DURUMLAR İNŞA EDİLMESİ, ULUSLARARASI DURUMCU EĞİLİMİN ÖRGÜTLENME VE EYLEM KOŞULLARI HAKKINDA RAPOR
GUY DEBORD
Haziran 1957
MODERN KÜLTÜRDE DEVRİM VE KARŞI DEVRİM
Bizler her şeyden önce dünyanın değiştirilmesi gerektiğini
düşünüyoruz. Kendimizi içine hapsedilmiş bir
hâlde bulduğumuz toplumun ve yaşamın en özgürleştirici
olacak şekilde değişmesini istiyoruz. Böyle bir değişimin uygun
eylemlerle yapılmasının mümkün olduğunu biliyoruz.
Belli bazı eylem
araçlarının kullanılması ve yenilerinin keşfedilmesiyle
özellikle ilgileniyoruz; kültür ve âdetler
alanında çok daha kolaylıkla tanınabilen, ancak bütün
devrimci değişikliklerle birlikte karşılıklı ilişki içerisinde
uygulanması gereken araçlardan söz ediyoruz.
Bir toplumun "kültürü", toplumun olası yaşamı
örgütleme yollarını hem yansıtır hem de önceden
biçimlendirir. Çağımızın ayırt edici özelliği,
devrimci siyasi eylemin, dünyanın daha gelişkin bir şekilde
örgütlenmesini gerektiren modern üretim olanaklarındaki
gelişmenin gerisinde kalmasıdır.
Yeni üretici
güçlere akılcı bir şekilde hükmetme ve yeni bir
uygarlık yaratma sorununu her geçen yıl daha keskin bir şekilde
karşımıza getiren, çok önemli bir tarihsel krizin
içinden geçiyoruz. Ne var ki bir ön koşul olan
iktisadi sömürü altyapısının yıkılmasının bağlı olduğu
uluslararası işçi sınıfı hareketi sadece birkaç kısmi
yerel başarı elde edebilmiştir. Kapitalizm, bir yandan çeşitli
reformist taktiklerle sınıf karşıtlıklarının üzerini
örtüp işçi sınıfı liderliklerinin yozlaşmasından
faydalanırken, öte yandan da yeni mücadele biçimleri
(devletin ekonomiye müdahalesi, tüketim
sektörünün genişlemesi, faşist hükümetler)
icat etmiştir. Bu sayede, ileri derecede sanayileşmiş ülkelerin
büyük çoğunluğunda eski toplumsal ilişkileri muhafaza
etmeyi başararak, sosyalist toplumu vazgeçilmez maddi temelinden
yoksun bırakmıştır. Öte yandan, son on yılda emperyalizme karşı en
doğrudan ve en kapsamlı savaşlara girişen azgelişmiş veya
sömürgeleştirilmiş ülkeler ise bazı çok
önemli zaferler kazanmaya başlamışlardır. Kapitalist ekonominin
çelişkilerini şiddetlendiren bu zaferler, (özellikle
Çin devrimi örneğinde olmak üzere) bütün
devrimci hareketin yenilenmesine katkıda bulunacak önemli bir
etken olabilir. Böyle bir yenilenme kendisini kapitalist olan veya
olmayan ülkelerde reformlar yapılmasıyla sınırlandıramaz, aksine
çatışmaları geliştirerek her yerde iktidar sorununu gündeme
getirmesi gereklidir.
Modern
kültürün parçalanması, bu karşıtlıkların yol
açtığı kaotik krizin ideolojik mücadele düzlemindeki
sonucudur. Şekillenmekte olan yeni arzular çarpık
biçimlerde sunuluyorlar: Bugünün kaynakları bu
arzuların gerçekleştirilmesini sağlayabilir, ancak
çağaşımcı [anakronik]
iktisadi yapı bu kaynakları söz konusu amaçlara ulaşmak
için geliştirmekten acizdir. Bu arada, yönetici sınıfın
ideolojisi tutarlığını tamamen yitirmiştir, çünkü bu
ideolojinin birbirini takip eden dünya görüşleri
değerlerini yitirmişlerdir (yönetici sınıfı tarihsel kararsızlığa
ve belirsizliğe iten bir değer yitirme); çünkü
(Hıristiyanlık ve sosyal demokrasi gibi) birbirleriyle çelişen
bir dizi gerici ideoloji bir arada var olmaktadır;
çünkü bazı yabancı uygarlıkların ancak son
dönemde değeri anlaşılmış birtakım özellikleri çağdaş
Batı kültürüyle kaynaşmıştır. Bu nedenle, yönetici
sınıf ideolojisinin temel hedefi bu kafa karışıklığını
sürdürmektir.
Kültür
içerisinde (belirttiğimiz kafa karışıklığının genel bilimsel teoriler ve eğitim anlayışları düzeyinde gözle
görülür bir yansıma bulmasına karşın, bu metinde
kültürün bilimsel ve eğitsel yönlerini dışarda
tuttuğumuz bilinmelidir; burada kültür terimini estetik
[güzelduyu], duyarlılıklar ve âdetler bileşimine atıfta
bulunacak şekilde kullanıyoruz: Bir çağın gündelik yaşama
tepkisi), birbirine koşut iki karşı devrimci ve kafa karıştırıcı taktik
bulunmaktadır: (1) Yeni değerlerin kısmen asimile edilmesi; (2)
açıkça kültür karşıtı olan, sanayinin
kolaylaştırdığı bir üretim (romanlar, filmler)
–gençlerin embesilleştirilmesinin doğal bir devamı olan bu
ikincisi okulda ve ailede başlar. İktidardaki ideoloji, yıkıcı
keşiflerin değersizleştirilip kısırlaştırılmasıyla, ardından da
bunların tehlike arz etmeyecek şekilde gösterisel hâle
getirilmesiyle ilgileniyor. Hatta yıkıcı bireylerden faydalanmayı bile
başarıyor –ölümlerinin ardından veya yaşarken onların
yapıtlarını tahrif ederek, genel ideolojik kafa karışıklığından
faydalanıp elleri altındaki çeşitli gizemli şeylerle onları
uyuşturarak.
Gerileme dönemindeki
burjuvazinin çelişkilerinden biri, soyut düşünsel veya
sanatsal yaratım ilkesine saygı gösterirken, fiili yaratımlara ilk
ortaya çıktıklarında direnç göstermesi ve ardından
onları sömürmesidir. Bunun nedeni, eleştirelliği ve deneysel
araştırmayı bir azınlık içinde belli bir ölçüde
muhafaza etme gereksinimi duyarken, aynı zamanda bu etkinliği dar
kapsamlı bölümlere ayrılmış faydacı disiplinlere
yönlendirip bütünsel herhangi bir eleştiri ve denemeden
sakınmaya özen göstermek zorunda olmasıdır. Kültür
alanında burjuvazi, çağımızda kendisi için tehlikeli olan
yenilik hevesini saptırarak bazı kafa karıştırıcı, değersizleştirilmiş
ve zararsız yenilik biçimlerine yöneltmeye çabalar.
Avangart eğilimler, kültürel faaliyeti denetimi altında tutan
ticari mekanizmalar vasıtasıyla toplumun kendilerini destekleyebilecek
kesimlerinden koparılır –genel toplumsal koşullardan
ötürü bu kesimler zaten sınırlıdır. Bu eğilimin
ünlenen bireyleri, çeşitli şeylerden feragat etmeleri
şartıyla müstesna bireyler olarak kabul edilirler: Buradaki temel
nokta, kapsamlı bir karşı çıkıştan feragat edilmesi ve farklı
yorumlara açık olan bölük pörçük
eserlerin kabullenilmesidir. İşte, son tahlilde daima burjuvazi
tarafından tanımlanıp kendi lehine kullanılan "avangart"
terimine kuşku uyandırıcı ve gülünç bir yön
kazandıran şey tam da budur.
İma ettiği militan
yönüyle birlikte kolektif avangart kavramı, eş zamanlı olarak
hem kültürde tutarlı bir devrimci program gereksinime, hem de
böyle bir programın gelişmesini engelleyen kuvvetlere karşı
mücadele edilmesi gereksinimine yol açan tarihsel
koşulların son dönemdeki bir ürünüdür. Bu gibi
gruplar faaliyet alanlarını, aslında devrimci siyasetin yarattığı belli
bazı örgütsel yöntemlere aktarmaya
sürüklendiler ve bundan böyle eylemleri siyasal
eleştiriyle birtakım bağlantılar kurulmaksızın anlaşılamaz hâle
geldi. Bu açıdan, Gelecekçilik [fütürizm] ile başlayıp, Dadacılık ve Gerçeküstücülük [sürrealizm]
ile devam ederek 1945’ten sonra kurulan hareketlere kadar uzanan
dönemde dikkate değer bir ilerleme yaşanmıştır. Ancak, bu
aşamaların her birinde aynı toptan değişim arzusunun olduğu;
gerçek dünyayı yeterince derinden değiştirmekte yetersiz
kalındığında, savunmacı bir tutumla yetersizliği kısa bir süre
önce ortaya konmuş, son derece öğretisel konumlara geri
çekilmeye yol açan aynı hızlı çözülmenin
yaşandığı gözlenebilir.
Etkisi I. Dünya
Savaşı’nın hemen öncesinde İtalya’nın dışına yayılan
Gelecekçilik, çok sayıda biçimsel yenilik getiren,
edebiyatı ve sanatları devrimcileştiren bir tutum benimsemişti, ancak
mekanik ilerleme kavramının aşırı basitleştirilmiş bir uygulanmasına
dayanıyordu. Gelecekçiliğin çocuksu teknolojik
iyimserliği, onu besleyen burjuva coşkusu [öfori]
dönemiyle birlikte kaybolup gitti. İtalyan Gelecekçiliği,
zamanına ilişkin daha bütüncül bir teorik bakışa
asla erişemeden milliyetçilikten faşizme doğru ilerleyerek
çöktü.
Göçmenlerin ve
I. Dünya Savaşı'ndan kaçanların Zürih ve New
York'da başlattıkları Dadacılık, iflası bütün
çıplaklığıyla gözler önüne serilen burjuva
toplumunun bütün değerlerinin reddedilmesini ifade ediyordu.
Almanya ve Fransa'daki şiddetli tezahürleri esasen sanatla
edebiyatın ve daha az ölçüde olmak üzere de belli
bazı davranış biçimlerinin (kasten embesilce gösteriler,
konuşmalar ve gezintiler) tahrip edilmesini amaçlıyordu.
Tarihsel rolü, geleneksel kültür anlayışına
ölümcül bir darbe indirmiş olmasıdır. Dadacılığın hızla
dağılması, tümüyle olumsuz tanımının kaçınılmaz bir
sonucuydu. Bununla birlikte dadacı ruh kendinden sonraki hareketlerin
tümünü etkiledi; çürümüş
üstyapıları tekrar tekrar ortaya çıkaran toplumsal
koşulların –düşünsel [entelektüel] bakımdan zaten kesinlikle
mahkûm edilmiş koşulların– kökü zorla kazınmadığı
sürece, gelecekteki herhangi bir yapıcı konumun dadacı türde
olumsuz bir yön içermesi gerekir.
Fransa'daki dadacı
harekete katılmış olan
gerçeküstücülüğün yaratıcıları, hem
ayaklanma ruhu hem de dadacılığın ifade ettiği geleneksel iletişim
araçlarının aşırı ölçüde değer yitirmesi
temelinde yapıcı bir eylem alanı tanımlamaya çabaladılar.
Freudcu ruhbilimin [psikoloji]
şiirsel bir uygulamasıyla işe başlayan
gerçeküstücülük, keşfettiği yöntemleri
resme, sinemaya ve günlük yaşamın bazı yönlerine taşıdı;
etkisi, daha dağınık biçimlerde çok daha geniş bir alana
yayıldı. Böyle bir mizaca sahip olan bu teşebbüste
önemli olan şey, onun bütünüyle veya görece
doğru olup olmaması değil, belli bir süreliğine çağın
arzularına katalizörlük etmeyi başarıp başarmadığıdır.
Ülkücülüğün [idealizm] tasfiye edilmesinin ve eytişimsel özdekçiliğe [diyalektik materyalizm]
doğru bir yönelme anının damgasını taşıyan
gerçeküstücülüğün ilerleme dönemi,
1930'dan kısa bir süre sonra sekteye uğradı, ama yıkılışı
ancak II. Dünya Savaşı'nın ertesinde belirgin hâle
geldi. O zamana kadar gerçeküstücülük
çok sayıda ülkeye sıçramıştı. Aynı zamanda katı bir
disiplini harekete geçirdi –katılığı abartılmaması gereken
ve sıklıkla ticari kaygılarla yumuşatılan, ancak yine de burjuvazinin
kafa karıştırıcı mekanizmalarıyla mücadelede etkin bir araç
olan bir disiplin.
Arzuyla sürprizin
egemenliğini savunan ve yeni bir yaşam tarzı öneren
gerçeküstücü program, sanıldığından çok
daha zengin yapıcı olanaklara sahiptir.
Gerçeküstücülüğün dar kapsamı,
büyük ölçüde amaçlarını
gerçekleştirecek maddi araçların yokluğundan
kaynaklanıyordu. Ancak, başlangıçtaki yandaşlarının
tinselciliğin [spiritüalizm]
saflarına geçmeleri ve her şeyden önemlisi de daha sonraki
üyelerinin vasatlığı, bizi gerçeküstücü teorinin başarısız gelişmesinin sebeplerini bizzat bu teorinin
köklerinde aramaya mecbur bırakıyor.
Gerçeküstücülüğün
kökenindeki hata, bilinçdışı imgelemin sonsuz
ölçüde zengin olduğu fikridir.
Gerçeküstücülüğün ideolojik
başarısızlığı, gerek bilinçdışının yaşamın nihayet keşfedilen
temel kuvveti olduğu inancından, gerekse
gerçeküstücülerin, fikirler tarihini aşırı basit
bir perspektifle gözden geçirip düzeltmekle yetinip
asla daha öteye geçmemelerinden kaynaklanıyordu. Bugün
biliyoruz ki bilinçdışı imgelem zayıftır, otomatik yazma
tekdüzedir [monoton],
sözde "garip" ve "şok edici"
gerçeküstücü yaratımların o şatafatlı janrı o
kadar şaşırtıcı olmaktan çıkmıştır. Bu imgelem stiline
gösterilen biçimsel bağlılık, modern imgelem koşullarının
tam aksine geri dönülmesine yol açar: Geleneksel
gizliciliğe [okültizm]
geri dönüş. Gerçeküstücülüğün
bilinçdışına ilişkin hipotezine ne ölçüde
bağımlı kaldığı ikinci kuşak gerçeküstücülerin
kalkıştıkları teorik sorgulamalardan gözlenebilir: Calas ve
Mabille, her şeyi gerçeküstücü bilinçdışı
pratiğinin peş peşe gelen iki yönüyle ilişkilendirirler
–ilki ruhsal çözümlemeyle [psikanaliz],
ikincisi kozmik etkilerle. Bilinçdışının rolünün
keşfedilmesi gerçekten de bir sürprizdi ve bir yenilikti;
ancak geleceğin sürprizlerinin ve yeniliklerinin bir yasası
değildi. Freud da sonunda bunu keşfetmiş ve şöyle yazmıştı: "Bilinçli olan ne varsa giderek yıpranır.
Bilinçdışı olan ise hiç değişmeden kalır. Ancak bir kere
serbest bırakıldığında harap olur gider."
Gerçeklik ile eski
olmasına karşın hâlâ gayretle ilan edilen değerler
arasındaki çatışmanın saçmalık noktasına kadar
getirildiği, görünüşte akıl dışı olan bir topluma karşı
çıkan gerçeküstücülük, bu toplumun
yüzeysel bir şekilde mantıklı olan değerlerini yıkmak için
akıl dışı olandan yararlandı. Bu toplumun ideolojisinin en modern
tarafının hem katı sahte değerler hiyerarşini terk etmesi, hem de
(gerçeküstücülüğün kalıntıları dahil
olmak üzere) akıl dışı olanı açıkça kullanması,
gerçeküstücülüğün başarısında
büyük bir rol oynadı. Her şeyden önce yeni bir devrimci
düşüncenin ortaya çıkışını engellemesi gereken
burjuvazi, gerçeküstücülüğün
tehlikelerinin farkındaydı. Onu sıradan estetik ticaretin bir
parçası hâline getirdiği günümüzde,
insanları geçmişte
gerçeküstücülüğün mümkün olan
en radikal ve rahatsız edici hareket olduğuna inandırmak istiyor.
Dolayısıyla, bir yandan bir tür
gerçeküstücülük nostaljisini beslerken,
öte yandan da herhangi bir cüretkâr yeni girişimi gerek
gerçeküstücülüğün az çok tekrarı
olarak otomatikman hasıraltı ederek, gerekse kaçınılmaz olduğunu
ve ısıtılıp yeniden gündeme getirilmesinin mümkün
olmadığını düşündüğü bir yenilginin yeniden sahneye
konulması olarak itibarsızlaştırıyor. Hıristiyan toplumun
yabancılaştırmasına tepki gösterilmesi, bazı insanları ilkel
toplumların tamamen akıl dışı yabancılaşmasına hayranlık duymaya
yönlendiriyor. Ancak, bizim geriye değil, ileri gitmemiz
gerekiyor. Dünyayı daha akılcı yapmamız gerekiyor –onu daha
heyecan verici yapmak için atılması gereken ilk adım.
ÇÜRÜME: BURJUVA DÜŞÜNCESİNİN NİHAİ AŞAMASI
"Modern"
kültürün iki merkezi Paris ve Moskova'dır.
Paris'te ortaya çıkan (incelikle çalışanların
çoğunun Fransız olmadığı) stiller Avrupa ile Amerika'yı ve
kapitalist kuşağın Japonya gibi diğer gelişmiş ülkelerini
etkiliyor. Moskova tarafından idari olarak dayatılan stiller ise
bütün işçi devletlerini etkilediği gibi Paris ile
Avrupa'daki etki alanı üzerinde sınırlı bir etki yapıyor.
Moskova'nın etkisi doğrudan doğruya siyasidir. Paris'in
geleneksel etkisinin devam etmesi, kısmen de olsa uzun süredir
profesyonel kültür merkezi olması konumundan kaynaklanıyor.
Burjuva
düşüncesinin sistemli kafa karışıklıkları içinde
kaybolup gitmesi ve Marksist düşüncenin işçi
devletlerinde çarpıtılması nedeniyle, başta kültür ve
ananeler alanı olmak üzere hem Batı'da hem de Doğu'da
muhafazakârlık hüküm sürüyor.
Moskova'da çok belirgin olan bu muhafazakârlık, 19.
yüzyılın tipik küçük burjuva tutumlarını yeniden
canlandırmıştır. Paris'te ise anarşizm, kinizm veya mizah
kılığına bürünmüştür. Esasen bu hâkim
kültürlerin her ikisi de zamanımızın gerçek
sorunlarıyla başa çıkmaktan acizdir, ancak yine de Batı'da
anlamlı denemeler yapılmıştır. Bu tür kültürel
üretim bağlamında, Moskova bölgesi azgelişmiş bir bölge
işlevi görür.
Düşünsel özgürlüğün ifade edilmesine genellikle
müsamaha gösterilen burjuva bölgesinde, fikirler
hareketine dair bilgi ve toplumsal çevrenin çoklu
dönüşümlerine dair karmaşık bakış açısı,
insanları, itici kuvvetleri kontrolden çıkmış olan ve
süregiden bir başkaldırının farkına varmaya eğilimli hâle
getirir. Egemen olan duyarlılık, bu duruma alışmaya çalışırken,
aynı zamanda da yeni tehlikeler getiren yeni değişikliklere
direnç gösterir. Geriye dönük akımların
sundukları çözümler nihayetinde üç ana
tutumla ifade edilebilir: (Kendini, eski yaşam tarzlarıyla birlikte
eskiden kabullenilmiş yaşam anlamlarının parçalandığı her yerde
kendiliğinden ortaya koyan haleti ruhiyenin karmaşık bir
kültürel ifadesi olan)
Dada-gerçeküstücülük krizinin ürettiği
modaların ömrünü uzatmak; zihinsel kalıntılara
yaslanmak; yüzünü uzak bir geçmişe dönmek.
İlk durumda, sulandırılmış
bir gerçeküstücülük biçimine her
yerde rastlanabilir. Gerçeküstücü çağın
bütün lezzetlerine sahiptir, ancak
gerçeküstücü fikirlerin esemesi bile okunmaz.
Estetiği tekrara dayanır. Ortodoks
gerçeküstücülüğün kalıntıları gizlici [okültist]
bunaklık aşamasına ulaşmıştır; ideolojik bir konum ifade edemedikleri
gibi herhangi bir şey icat etmekten de acizdirler. Giderek bayağılaşan
şarlatanlıklara inanmaya başlar ve yeni şarlatanlıklar ortaya
getirirler.
Boşluğa dükkân
açılması, en açık şekilde II. Dünya Savaşını takip
eden yıllarda görülen kültürel bir
çözümdür. Bu çözüm, her biri
için bolca örneğe sahip olduğumuz iki olasılığı
içerir: Uygun bir söz dağarcığı yardımıyla hiçliğin
gizlenmesi veya hiçliğin açıkça
övünülmesi.
Bu seçeneklerden
ilki, varoluşçu edebiyatın belirişinden bu yana özellikle
ün kazanmıştır. Varoluşçu edebiyat, ödünç
alınmış bir felsefe kisvesi altında, kültürün
geçtiğimiz 30 yılda geçirdiği evrimin en alelâde
yönlerini yeniden üretmiş, gerek sahte Marksizm ve psikanaliz
dozlarıyla, gerekse az ya da çok rastgele olan siyasi
angajmanları ve teslimiyetleri arka arkaya ilan ederek kitle iletişim
araçlarına dayanan kötü ününü
büyütmüştür.
Tam bir zihni boşluğun
kendini beğenmişlikle olumlanmasına, neo-edebi "kinik genç
sağcı romancılar" görüngüsünde rastlıyoruz
–aslında bu sağcılarla, romancılarla ya da yarı gençlerle
sınırlı değildir.
Sosyalist
Gerçekçilik, geçmişe dönülmesi
çağrısında bulunan eğilimler arasında en uzun
ömürlüsü olduğunu ispatlamıştır,
çünkü kültürel yaratım alanındaki
savunulamaz konumu, devrimci bir hareketin sonuçlarından medet
ummasıyla destekleniyor gibi gözüküyor. Sovyet
müzisyenlerinin 1948'de yaptıkları konferansta, Andrei
Zhdanov(01) teorik baskının özünü ortaya sermişti: "Klasik
resmin hazinelerini koruyup resmi katledenleri bastırmakla iyi yapmadık
mı? Bu gibi 'okullar'ın varlıklarını sürdürmesi,
resmin katledilmesi demek olmayacak mıydı?" Resmin katliyle ve
birçok başka tasfiyeyle karşı karşıya kalan, tüm değer
sistemlerinin parçalanIP dağıldığını fark eden ileri Batı
burjuvazisi, ister umutsuz bir tepkiden isterse siyasi
fırsatçılıktan [oportünizm]
kaynaklanıyor olsun, toptan ideolojik bir çürümeden
medet umuyor. Bunun aksine, ne oldum delisi tiplere özgü bir
beğeniyle 19. yüzyılın kültürel değerlerinin
çürümesine karşı çıkan ve otoriter bir yolla bu
değerlere eski itibarlı konumunu yeniden kazandırma görevini
üstlenmekten başka yapacak bir şey olmadığını düşünen
Zhdanov, küçük burjuva özünü
kabullenir. Zhdanov, tarihin halihazırda bu sorunlardan çıkarmış
olduğu tüm sonuçları bastırdıktan sonra insanları zaten
aşılıp geride bırakılmış bu sorunları yeniden incelemeye
zorlayabilirse, kısa ömürlü yerel siyasi koşulların
kendisine bu çağın genel sorunlarından kaçınma
gücü kazandıracağına inanacak kadar gerçekçi
olmaktan uzaktır.
Bu Sosyalist
Gerçekçilik biçimi (ve hatta içeriğinin
bazı yönleri), dini örgütlenmelerin, özellikle de
Katolikliğin geleneksel propagandasından o kadar da farklı değildir.
Katoliklik, sürekli propaganda yoluyla, geçmişin tüm
güçleri arasında hâlâ tek başına elinde tuttuğu
birlikçi ideolojik yapıyı savunuyor. Ancak, Katolik Kilisesi
aynı zamanda, etkisinden uzaklaşan ve sayısı giderek artan kesimi
yeniden ele geçirmek üzere tasarlanmış paralel bir faaliyet
yürüterek, karmaşık teorik boşluğu temsil edenler
(örneğin "kendiliğinden" [spontan]
resim) başta olmak üzere modern kültür
biçimlerini kontrolü altına almaya teşebbüs ediyor.
Katolik gericiler, kalıcı bir değerler hiyerarşisinden güç
almaları sayesinde diğer burjuva eğilimler karşısında avantajlı
durumdalar; bu değişmez temel, ilgilendikleri her disiplinde
çürümeyi çok daha rahatlıkla en uç
noktasına kadar götürebilmelerini sağlıyor.
Modern
kültürün krizi, toptan ideolojik bir
çürümeye yol açmıştır. Bu yıkıntılar
üzerine yeni hiçbir şey inşa edilemez. Her yargının
diğerleriyle çatışması ve her bireyin modası geçmiş
sistemlerin parçalarından medet umması veya sırf kişisel
yönelimleri takip etmesi yüzünden, bizzat eleştirel
düşüncenin kendisi imkânsız hâle geliyor.
Bu çürümeye
her yerde rastlanabilir. Bu, kültürel yaratım hakkındaki
yargıları etkilemek için ticari tanıtımın giderek daha yaygın
bir şekilde kullanılmasına dikkat etme meselesi değildir artık.
Öyle bir ideolojik yokluk evresine ulaştık ki reklamcılık,
önceden mevcut olan herhangi bir eleştirel yargıyı geçersiz
kılan ya da söz konusu yargıyı sadece bir şartlı reflekse
dönüştüren yegâne etkin etken hâline
gelmiştir. Satış tekniklerinin karmaşık işleyişi, otomatikman
kültürel tartışmanın sahte-konularını yaratarak reklamcılık
uzmanlarını bile şaşırtacak bir noktaya gelmiştir. Bu, son 30 yıldır
Fransa'da Françoise Sagan fenomeninin(02)
sosyolojik önemine işaret ediyor –yansımaları, işçi
devletlerinde de bir ölçüde ilgi uyandırarak Paris
merkezli kültürel bölgenin ötesine nüfuz eden
bir deneyim. Bu fenomeni, aşina olmadıkları mekanizmaların
öngörülemez bir etkisi olarak gören profesyonel
kültür yargıçları, bunu kitle iletişim
araçlarının sağladığı aleniyete yorma eğilimindeler. Ancak,
meslekleri yüzünden aynı zamanda bu düzmece
çalışmalar hakkında düzmece eleştiriler yapmak zorundalar.
(Dahası, neyle ilgili olduğu açıklanamayan bir çalışma,
burjuvazinin kafa karıştırıcı eleştirmenliğin en zengin konusunu
meydana getiriyor.) Eleştirmenliğin düşünsel mekanizmalarının,
bu boşluğu kullanmak için dışsal mekanizmaların ortaya
çıkmasından çok önce ellerinden kayıp gittiği
gerçeğinin doğal olarak farkında değiller. Sagan'ın,
günlük yaşam hakkındaki ifade araçlarının eylem
araçlarına dönüşmesinin gülünç bir
ters yüzünden başka bir şey olmadığı gerçeğiyle
yüzleşmekten kaçıyorlar. Bu yerine geçme
süreci, yazarın hayatının giderek çalışmasından daha
önemli hâle gelmesine neden olmuştur. Önemli ifadeler
dönemi giderek önemini kaybedip sona ererken, geride yazarın
kişiliği haricinde önem taşıyabilecek hiçbir şey kalmıyor
–dolayısıyla, yazar da artık yaşı veya rağbet gören kimi
kötü huyları veya pitoresk kimi eski hünerleri
ötesinde dikkate değer hiçbir niteliğe sahip olamıyor.
Bu ideolojik
çürümeye karşı artık birleşmesi gereken muhalefet,
şiir veya roman gibi modası geçmiş biçimlerde ortaya
çıkan şaklabanlıkları eleştirmeye saplanıp kalmamalıdır. Gelecek
için önem taşıyan faaliyetleri, yararlanmamız gereken
faaliyetleri eleştirmeliyiz. Mevcut ideolojik
çürümenin en ciddi işaretlerinden birisi, işlevselci
[fonksiyonalist] mimarlık kuramının günümüzde en gerici
toplum ve ahlak anlayışlarına dayanıyor olduğu gerçeğidir. Yani,
Bauhaus'un veya Le Corbusier okulunun geçici ve kısmen
geçerli olan katkıları, son derece geri bir yaşam kavramını ve
yaşam çerçevesini pekiştirecek şekilde
çarpıtılmıştır.
Ancak her şey,
1956'dan bu yana yeni bir mücadele evresine girdiğimize ve
en ürkütücü engellere her cepheden saldıran
devrimci kuvvetlerin ayaklanışının önceki dönemin şartlarını
değiştirmeye başladığına işaret ediyor. Sosyalist
Gerçekçilik, kendisini üreten gerici Stalinizm ile
birlikte kapitalizm karşıtı kamptaki ülkelerde gerilemeye
başlarken, Batı'da Sagan kültürü de artık
burjuvazinin, daha ötesine geçmenin mümkün
gözükmediği derin bir çöküş [dekadans]
içinde olduğunu gösteriyor; öyle
gözüküyor ki, II. Dünya Savaşının sona ermesinden
bu yana işe yarayan kültürel çarelerin
tükendiğinin giderek farkına varılıyor. Bu bağlamda, avangart
azınlık olumlu bir değeri yeniden keşfedebilir.
GERİYE ÇEKİLME DÖNEMİNDE AZINLIK EĞİLİMLERİN ROLÜ
Uluslararası devrimci
hareketin, 1920'lerin ilk birkaç yılı içerisinde
belirginleşen ve sonraki 30 yılda giderek açıklık kazanan geriye
çekilişini, kültürde ve gündelik yaşamda
özgürleştirici yenilikleri teşvik etmeye çalışan
hareketlerin 5-6 yıllık bir gecikmeyle geriye çekilmesi takip
etti. Bu tür hareketlerin ideolojik ve maddi önemi
sürekli azaldı, öyle ki bütünüyle yalıtılmış
hâle geldiler. Daha uygun şartlarda duygu ikliminin birdenbire
canlanmasına yol açabilecek eylemler öylesine
güç kaybettiler ki, muhafazakâr eğilimler, bu
hareketleri resmi kültürün hileli arenasına herhangi bir
şekilde doğrudan nüfuz etmekten alıkoyabilmişlerdir. Yeni
değerlerin üretiminde üstlendikleri rolden yoksun bırakılan
bu hareketler, burjuvazinin kendi propagandasına yenilikçi
nüanslar katabilecek bireyleri seçip kullandığı yedek bir düşünsel emek havuzu işlevi görür hâle geldiler.
Gelinen bu dağılma
noktasında, deneysel avangardın toplumsal önemi, değişimi
hedefliyormuş gibi davranma zahmetine bile girmemesine karşın
kabullenilmiş kültürün modern, medya destekli
yüzünü temsil eden sahte-modernist eğilimlerden
açıkça daha azdır. Ancak, modern
kültürün fiili üretiminde rolü olanlar ve bu
kültürün üreticileri olarak kendi
çıkarlarını keşfedenler, gerileyen toplumun modernist
temsilcileri arasında kaçınılmaz bir biçimde eksik olan
bilinci geliştiriyorlar. Kabullenilmiş kültürün sefaleti
ve kültürel üretim araçları üzerinde kurduğu
tekel, buna bağlı olarak avangart teorinin ve tezahürlerin
yoksullaşmasına yol açıyor. Yine de, yeni devrimci
kültür anlayışı belli belirsiz de olsa yalnızca bu avangart
içerisinde şekilleniyor. Hâkim kültür ile
muhalif kültürün ilk adımları ayrımlarının ve
kudretsizliklerinin en uç noktasına ulaşmakta olduklarından, bu
yeni anlayış kendisini öne çıkarmalıdır.
Modern
kültürün devrimci geriye çekilme dönemindeki
tarihi, dolayısıyla yenilenme hareketinin teorik ve pratik
yenilgisinin de tarihidir. Bunun sonucunda, azınlık eğilimleri tamamen
yalıtılmış ve çürüme her yerde hüküm
sürer hâle gelmiştir.
Gerçeküstücülük,
1930 ile II. Dünya Savaşı arasında devrimci bir kuvvet olarak
sürekli gerilerken aynı zamanda etkisi kendi kontrolünün
ötesinde genişledi. Gelişimini daha 1930'larda tıkamaya
başlamış olan iki etken,
gerçeküstücülüğün savaş sonrası
dönemde hızla yıkılmasına yol açtı: Teorik yenilenme
olasılıklarının yokluğu ve devrimin geriye çekilmesi; bu
gelişmeler, işçi hareketi içerisindeki siyasi ve
kültürel tepkiye yansımıştı. İkinci etken, örneğin
Romanya'daki gerçeküstücü grubun ortadan
yok olmasını doğrudan belirlemişti. Öte yandan, Fransa ile
Belçika'da Devrimci
Gerçeküstücülük hareketini hızla
çöküşe götüren şey, her şeyden önce bu
etkenlerden ilki idi. Gerçeküstücülükten
gelen bir fraksiyonun (Lèvres Nues
grubu) geçerli bir deneysel konumu
sürdürdüğü Belçika hariç,
dünyanın dört bir yanına dağılmış
gerçeküstücü tüm eğilimler mistik
ülkücülüğün kampına katıldılar.
Bazı Devrimci
Gerçeküstücüler, Danimarka, Belçika,
Hollanda ve daha sonra da Almanya'dan katılımcıları olan Cobra
(Kopenhag-Brüksel-Amsterdam) dergisini yayımlayıp "Deneysel
Sanatçılar Enternasyonali"ni kuranlar arasında yer
aldılar.(03)
Bu grupların erdemi, günümüzün sorunlarının
karmaşıklığı ve boyutu nedeniyle böyle bir örgütün
gerekli olduğunu kavramış olmalarıydı. Ancak, ideolojik sağlamlıktan
uzak olmaları, uğraşlarını esasen plastik deneyimlemeyle
sınırlandırmaları, en önemlisi de deneyimlerinin şartlarını ve
perspektiflerini ortaya koyacak kapsamlı bir teoriden yoksun olmaları
bölünmelerine yol açtı.
Fransa'daki Harfçilik [Letrizm],
aralıksız bir çürüme süreci içinde
olduğunu doğru bir şekilde analiz ettiği, bilinen estetik hareketinin
tamamına toptan karşı çıkarak yola çıktı. Her alanda
hiç durmaksızın yeni biçimler yaratmak için uğraş
veren Harfçi grup, 1946-1952 arasında faydalı bir ajitasyon
gerçekleştirdi. Ancak grup, estetik disiplinlerin yeni bir yol
denerken eskisine benzer bir genel çerçeve içinde
hareket etmesi gerektiğini verili kabul ediyordu ve bu
ülkücü hata, üretimlerinin az sayıdaki önemsiz
deneyimle sınır kalmasına yol açtı. 1952'de,
Harfçilerin sol kanadı kendisini "Harfçi
Enternasyonal" olarak örgütleyerek gerici fraksiyonu
ihraç etti.(04)
Harfçi Enternasyonal'de, farklı eğilimler arasında
şiddetli mücadeleler devam ederken, gündelik yaşama
müdahale etmek için yeni yöntem arayışları da devam
etti.
İtalya'da,
1955'te Uluslararası Hayalci Bauhaus Hareketi'nin en sağlam
kısmını oluşturan işlevselcilik karşıtı deneysel grup istisna olmak
üzere, avangart oluşumlara yönelik çabalar eski
sanatsal perspektiflere bağlı kalmaya devam ettiler ve kendilerini teorik olarak dahi ifade etmeyi başaramadılar.
Bu dönemde, Batı
kültürünün en zararsız ve kitleselleşmiş
yönleri ABD'den Japonya'ya kadar dünyanın her
yanında yaygın şekilde taklit edilmiştir. (Paris'teki Amerikan
topluluğunda bir araya gelme eğiliminde olan ABD avangardı orada en
evcil, yavan bir konformizm [uymacılık]
içinde, çevrelerinde olup biten her şeyden ideolojik,
toplumsal ve hatta ekolojik olarak yalıtılmış bir hâlde
yaşıyorlar.) Halen (sıklıkla siyasi baskılar sonucunda)
kültürel sömürgeciliğe tabi olan insanların
üretimlerine gelince; kendi ülkelerinde ilerici olmaları
söz konusu olsa bile ileri kültür merkezlerinde gerici
bir rol oynarlar. Bütün meslek hayatlarını modası
geçmiş yaratım sistemlerine dayanarak geçiren
eleştirmenler, Yunan filmlerinde veya Guatemala romanlarında
ilginç yeni gelişmeler keşfediyormuş gibi davranıyorlar
–anti-egzotik olanın egzotizmi [yabancıllık],
diğer ülkelerde çoktan kullanılıp tüketilmiş olan eski
biçimlerin yeniden canlandırılması; yine de, egzotizmin başlıca
amacına hizmet eden bir egzotizm: Hayatın ve yaratımın gerçek
şartlarından kaçma.
İşçi devletlerinde
yalnızca Brecht'in Berlin'de gerçekleştirdiği
deneyim, klasik gösteri kavramını sorgulaması nedeniyle bugün
bizim açımızdan önem taşıyan yapımlara yaklaşıyor.
İktidardaki Sosyalist Gerçekçiliğin aptallığına direnmeyi
başaran bir tek Brech var.
Madem ki Sosyalist
Gerçekçilik artık dağılıyor, işçi devletlerindeki aydınların modern kültürün gerçek
sorunlarıyla devrimci tarzda yüzleşmelerinden fazlasıyla beklentimiz
olabilir. Eğer Zhdanovizm işçi hareketindeki kültürel
yozlaşmanın yanı sıra burjuva dünyasındaki muhafazakâr
kültürel konumun da en saf ifadesi olmuşsa, şu anda
Zhdavonizme karşı ayaklanan Doğu Bloku (öznel niyetleri ne olursa
olsun) bunu, örneğin Cocteau tarzı bir daha fazla yaratıcı
özgürlük adına yapamazlar. Zhdanovizmin yadsınması,
nesnel olarak Zhdavonizt "tasfiye"nin yadsınmasının da
yadsınması anlamına gelir. Zhdavonizmin üstesinden ancak
özgürlüğün gerçekten icrasıyla gelinebilir,
ki bu güncel zorunluluğun bilinci anlamına gelir.
Bu konuda da son yıllar,
gerici embesilliğin karmakarışık hükümranlığına karşı kafası
karışık bir direnişin gösterildiği bir dönem olmuştur.
Aramızda gerçek anlamda buna karşı çalışan pek kimse
yoktu. Ancak, bu dönemin zevkleri veya incir çekirdeğini
doldurmayacak bulguları üzerinde fazla zaman harcamamalıyız.
Kültürel yaratım sorunları ancak yeni bir dünya
devriminin ilerleyişiyle bağlantılı olarak çözüme
kavuşturulabilir.
GEÇİCİ BİR MUHALEFET İÇİN PLATFORM
Kültür
içindeki devrimci eylem, yaşamı ifade etmekle veya
açıklamakla yetinmemeli, onu genişletmeyi amaç
edinmelidir. Sefalete tüm cephelerden saldırmalıdır. Devrim, sınai
üretim düzeyinin belirlenmesiyle, hatta kimin bu
üretimin efendisi olacağını belirlemekle sınırlı değildir.
Yalnızca insanlığın sömürülmesini değil, aynı zamanda bu
sömürünün vücuda getirdiği tutkuları,
mükafatları ve alışkanlıkları da ortadan kaldırmalıdır. Mevcut
olanaklara ilişkin yeni arzular tanımlamalıyız. Mevcut toplum ile bu
toplumu yıkacak kuvvetler arasındaki savaşın en şiddetli anında, (hem
kendi başlarına deneyimler olarak, hem de propaganda için
malzemeler olarak) daha gelişmiş bir çevrenin inşasının ilk
unsurlarını ve yeni davranış koşullarını bulmak zorundayız. Bunlar
dışındaki herşey geçmişe aittir ve ona hizmet eder.
Şimdi, gündelik yaşamı
devrimcileştirmenin bütün araçlarının birlikte
kullanılmasını amaçlayan örgütlü ve kolektif bir
çalışma yürütmeliyiz. Yani, her şeyden önce artan
özgürlük ve doğa üzerindeki artan kontrol
perspektifi içerisinde bu araçların karşılıklı olarak
bağımlı olduğunu fark etmeliyiz. Yeni davranış biçimlerinin hem
ürünleri hem de araçları olacak yeni ambiyanslar inşa
etmeliyiz. Bunu yapmak için halen var olan gündelik
süreçlerle kültürel biçimlerden başından
itibaren pratikte faydalanırken, bunların sahip olduklarını iddia
edebilecekleri herhangi bir içkin değeri kabullenmemeliyiz.
Biçimsel icadın veya yeniliğin kriteri, geleneksel sanatlar
çerçevesi içinde anlamını yitirmiştir
–kısmen yenilenmeleri ister istemez miadını doldurmuş,
dolayısıyla da imkânsız olan yetersiz ve bölük
pörçük biçimler.
Yapmamız gereken şey modern
kültürü reddetmekten ibaret değil; bu
kültürü yadsımak için onu ele
geçirmeliyiz. Şu anda karşı karşıya olduğumuz kültürel
devrimi fark etmeyen hiç kimse devrimci bir aydın
olduğunu iddia edemez. Düşünsel bir yaratımcının devrimci
olabilmesi bir partinin çizgisini desteklemekten (ki bunu
özgün yöntemlerle yapıyor olsa bile) daha fazlasını
yapması; bütün kültürel üstyapıların
dönüştürülmesi için partilerle omuz omuza
çalışması gerekir. Bir kimsenin burjuva aydını olup
olmadığını son kertede belirleyen şey ne onun toplumsal kökeni ne
de kültür hakkındaki bilgisidir (bu bilgi, o
kültürün eleştirisi için veya o kültür
içinde birtakım yaratıcı çalışmalar yapmak için
bir dayanak olabilir); esas olan, tarihsel olarak burjuva
kültürü biçimlerinin üretiminde
üstlendiği roldür. Burjuva edebiyat eleştirmenlerinin
övgüyle bahsettiği devrimci siyasi görüşlerin
yazarları, nerede yanlış yaptıklarını kendi kendilerine sormalıdırlar.
1956 sonunda
İtalya'nın Alba şehrinde düzenlenen kongrede başlayan,
kültürde devrimci bir cephe kurulması amacıyla çeşitli
deneysel eğilimlerin birleşmesi girişimi, üç önemli
etkeni göz ardı etmemizi mantıken gerektirir.
Öncelikle, bu birleşik
eyleme katılan kişilerle gruplar arasında eksiksiz bir mutabakat
sağlanmasında ısrarcı olmalıyız; bu mutabakat, sonuçlarından
emin olanların gerçek fikirlerini gizlemelerine izin vererek
sağlanmamalıdır. Şakacı kimseler ve bu yolla kariyerlerinde
ilerleyebileceklerini düşünecek kadar aptal olan ikbal
avcıları şiddetle reddedilmelidir.
Ardından, gerçekten
de deneysel olan herhangi bir tutumun kullanışlı olduğunu unutmadan, bu
sözcüğün halen var olan yapı içerisinde kalan
sanatsal eylemleri meşrulaştırmak amacıyla sık sık suiistimal
edildiğini de aklımızdan çıkarmamalıyız. Yegâne
geçerli deneysel yöntem, var olan koşulların doğru olarak
eleştirilmesine ve bu koşulların tasarlanarak geçersiz
kılınmasına dayanır. Başkalarının yarattıkları bir
çerçeve içerisinde kalan kişisel bir ifadenin bir
yaratım olarak adlandırılamayacağı kesin olarak anlaşılmalıdır.
Yaratım, nesnelerle biçimlerin düzenlenmesi değildir; bu
düzenlemeyle ilgili yeni yasaların icat edilmesidir.
Son olarak, belli hedefler
için olası müttefiklerle eylem birliği yapılmasına karşı
çıkan ve paralel örgütlere sızmamızı engelleyen
mezhepçiliği [sekteryenizm] ortadan kaldırmalıyız.(05)
Bazı zorunlu temizliklerin ardından 1952-1955 arasında Harfçi
Enternasyonal aralıksız bir şekilde bir tür mutlakıyetçi
katılığa doğru ilerledi; bu, eş derecede mutlak bir yalıtılmışlığa ve
etkisizliğe, nihayetinde de kaçınılmaz bir hareketsizliğe ve
eleştiriyle keşfetme ruhunun yozlaşmasına yol açtı.
Gerçek eylemler için bu mezhepçi [sekter]
tavrı tamamen ortadan kaldırmalıyız. Yoldaşlarımıza katılma veya
onlardan ayrılma konusunda tek ölçütümüz bu
olmalıdır. Elbette bu, herkesin bizden yapmamızı istediği gibi
kopuşları reddetmemiz anlamına gelmiyor. Tam tersine, alışkanlıklarla
ve kişilerle bağımızı koparmak konusunda daha da ileri gitmeliyiz.
Programımızı ortaklaşa
belirlemeli; her türlü aracı, hatta sanatsal olanları bile
kullanarak onu disiplin içinde gerçekleştirmeliyiz.
DURUMCU BİR ENTERNASYONELE DOĞRU
Temel fikrimiz durumlar inşa
edilmesi, başka bir deyişle anlık yaşam ambiyanslarının somut inşası ve
bunların üstün bir tutkusal kaliteye
dönüştürülmesidir. Sürekli etkileşim
içinde olan iki bileşenli karmaşık etkenlere dayanan sistemli
bir müdahale geliştirmeliyiz: Yaşamın maddi çevresi; bu
çevrenin neden olduğu ve bu çevreyi kökten
dönüştüren davranışlar.
Çevre hakkındaki
eylem perspektiflerimiz nihayetinde bizi bütüncül şehircilik
kavramına götürür. Bütüncül şehircilik, her şeyden
önce tüm sanat ve tekniklerin, bütünleşmiş bir ortamın
bileşimine katkıda bulunmanın yolları olarak kullanılması diye
tanımlanır. Birbiriyle etkileşim içindeki parçaların
oluşturduğu böyle bir bütün, gerek mimarinin geleneksel
sanatlar üzerindeki eski hâkimiyetinden, gerekse uzmanlaşmış
teknolojinin veya ekoloji gibi bilimsel irdelemelerin
günümüzde anarşik şehirciliğe ara sıra uygulanmasından
çok daha geniş etkileri olan bir bütün olarak
görülmelidir. Örneğin, bütüncül şehircilik akustik
çevrenin yanı sıra farklı yiyecek ve içecek
çeşitlerinin dağıtımını da belirlemelidir. Hem yeni
biçimlerin yaratılmasını, hem de mimarinin, şehirciliğin, şiirin
ve sinemanın eski biçimlerinin
ele-geçirilip-saptırılmasını içermelidir. Üzerine
bir araba dolusu laf edilen bütünleşik [entegral]
sanat, ancak şehircilik düzeyinde gerçekleştirilebilir,
ancak geleneksel estetik kategorilerin herhangi birisine tekabül
edemez artık. Bütüncül şehircilik, deneysel şehirlerin her birinde
birtakım kuvvet alanları vasıtasıyla hareket edecektir; bu alanları
şimdilik klasik bir terim olan "ilçe" diye
isimlendirebiliriz. Her ilçe, komşu ahenklerden farklı,
özgün bir ahenge eğilimli olacaktı; aksi takdirde,
içsel ahengin azami ölçüde
parçalanmasına yol açacaktır.
İkinci olarak, bütüncül
şehircilik dinamiktir, çünkü doğrudan doğruya davranış
stilleriyle ilgilidir. Bütüncül şehirciliğin en temel birimi ev
değil, inşa edilen durum ölçeğinde ambiyansı belirleyen
tüm etkenleri veya bir dizi çatışan ambiyansı içinde
toplayan mimari komplekstir. Mekânsal gelişme, deneysel şehrin
üretmeyi amaçladığı duygusal etkileri hesaba katmalıdır.
Bir yoldaşımız "ruh hâlleri" ilçeleri kuramını
öne sürmüştü; buna göre şehrin her
ilçesi, insanların kendilerini bilerek etkilerine maruz
bıraktıkları özgül bir temel hissi kışkırtacak şekilde
tasarlanacaktır. Öyle gözüküyor ki böyle bir
proje, rastgele karşılaşılan birincil hisleri değersizleştirme
yönündeki mevcut eğilimden yerinde sonuçlar
çıkarmaktadır ve projenin gerçekleştirilmesi, bu
değersizleştirmenin hızlanmasına katkıda bulunabilir. Yeni,
özgür bir mimari talebinde bulunan yoldaşlar, bu yeni
mimarinin esasen (günümüzün "lirik
soyut" resminin kullandığı anlamda) özgür, şiirsel
çizgilere ve biçimlere değil, odaların, koridorların,
sokakların atmosferik etkilerine (içerdikleri faaliyetlerle
bağlantılı atmosferlere) dayanacağını anlamalıdırlar. Mimari, duygusal
bakımdan hareketli biçimleri değil, duygusal bakımdan hareketli
durumları, çalışırken kullanacağı malzeme olarak benimseyerek
ilerlemelidir. Bu malzemeyle yapılacak deneyimlemeler, yeni ve
henüz bilinmeyen biçimler doğuracaktır.
"Bilinçli bir
şekilde düzenlenmiş olsun ya da olmasın, coğrafi çevrenin
kesin yasalarının ve bu çevrenin bireylerin duygularıyla
davranışları üzerindeki özgül etkilerinin
incelenmesi" olan psikocoğrafik araştırma dolayısıyla ikili bir
anlama sahiptir: Günümüzün şehirsel
öbeklenmelerinin etkin gözlenmesi ve durumcu bir şehrin
yapısı üzerine hipotezler geliştirilmesi. Psikocoğrafyanın
gelişmesi, büyük ölçüde, mevcut
gözlemleme yöntemlerinin istatistiğe doğru genişlemesine,
ancak yine de en önemlisi şehirciliğe yapılacak somut
müdahalelerle deneyimlemeye bağlıdır. Bu aşamaya ulaşılmadan, elde
edeceğimiz ilk psikocoğrafik bulguların nesnel doğruluğundan emin
olamayız. Ancak, bu bulguların yanlış olduğu ortaya çıksa bile,
bunlar yine de gerçek bir soruna getirilen yanlış
çözümler olacaklardır.
Davranışlar konusundaki
eylemimiz (ki örf ve âdetlerdeki devrimin diğer arzulanır
yönleriyle bağlantılıdır), esasen yeni tür oyunların icat
edilmesi olarak kısaca tanımlanabilir. En genel hedef yaşamın vasat
olmayan kısmını büyütmek, yaşamın boş anlarını
mümkün olduğunca azaltmaktır. Dolayısıyla, girişimimiz,
beşeri hayatı niceliksel bakımdan artırma projesi olarak, şu anda
incelenmekte olan biyolojik yöntemlerden çok daha ciddi bir
girişim olarak görülür; böylece, getireceği
gelişmeler tahmin edilemeyen niteliksel bir artışı da otomatikman ima
eder. Durumcu oyun, rekabet ve gündelik yaşamdan kopukluk unsurunu
kökten yadsımasıyla klasik oyun kavramından ayırt edilebilir.
Öte yandan, ahlaki seçimden ayrı bir şey değildir,
çünkü özgürlüğün ve oyunun
gelecekteki saltanatını doğuracak şeyler lehine tavır almayı ima eder.
Bu perspektif,
çağımızda üretici güçlerin ulaştığı
düzeyden kaynaklanan boş zamanın sürekli ve hızlı bir şekilde
artmasıyla açıkça bağlantılıdır. Aynı zamanda,
gözlerimizin önünde bir boş zaman muharebesi; sınıf
mücadelesindeki önemi yeterince analiz edilmemiş bir muharebe
yaşandığı gerçeğinin fark edilmesiyle de bağlantılıdır.
Yönetici sınıf, devasa bir boş zaman faaliyetleri
sektörü geliştirerek proletaryanın söküp elinden
aldığı boş zamanı şimdiye kadar kendi çıkarına kullanmayı
başarmıştır; bu sektör, gizemlileştirici ideolojinin ve burjuva
zevklerinin yan ürünleriyle proletaryayı aptallaştırmak
için eşsiz bir araç işlevi görmüştür.
Televizyonlarda embesilliğin bolca örneklerinin gösterilmesi,
Amerikan işçi sınıfının herhangi bir siyasi bilinç
geliştirememesinin muhtemelen en önemli sebeplerinden birisidir.
İşçi sınıfı, kolektif baskı yaparak emeğinin fiyatını, bu emeğin
üretimi için gerekli asgari düzeyin biraz üzerine
yükseltirse, proletarya yalnızca mücadele
gücünü artırmayacak, mücadelenin alanını da
genişletecektir. Böylece, doğrudan doğruya iktisadi ve siyasi olan
çatışmalarla birlikte bu mücadelenin yeni biçimleri
ortaya çıkacaktır. Yüksek sınai gelişmenin sözü
edilen yeni mücadele biçimlerini doğurduğu tüm
ülkelerde, devrimci propagandanın bu yeni mücadele
biçimleri içerisinde şu ana kadar sürekli olarak
yenildiği söylenebilir. Ne yazık ki 20. yüzyılda yaşanan pek
çok deneyim, altyapıdaki gerekli değişiminin, üstyapı
düzeyindeki hatalar ve zayıflıklar yüzünden
gecikebileceğini göstermiştir. Boş zaman muharebesine yeni
güçler katmak gerekiyor. Biz de bu muharebede yerimizi
alacağız.
Yeni bir davranış tarzına yönelik kaba bir deneyimleme, dolanma [dérive]
dediğimiz olguyla zaten yapılmıştır: Ambiyansların hızla değiştirilmesi
yoluyla alışılmadık bir tutkusal gezinti pratiği, psikocoğrafik
çalışma ve durumcu psikoloji için bir araç. Ancak,
bu oyuncu yaratıcılık çabasının uygulanması, örnek vermek
gerekirse dostluk ve aşk gibi hislerin tarihsel evrimini etkilemek
amacıyla bilinen tüm beşeri ilişki biçimlerini kapsayacak
şekilde genişletilmelidir. Her şey, araştırmamızın asli unsurlarının
durumlar inşa etme hipotezimizde yattığına inanmamıza neden oluyor.
Kişinin yaşamı birbirini
takip eden rastlantısal durumlardan oluşuyor ve bunların hiçbiri
bir diğeriyle aynı olmasa da, bu durumların ezici bir çoğunluğu
öylesine farklılaşmamış, öylesine renksiz ki insanda kesin
bir aynılık izlenimi doğuruyor. Sonuçta, yaşamda nadiren bulunan
alabildiğine canlı durumlar, bu yaşamı kesinkes kuşatmaya ve
sınırlamaya hizmet etmekten başka bir işe yaramıyorlar. Durumlar, başka
bir deyişle kolektif ambiyanslar, anın kalitesini belirleyen izlenim
bütünleri inşa etmeye çalışmalıyız. Belli bir
süreliğine bir araya gelen bireylerin meydana getirdiği bir grubu
örnek alırsak, bir yandan elimizin altındaki bilgiyi ve maddi
araçları hesaba katarken, hangi yer düzenlemesinin, hangi
katılımcıların seçilmesinin ve hangi olayların kışkırtılmasının
arzulanan ambiyansın üretilmesine uygun olduğunu incelemek arzu
edilebilir bir şeydir. Bütüncül şehirciliğin
gerçekleştirilmesi veya durumcu bir kuşağın eğitilmesiyle
birlikte bir durumun güçleri de hem zamanda hem de
mekânda oldukça büyüyecektir.
Durumlar inşa edilmesi,
modern gösterinin yıkıntılarının ötesinde başlar.
Gösterinin temel ilkesinin (müdahale etmeme), eski
dünyanın yabancılaştırmasıyla ne kadar bağlantılı olduğunu
görmek kolaydır. Bunun aksine, kültürdeki en yerinde
devrimci deneyimler, izleyicilerin kendi yaşamlarını devrimcileştirme
kapasitelerini kışkırtarak onları faaliyetin içine çekmek
üzere, onların psikolojik olarak kahramanla kurdukları
özdeşleştirmeyi koparmayı amaçlamışlardır. Dolayısıyla
durum, onu inşa edenler tarafından yaşanmak üzere tasarlanır.
Edilgen veya yalnızca figüranlık yapan "halk"ın
oynadığı rol sürekli azalmalı, aktörler olarak değil de yeni
bir sözcükle "yaşayanlar" olarak
isimlendirilebilecek olanların oynadıkları rol durmadan artmalıdır.
Şiirsel öznelerle
nesneleri çoğaltmalıyız (şu anda bunlar öylesine nadirdir
ki, en zayıf olanları bile abartılı bir duygusal önem
üstlenmektedir); bu şiirsel öznelerin, bu şiirsel nesnelerle
oynayabilecekleri oyunlar düzenlemeliyiz. Esasen geçici
olan tüm programımız işte budur. Durumlarımız geleceği olmayan,
gelip geçici şeyler olacak. Geçitler. İlgilendiğimiz tek
şey gerçek yaşamdır; sanatın veya herhangi bir şeyin
kalıcılığıyla ilgilenmiyoruz. Ebediyet, bir kişinin eylemleriyle
bağlantılı olarak tasavvur edebileceği en çirkin şeydir.
Durumcu teknikler icat
edilmeyi bekliyor. Görevin, ancak gerçekleştirilmesi
için gereken maddi koşullar zaten mevcutsa veya en azından
oluşum sürecindeyse ortaya çıkabileceğini biliyoruz.
Küçük ölçekli deneyimleme evresiyle
başlamalıyız. Muhtemelen durumların yaratılması için planlar ve
senaryolar hazırlamak gerekecektir –her ne kadar bunlar
başlangıçta ister istemez yetersiz olsa da. Bu amaçla,
bir simgelem [notasyon]
sistemi geliştirmeliyiz; inşa deneyimlerimizden daha çok şey
öğrendikçe bu sistem de daha sarih olacaktır. Ayrıca, belli
bazı yasaları (örneğin, durumcu duyguların, eylemlerin aşırı
yoğunlaşmasına veya aşırı dağılmasına bağlı olmasını belirleyen
yasaları) keşfetmemiz veya açıklığa kavuşturmamız gerekecektir.
Özgül amaçlar için kullanılacak dolaysız
araçların yanı sıra durumlar inşa etmenin olumlu evresi, yeniden
üretici teknolojilerin yeni bir şekilde uygulanmasını
gerektirecektir. Örneğin, bir durumun belli bazı yönlerinin
televizyonda gösterilen imgelerinin, başka bir yerde başka bir
duruma katılan insanlara canlı olarak aktarılmasını, böylece de
ikisi arasında çeşitli değişiklikler ve müdahaleler ortaya
çıkmasını aklımızda canlandırabiliriz. Film, sistemli olarak
durumlar inşa edilmesi daha önceden bilinmeyen hisleri ortaya
çıkaracağı için bu yeni tutkuların yayılmasında
büyük bir eğitsel rol üstlenecektir.
Durumcu teori, sürekli
olmayan bir yaşam kavrayışını kararlılıkla destekler. Birlik kavramı,
bir insanın (ölümsüz ruh inancına ve son tahlilde
işbölümüne dayanan gerici bir gizemlileştirme olarak
işlev gördüğü) tüm yaşamı için
geçerli olan bir şey olarak görülmemeli; bunun yerine,
durumcu yöntemlerin birleştirici kullanımı yoluyla yaşamın her
tikel anının inşasına uygulanmalıdır. Sınıfsız bir toplumda artık "ressamlar" olmayacaktır; sadece başka şeylerin yanı sıra
bazen resim de yapan durumcular olacaktır.
Arzu ile arzuya düşman
gerçeklik arasındaki daimi çatışmanın dışında, yaşamın
başlıca duygusal dramı zamanın geçmesi hissi olarak
görünüyor. Durumcu tutum, kimi duyguları sabitlemek ve
ebedileştirmek için çabalayan estetik tarzların aksine,
kendini zamanın akışına bırakmaktan oluşur. Durumcular böyle
yaparak, yeni ve duygusal bakımdan kışkırtıcı durumlar yaratma oyununu
hep daha ileri taşıyarak değişimin çoğunlukla daha iyi
için olacağı bahsine tutuşurlar. Kısa dönemde, bahis
oranları açıktır ki olumsuzdur. Ancak, bahsi binlerce kez
kaybetsek bile ilerici bir tutum için bundan başka bir
seçenek görmüyoruz.
Durumcu azınlık önce
Harfçi sol kanat içinde, ardından sonunda onu
kontrolü altına alan Harfçi Enternasyonal içinde bir
eğilim olarak ortaya çıktı. Aynı nesnel hareket, yakın
dönemdeki birçok avangart grubu aynı sonuca ulaştırmıştır.
Birlikte yakın geçmişin tüm kalıntılarını ortadan
kaldırmalıyız. Devrimci avangardın kültürde birleşik eylemi
için mutabakatın, böyle bir program temelinde
yürütülmesi gerektiğine inanıyoruz. Ne garantili
reçetelerimiz ne de kesin sonuçlarımız var. Biz yalnızca
şu anda tanımlamakta olduğumuz birkaç doğrultuda ve henüz
tanımlanmamış olan başka yönlerde deneysel bir araştırmanın
kolektif olarak yapılmasını öneriyoruz. İlk durumcu projelerde
başarının zor olması, içine girdiğimiz alanın yeniliğinin bizzat
kanıtıdır. Sokakları görme biçimimizi değiştiren bir şey,
tabloları görme biçimimizi değiştiren bir şeyden çok
daha önemlidir. Geçici hipotezlerimiz, nereden gelirse
gelsin gelecekteki her başkaldırıyla yeniden gözden
geçirilecektir.
Bazı insanlar,
özellikle de kendilerini belli ölçüde
kudretsizliğe mahkûm eden devrimci sanatçılarla aydınlardan kimileri, bu "durumculuğun" biraz
nahoş gözüktüğünü; bizim hiçbir
güzel eser yaratmadığımızı; André Gide hakkında
konuşmamızın daha iyi olacağını; hiç kimsenin bizimle ilgilenmek
için belirli bir sebep görmediğini söyleyerek tepki
gösterecekler. Dikkati üzerimize çekmek için
skandalvari taktikler kullanmamıza sitem ederek gündeme
getirdiğimiz meselelerle yüzleşmekten kaçacaklar ve bazı
insanlarla ilgimizi kesmek için kimi zaman benimsemeye mecbur
olduğumuzu hissettiğimiz usullere içerlediklerini ifade
edecekler. İşte cevabımız: Önemli olan bunun sizin ilginizi
çekip çekmediğinin bilinmesi değil; asıl mesele,
kültürel yaratımın yeni koşulları bağlamında sizin
ilginç herhangi bir şey yapabilip yapamayacağınız. Devrimci
sanatçılar ve aydınlar olarak sizin
rolünüz, özgürlüğün düşmanlarıyla
yan yana yürümeyi reddettiğimizde
özgürlüğün aşağılandığından şikâyet etmek
değil. Sizin rolünüz, halihazırda yapılmış olanlar
kendilerini rahatsız etmediği için insanları bu yapılmış
olanlarla sınırlandırmaya çalışan burjuva estetikçilerini
taklit etmek değil. Yaratımın asla saf olmadığını biliyorsunuz. Sizin
rolünüz, enternasyonal avangardın neler yaptığını anlamak,
programının eleştirel gelişiminde yer almak ve desteklenmesi
için çağrıda bulunmak.
ACİL GÖREVLERİMİZ
İşçi partilerine ve
bu partiler içindeki aşırılık yanlısı eğilimlere, gelişmiş
kapitalist propaganda yöntemlerinin duygusal etkileriyle
mücadele etmek üzere etkili bir ideolojik eylem
gerçekleştirmenin gerektiğini hatırlatmalıyız. Her fırsatta, her
türlü hiper-siyasi aracı kullanarak, burjuva mutluluk fikrini
tahrip etmek amacıyla kapitalist yaşam tarzının gösterisine karşı
arzu edilir alternatifleri halka duyurmalıyız. Aynı zamanda,
çeşitli yönetici sınıflar içerisinde (can
sıkıntısından veya yeniliğe duyulan açlık nedeniyle)
toplumlarının yok olmasına yol açacak şeylere eğilimli olan
unsurların var olduğunu hesaba katarak, gereksinim duyduğumuz muazzam
kaynakların bir kısmını kontrol eden kişileri, bilimsel araştırmalar
için yaptıkları gibi aynı potansiyel kâr
güdüleriyle deneylerimizi gerçekleştirmek için
bize kaynak sağlamaya teşvik etmeliyiz.
Hâkim
kültürün karşısına her yerde devrimci bir alternatif
koymalıyız; halen yapılmakla olan, ancak kapsayıcı bir perspektiften
yoksun tüm araştırmalarda eşgüdümü sağlamalıyız;
eleştiri ve propaganda yoluyla, kolektif bir eylem amacıyla tüm
ülkelerdeki en gelişmiş sanatçılarla aydınları
bizimle iletişime geçmeye teşvik etmeliyiz.
Eylemimizin ilk evresine
katılmış ve tekrar bize katılabilecek olanlarla, bu program temelinde
tartışmayı yeniden canlandırmaya hazır olduğumuzu ilan etmeliyiz.
Bütüncül şehircilik,
deneysel davranış, hiper-siyasi propaganda ve ambiyanslar inşa edilmesi
sloganlarını ileri sürmeliyiz. Tutkular yeterince yorumlanmıştır;
şimdi asıl önemli olan şey yenilerini keşfetmektir.
Dipnotlar:
1 Andrei Zhdanov:
Stalin'in en
güçlü bürokratlarından olan Zhdanov, sanatların arındırılmasından ve
"Sosyalist Gerçekçilik" öğretisinin dayatılmasından sorumludur.
2 "François Sagan fenomeni": Bu yeniyetme yazarın bir süper star hâline
gelmesi, çalışmalarının görece vasat kalitede olmasına karşın yaşamı
hakkındaki en küçük ayrıntının dahi haber değeri taşıması. Boş ve
kabiliyetsiz kişiliklerin gösteriselleştirilmesi elbette günümüzde
sıradan bir şey olmuştur, ancak 1950'lerde hayret verici bir şeydi ve
geleneksel kültür eleştirmenleri bunu nasıl açıklayacaklarını bilemez
bir hâldeydiler.
3 Gelecekte DE üyesi olacak olan Constant ve Asger Jorn, Cobra katılımcıları arasındaydı.
4 Aralarında Debord ile Wolman'ın da bulunduğu radikal eğilimin Ekim
1952'de Charlie Chaplin'in basın toplantısını müdahale etmesi, nihai
bölünmeyi tetikleyen olay oldu. Harfçiliğin kurucusu
Isidore Isou'nun da aralarında yer aldığı estetikçi harfçiler bu eylemi
kınadıklarını açıkladılar. Diğerleri açık bir mektupla buna cevap
verdiler: "Özgürlüğün en gerekli ifadesinin putların yıkılması olduğuna
inanıyoruz; özellikle de bu putlar kendilerini özgürlük adına ortaya
koyuyorlarsa. Yazdığımız broşürün kışkırtıcı tonu, ortak kölece
hayranlığa karşı bir saldırıydı. Aralarında Isou'nun da olduğu bazı
harfçilerin bizi kınamaları, aşırılık taraftarları [extrimist] ile eski
aşırılık taraftarları arasındaki iletişim kopukluğunun sürekli olarak
yeniden ortaya çıktığını göstermektedir." Harfçi Enternasyonal'in
katılımcıları arasında şu isimler vardı: Henry de Béarn, Serge Berna,
Michèle Bernstein, Jean-Louis Brau, Ivan Chtcheglov, Mohamed Dahou, Guy
Debord, Abdelhafid Khatib, Jean-Michel Mension, Patrick Straram,
Alexander Trocchi and Gil J. Wolman. İsimleri italik olarak
gösterilenler daha sonra DE'nin ilk üyeleri arasında da yer aldılar.
(Chtcheglov, Raspaud ile Voyer'in kitabında "membre de loin" (yol
arkadaşı) olarak anılsa da DE üyesi değildi ve belki de ilk başlarda
yaptığı önemli katkılardan ötürü bir çeşit onursal üye olarak
görülüyordu.)
5 DE, aynı anda iki örgüte üye olmanın manipülasyona yol açmaya eğilimli
olduğu gerekçesiyle diğer grupların "sızmalar"ını daha sonra reddedecekti.
Çeviri: AnarşistBakış
Kaynak: "Rapport sur la construction des situations", Haziran
1957'de İtalya'nın Cosio d'Arroscia şehrinde yapılan
ve Durumcu Enternasyonal'in kurulduğu konferans için
hazırlanan metinlerden biriydi. İngilizceye Ken Knabb tarafından
çevrilmiştir.
Anarşist
Yazın Ana Sayfa --->