsal yapıların inşa edilmesi için çalışan bir felsefe ve harekettir. Peki öyleyse bu nasıl doğrudan doğruya FNB'ya uygulanır?
     

    ANARŞİZM VE KONSENSUS:

    Konsensus, anarşist ilkelere dayanan bir karar alma biçimidir. Konsensus, grup tarafından alınan kararların şekillendirilmesine ve uygulanmasına katılabilmeleri için insanların güçlendirilmelerini amaçlayan bir karar alma sürecidir. Konsensus, gücü merkezsizleştiren, kolektif katılım ve sorumluluğu cesaretlendiren, hiyerarşik olmayan, anti-otoriter, dayanışmacı bir grup yapısının yaratılmasını amaçlar. Hiyerarşik olmayan örgütlenmeler yaratma mücadelesinin bir parçası, çoğu insanı güçsüz ve sessiz kılarken, bazı insanları ayrıcalıklı kılan ırkçılığa, cinsiyetçiliğe, homofobiye ve diğer baskı ve tahakküm biçimlerine karşı çıkmak ve onları yok etmektir. İnsanları güçlendirecek ve eşitlik yaratacak örgütlenmeler --ve nihayetinde de topluluklar ve topllumlar-- yaratmayı amaçladığımız için, hiyerarşiye karşı çalışmalıyız. Anarşizm ve konsensus, sıcak vegan bir çorba ve o eski küçük bagel ekmeğimiz gibi birlikte giderler.
     

    ANARŞİZM VE VEJETARYANLIK:

    Food Not Bombs grupları, et ve süt ürünleri endüstrisine karşı politik bir eylem olarak, ve ekolojik sürdürülebilirliği, tüm dünya genelinde gıda ve kaynakların eşit bölüşümünü, insan sağlığını ve hayvanların kurtuluşunu desteklemek amacıyla, tamamen vejetaryan ve vegan gıdalar sunar [vejetaryan: et yemeyen; vegan: etin yanısıra süt ürünlerini de yemeyen]. FNB gruplarının bu konudaki kesin kararlığı, hayvan kurtuluşu hareketleri yanısıra Earth First, Save Ward Walley Coalition, Save Headwaters Forest Coalition gibi diğer birçok çevresel grupla uzun süreli koalisyonlar geliştirmesine yol açmıştır. Anarşizm, kapitalist yayılmanın özelliği olan dünyanın sömürülmesine ve dünyaya hakim olunmasına meydan okur. Anarşizm yalnızca insanların diğer insanla olan ilişkilerini değil, aynı zamanda insanların yerküre ve çevre ile olan ilişkilerini de değiştirmeye çalışır.
     

    ANARŞİZM VE ŞİDDETSİZLİK

    Anarşizm ile şiddetsizliğin uyuşup uyuşmadığı konusunda endişeler ortaya getirildi. Biz, anarşizmle şiddetsizliğin birbirinden ayrılamayacağını öne sürüyoruz.

    Birincisi, devletin tarihsel rolüne bir bakalım. Love and Rage Revolutionary Anarchist Federation'dan Christopher Day şöyle yazıyor: "Devlet --ki bununla polis, ordu, hapishaneler, mahkemeler, çeşitli hükümet bürokrasileri, yasama ve yürütme organlarını kastediyoruz-- otoriter yönetimin dayatıcısı ve düzenleyicisidir. Devlet, örgütlü yasal şiddetin tekelini elinde bulundurur." Day şöyle devam ediyor, "Devlet her zaman bir savaş aracı olmuştur. Devletin egemenliği altında olan bir toplumda, savaşsız bir toplumu düşünmek imkansızdır."

    Food Not Bombs'un kitabı Feeding the Hungry and Building Community'de, bu şöyle açıklanıyordu: "Food Not Bombs ismi bizim en temel ilkemizi yansıtır; toplum ölümü değil yaşamı desteklemelidir. Bizim toplumuz şiddet ve tahakkümü görmezlikten geliyor, ve hatta onları destekliyor. Otorite ve güç, tehdit ile şiddet kullanımından kaynaklanır."

    Devlet ve buna paralel olarak kapitalizm, beyaz üstünlüğü ve ataerkillik gücü, insanlığın çoğunluğuna güç vermeyi sistematik bir şekilde reddeden bir azınlığın elinde yoğunlaştırır. Bir kimsenin kendi yaşamı üzerinde gücü olmasının reddedilmesi, günlük yaşama nüfuz eden şiddete katkıda bulunur. Bu eşitsizlik sisteminin bir sonucu olarak, şiddet hergün yüzlerce farklı şekilde gerçekleşir. Kiralar, kimyasal dolu gıdalar, işçilere yaptığı zararları gizleyen fiyat etiketleri, vergiler, birilerini zengin etmek için yapılan işler, kötü beslenme, evsizlere yönelik polis baskınları, beyaz renkten olmayan kadınların zorla kısırlaştırılması, yoksul insanların sosyal dışlanması, vb. liste uzayıp gider.

    Peki anarşizm ile şiddetsizlik arasındaki bağlantı nedir? Anarşist direnişin ve hareketin uzun tarihçesini yeniden ortaya çıkarmamız gerekiyor; anarşizm ile şiddetsiz bir dünya için mücadelenin uzun bir tarihçesi olduğu gerçeğini fark edeceğiz.

    1932'de yazdığı Native(born) American Anarchism adlı kitabında Eunice Schuster, Henry David Thoreau'nun sivil itaatsizliğin gelişimi üstündeki derin etkisini tartışır; onu şöyle nitelendirir, "sadece düşüncede değil eylemde de bir anarşist." Thoreau'nun ABD'nin Meksika ile yaptığı savaş sırasındaki sivil itaatsizlik eylemi, şiddetsizlik kuram ve pratiğini kalıcı bir şekilde etkilemiştir.

    Thoreau Loe Tolstoy'un da dikkatini çekmiş, ve kendi şiddetsizlik fikirlerini geliştirmesine [neden olmuştur]. Robert L. Holmes, Non-Violence In Theory and Practice adlı kitabında şöyle yazıyor, "Tolstoy, Hristiyanlığa ilişkin bu anlayışı, mantıksal sonucu olarak gördüğü [noktaya] kadar götürdü: yalnızca savaşın örgütlü şiddetini değil, savaşları mümkün kılan hükümetin kendi kurumsallaşmış şiddetini de reddetmek."

    Leo Tolstoy'un Government is Violence: essays on Anarchism and Pacifism adlı kitabının giriş kısmında, şöyle yazılıdır, "Tolstoy'un anarşiye ulaşmak için önerdiği araçlar, bugün sivil itaatsizlik ve şiddetsiz doğrudan eylem olarak aşina hale gelinmiş [araçlardır]. Tolstoy, otorite karşısında boyun eğmeyen bir ahlaki direnişi savunur."

    Gandhi otobiyografisinde Tolstoy hakkında şöyle yazar, "Ciddi bir şüphecilik ve güvensizlik krizi içindeyken Tolstoy'un The Kingdom of God is Within You kitabıyla karşılaşmam, ve onun etkisi altında kalmam bundan kırk yıl önceydi. O zamanlar şiddete inanan birisiydim. Onu okumam benim şüpheciliğimi tedavi etti ve beni ahimsa'nın (şiddetsizliğin) kararlı bir savunucusu haline getirdi... O, çağımızın ortaya çıkardığı en büyük şiddetsizlik önderidir".

    Anarşist düşünceler Gandhi'nin geleceğin toplumuna ilişkin fikirlerini de etkilemiştir. Gandhi Today adlı kitabında Mark Shepard şöyle açıklıyor, "Gandhi, Hindistan'ın ancak halkının beşte dördünün yaşadığı --ki bu rakam bugün için de geçerlidir-- köyleri yeniden canlandırarak güçlü ve sağlıklı olabileceğinde ısrar ediyordu. O, her biri politik olarak özerk ve ekonomik açıdan kendine yeterli olan güçlü köylerden meydana gelen bir toplum tasavvur ediyordu. Gandi aslında belki de bu yüzyılın en büyük merkezsizcilik --ekonomik ve politik gücü yerel düzeye dayandıran-- taraftarıdır."

    Gandhi'nin bir suikast sonucunda öldülmesinin ardından, "Gandhi'nin ruhani varisi" olarak bilinen Vinoba Bhave yoksulların toprakları ele geçirmesini amaçlayan pek çok kampanyaya öncülük etmiştir. 1951'de, Bhave ve Sarva Seva Sangh (Herkesin Hizmetindeki Toplum) Bhoodon (toprak bağışı) hareketini başlattılar. Birçokları Bhave'nin Hindu geleneğine göre bir aziz olduğuna inandı; ve bu nedenle de toprak sahiplerinden arazi parçaları talep etmek için tüm ülke boyunca yürümeye başladığında, daha sonra yoksullara verilecek olan birçok bağış topladı. Shepard'a göre, 1333 milyon akrelik [acre, 0,404 dönüm büyüklüğünde arazi ölçüsü] bir arazi yoksulların eline geçti (ki bu Hindistan hükümetinin toprak reformuyla becerebildiğinden çok daha fazlaydı). Bhave, "şiddetsiz bir devrim" yaratmayı hedefleyen çok sayıda proje ve kampanyayla ilgilendi. Bhave bir anarşistti.

    Birleşik Devletler, köklü bir şiddetsiz anarşizm tarihine sahiptir. Bu ilk gruplardan birisi de hükümetin, ölüm cezasının, savaşın ve eşitsizliğin Hristiyanlık öğretisi ile tutarsız olduğunu savunan New England Non-Resistance Society idi. William Lloyd Garrison'un da üyesi olduğu Topluluk, Birleşik Devletler'de köleliği sona erdirmeyi amaçlayan kaldırılma [abolitionist] hareketinde yoğun bir şekilde çalıştı.

    Birleşik Devletler I. Dünya Savaşına girdiğinde, anarşistler savaş karşıtı hareketin ön saflarında yer aldılar. 1916'da, Emma Goldman, Alexander Berkman ve diğerleri No Conscription League'yi [Zorunlu Askerliğe Hayır Birliği] kurdular. Yürüyüşler, protestolar ve gösteriler düzenlediler. Yayınladıkları manifestoda şöyle deniliyordu, "Zorunlu Askerliğe Hayır Birliği, vicdani redçilerin [conscientious objector] kendi vicdani seçimlerini yapma özgürlüğünü beyan etmelerini, ve arkadaşları olan insanların öldürülmesine katılmayı reddederek insan boğazlanmasına karşı itirazlarını etkili kılmalarını cesaretlendirmek amacıyla kurulmuştur". Berkman ve Goldman, Kura ile Askere Alma Yasasını [Selective Draft Act] ihlal ettikleri gerekçesiyle tutuklandılar. 1918'de kabul edilmesiyle beraber savaş karşıtı yazını yasadışı hale getiren Casusluk Yasası'na [Espionage Act] dayanarak yapılan ilk davalardan birisi --Mollie Steimer de aralarındaydı-- beş anarşistin davasıydı. Grup, geceleri posta kutularına attıkları bir gazeteyi dağıtmış, ve askere alınma karşıtı broşürler yazmıştı. Davalılardan birisi olan Jacob Schwartz mahkemeye asla getirilmedi. Sorgumalar sırasında polis tarafından öyle kötü dövülmüştü ki, hastaneye kaldırılmak zorunda kalmış ve orada da ölmüştü. Dört kişilik grubun hepsi suçlu bulundu, ve ardından da savaş-karşıtı faaliyetleri nedeniyle 1921'de Rusya'ya gönderilmek üzere sınırdışı edildiler.

    Savaşı protesto eden başkaları da vardı, bunlardan birisi de Dorothy Day idi. Day, Peter Maurin ile birlikte, Katolik İşçi [Catholic Worker, CW] hareketini kurdu. Nancy Roberts, Amerikan Radikalleri antolojisinde CW hakkında şöyle yazıyor, "Hristiyan değerlere dayanan radikal toplumsal faaliyetler için üç maddelik bir planı vardı. Maurin, 'düşüncenin açıklık kazanması' için yuvarlak masa toplantıları, forumlar ve dersler sunan bir duruşu, komüniter ve anarşist bir hareketi; her kentsel mıntıkada [kilise cemaatının yaşadığı belli bir alanda] yoksul ve evsizleri besleyecek ve barındıracak misafirperlik evlerini; 'mal canlısı' endüstri toplumunu, --işçilerin ve bilginlerin topluluk içinde yaşayıp öğrenecekleri-- idare edilebilir, organik birimlere bölecek tarım komünlerini tasavvur ediyordu."

    Sonuçta, çoğu ABD'de olmak üzere, dünyanın dört bir yanında 200 civarında --tam kaç tane olduğu hakkında hiç kimse emin değildir-- misafirperverlik evi kuruldu. Misafirperverlik evlerinin ardındaki fikir Walter Brueggman tarafından şöyle açıklanmıştı: "Merhamet, (yoksulluk ve açlığın) acısının ciddiye alınması gerektiğini, acının normal veya doğal olarak değil, ancak insanlığın anormal ve kabul edilemez bir koşulu olarak kabul edilmesi gerektiğini ifade ettiği için, radikal bir eleştiri biçimi meydana getirir." Bu nedenle misafirperverlik, kar marjları ve bireycilik etrafında yapılanan bir toplumda yalnızca direnci geliştirmekle karşılamadı, aynı zamanda buna karşı bir alternatif de getirdi. Day, 1933 Mayıs'ının 1'inde, tanesi 1 peniden satılan (ve hala 1 peniden satılmaktadır) Catholic Worker gazetesinin yayına başlamasına yardım etti. Gazete, barışı daima sosyal adaletle ilişkilendiriyordu; Katolik İşçi aktivistleri ve militarizmi sona erdirmeyi amaçlayan diğer radikallerinin yaptığı birçok şiddetsiz sivil itaatsizlik eylemleri haberleriyle doluydu. James Farrell, The Spirit of the Sixties: The Making of Postwar Radicalism adlı kitabında şöyle yazıyordu; "Catholic Worker (gazetesinde) pasifizm, kişisellik ve anarşizm önkapak haberlerinde oluyordu; ve gazete bilinçli bir şekilde fikirleri aracılığıyla onun devrimini destekliyordu." Farrell birkaç yıl içinde gazetenin dağıtımının 100.000'e ulaştığını, ve 1938'e gelindiğinde baskının 190.000 olduğunu yazıyor. II. Dünya Savaşı sırasında, Day ve Catholic Worker gazetesi pasifist duruşu nedeniyle suçlandı, bazı aktivistleri gazete dağıtırken dövüldü.

    Day, elli yıl boyunca yaşamını barış, sosyal adalet ve şiddetsiz devrime adadı. ABD Katolik piskoposları, 1983'deki dini mektuplarında, pasifizmin Katolikler için kabul edilebilir ahlaki ve politik bir seçenek olduğunu yazarlarken, savaş ve barış hakkındaki öğretilerinde tarihsel bir değişiklik yapıyorlardı. Day, Martin Luther King ile birlikte, "Birleşik Devletler'de kilise yaşamı üstünde derin etki yapan" bir kişi olarak sivrilmişti.

    Bir zamanlar Catholic Worker'ın editörü tarafından hararetle "Baş Anarşist" olarak adlandırılan Dorothy Day, "Amerikan Katolikliğinin First Lady'si" olarak adlandırıldı; ve bazıları onun azize ilan edilmesi için Vatikan'a başvuruda bulundu. Anarşizm, Day'in sözleriyle, " 'uzaktaki ve merkezileşmiş bir devlete' boyun eğme veya bağımlı olmanın çok çok azalmasıyla birlikte, bir kişinin bir diğerine, ve bireyin topluluğa karşı sorumluluğunun artmasıdır".

    Birleşik Devletler'in yakın tarihi üstünde fazlaca etkisi olan hareketlerden birisi de Sivil Haklar [Civil Rights] hareketidir. Bu hareketin içindeki önemli gruplardan birisi Öğrenci Şiddetsizliği Koordine Etme Komitesi [Studen Non-Violent Coordinating Committee, SNCC] idi. Grup, 1960'da Jim Crow Yasaları'nın [getirdiği] ırk ayrımcılığı sistemini protesto etmek için tüm Güneyi silip süpüren oturma eylemi hareketinden doğdu. SNCC, Freedom Riders'ta, 1964 Freedom Summer kampanyasında, Demokrat Parti'nin ırkçılığına meydan okuyan Mississippi Özgürlük Demokrat Partisi'nin kurulmasında önemli bir rol üstlendi; ve ardında toplumsal değişim için çalışan herkes üzerinde çok önemli etkisi olan bir radikal aktivizm ve örgütlenme geleneği bıraktı. Onların topluluk örgütlenmesi tarzının, güçlenme üzerine vurgularının ve şiddetsiz doğrudan eylem taktiklerinin FNB gruplarına vereceği çok şey vardır.

    Ella Baker, SNCC'nin biraraya gelmesine ve ayakları üzerinde durmasına yardım eden bir kişiydi. Ella Baker uzun yıllardır NAACP içinde örgütleyici olarak çalışmıştı; ve Martin Luther King'in başkanı olduğu Güneyli Hristiyan Liderler Konferansı fikrinin ortaya atılmasına ve örgütlenmesine yardımcı olmuştu. Ella Baker, doğrudan eylemliliğin ve katılımcı demokrasinin gerekli olduğuna inanıyordu. Başarılı grupların, bir lider etrafında oluşan gruplardan değil, liderliğin grubun içinden çıktığı gruplardan gelişmesi gerektiğine inanıyordu: güçlü insanların güçlü liderlere ihtiyacı yoktur. Carol Mueller, Women in the Civil Rights Movement: Trailblazers and Torchbearers adlı kitabında, Ella Baker'a ve katılımcı demokrasinin gelişimine bir bölüm ayırır. Mueller, Baker'ın katılımcı demokrasi hakkındaki görüşlerini şöyle tanımlıyor: "1. toplumdaki insanların, yaşamlarını kontrol eden kararlarda tabandan [grassroot] katılımlarının sağlanması; 2. hiyerarşinin, ve buna ilişkin liderliğin temeli olarak uzmanlık ve profesyonelliğe yapılan vurgunun asgari kılınması; 3. korku, yabancılaşma ve entelektüel ilgisizliğe yanıt olarak doğrudan eylem çağrısı." SNCC'deki katılımcı demokrasi deneyimi, geniş bir alandaki toplumsal hareketleri etkilemiştir. Mueller şöyle yazıyor, "katılımcı demokrasi ve konsensusla karar-alma, Mississippi ve Georgia'daki SNCC'nin erken seçmen kaydı projelerinden tutun, SDS'nin (Student for a Democratic Society [Demokratik Toplum Taraftarı Öğrenciler]) Kuzey şehirlerinin gecekondu bölgelerinde 1960'larda yürüttüğü ERAP projelerine, 1960'ların sonlarında ve 1970'lerin başlarındaki kadınların kurtuluşu [hareketinin] bilinç yükseltme gruplarına, 1970'lerin sonları ve 1980'lerin başlarındaki nükleer karşıtı ve barış hareketiyle alakalı olan ilgi gruplarına kadar geniş bir alan".

    Eski SNCC üyesi Julian Bond, Memories of the Southern Civil Rights Movement adlı kitabında, geriye bakarak şöyle yazıyor, "SNCC'deki genç insanlar, hem ayrımcılık sistemine hem de eski örgütlenmeler tarafından kullanılan yavaş-ama-kesin yasal taktiklerine karşı sövüp sayan örgütlü anarşistlerdi... (onlar) düşüncesiz düzene ve despot otoriteye karşı çıkan (asilerdi)."

    Anarşizm ile tam olarak şiddetsiz bir dünya yalnızca birbirleriyle uyuşmakla kalmaz, aynı zamanda birbirlerinden ayrılmazdır. Bu bölüm ancak bir avuç kadar insanı, grubu ve hareketi tartışırken, tarihteki örneklerin sonu gelmez; ve bunlar yeniden ele alınmalı, bugün daha iyi bir dünya için [sürdürülen] mücadelede bize kavrayış ve esin sağlamalıdır. Anarşizmin tarihindeki şiddet içeren hareketleri gözardı etmediğimi belirtmek istiyorum, ancak bunlar devrimci şiddetsiz doğrudan eylemin gölgesinde kalırlar; ve dahası, bu şiddet eylemleri zaman ve durum bağlamı içinde ele alınmalıdırlar, ancak bu sayede insan sefaletinden kar eden sistemin kurumsal şiddeti karşısında onları anlayabiliriz. İnsanların kendi yaşamları üzerinde güçlerinin olması reddedildiği müddetçe, barışı asla göremeyeceğiz.
     

    ANCAK ANARŞİZM POPÜLER DEĞİL, VE YANLIŞ ANLAŞILIYOR;

    Popüler olmamasına ve çok sıkça yanlış anlaşılmasına rağmen, politikamız hakkında sessiz kalmak iktidar yapısını kuvvetlendirmekten başka bir işe yaramayacaktır. İnsanlar köleliğe karşı çıktıklarında; insanlar kadınlar ve beyaz olmayan insanlar için eşitlik talep ettiklerinde; insanlar savaşa karşı çıktıklarında; insanlar daha iyi çalışma koşulları ve ücretler için mücadele ettiğinde; insanlar insanoğulları olarak hakları için ayağa kalktıklarında; engellenmiş, suçlanmış, alaya alınmış, saldırılmış, iftiraya uğramış, hapse atılmış, ve hatta (Mumia Abu-Jamal'a bugün yapmaya çalıştıkları gibi) katledilmiştir.

    Başkalarının kabul edilebirliğin standartlarını saptamalarına izin verdiğimiz zaman, (kabul edilebilir olanın kim olduğunu tanımlayan) iktidar ve ayrıcalığa karşı çıkmak imkansız hale gelir. Demokratlar ve Cumhuriyetçiler, ana medya, şirketler, ve devlet hergün bize kendi kabul edilebilirlik standartlarını, insanlığın çoğunluğunun acı çekmesine ve sefaletine neden olan standartları bombalamaktadır. Bu standartlar bağlamındaki bir popülerlik bizim amaçlamamız gereken bir şey değildir. Bu fikir ve politikalar deli gömleğini yırtıp atmalıyız. --Bu baskı sistemine karşı çıkarak, ve görmeyi arzuladığımız dünyayı ümit ederek-- kendimizi tanımlamalı ve ifade etmeliyiz.

    Lorenzo Ervin, Anarchism and the Black Revolution adlı kitabında şöyle yazıyor, "Pratik bir mesele olarak, Anarşist-Komünistler, eski Kapitalist sistemi ezmek için mücadeleye devam ederken yeni toplumu bugün kurmaya başlamamız gerektiğine inanırlar. Ne hükümetle ne de ticari şirketleri ilişkili olmayan, ve kar amaçlı olmayıp toplumsal gereksinimler için çalışan, otoriter olmayan karşılıklı yardımlaşma örgütleri (beslenme, giyinme, barınma, topluluk projeleri için kaynak toplama ve diğerleri için), mahalle meclisleri ve kooperatifleri kurmak isterler. Bu gibi örgütler, eğer bugün kurulurlarsa, üyelerine kendinden yönetim ve kendine yeterlilik konularında pratik deneyim kazandıracak, ve insanların refah kurumlarına ve işverenlere bağımlılığını azaltacaktır. Kısacası, komünal toplum için altyapıyı şimdiden kurmaya başlamalıyız; ki böylece insanlar yalnızca birilerinin zihnindeki fikirleri değil, ne için savaştıklarını da görebilsinler. İşte özgürlüğe giden yol budur."

    İşbirliği, karşılıklı yardımlaşma, dayanışma, eşitlikçilik ve şiddetsiz bir toplum fikirlerini popüler hale getirebiliriz, ama bunu ancak yaptığımız eylemlerle ve ileri sürdüğümüz politikalarla yapabiliriz. Kazanabiliriz.


    Chris Crass, Whittier Food Not Bombs'un başladığı 1993'ün başlarından beri Food Not Bombs'un örgütleyicisi olmuştur; ve 1994'ten beridir de San Fransisko Food Not Bombs ile birlikte çalışmaktadır.
    Güncellenme Tarihi: 17 Ekim 1999
    Çeviri: Anarşist Bakış


    Kaynak: "Towards a non-violent society: a position paper on anarchism, social change and Food Not Bombs", Chris Crass.
    Anarşist Yazın Ana Sayfa --->
    1