DEVRİMCİ UYGULAMADA ANARŞİZM
1880-1914
Daniel Guérin
ANARŞİZM İŞÇİ SINIFI HAREKETİNDEN TECRİT EDİLİR
Artık eylemde anarşizmi incelemenin zamanı geldi. Bu bizi 20.
yüzyılın arifesine getiriyor. Liberter fikirler hiç
şüphesiz ki 19. yüzyıl devrimlerinde belli bir rol
oynamıştır, ancak bağımsız bir rol değildir bu. Proudhon, patlak
vermesinden önce bile 1848 Devrimine karşı olumsuz bir tutum
takınmıştı.
Siyasi bir devrim
olması, bir burjuva bubi tuzağı olması nedeniyle saldırmıştı ve
dediklerinin büyük bir kısmı doğruydu. Dahası,
Proudhon’a göre zamansız olmuştu: Barikatların ve sokak
çatışmalarının modası geçmişti, çünkü
kendisi her derde deva çözümü için
oldukça farklı bir zafer yolunun hayalini kuruyordu:
Mutuelliste
[karşılıkçı] kolektivizm. Paris Komününe gelince, "geleneksel devletçi merkeziyetçilik"ten
kendiliğinden bir kopuş olduğu doğruyken, Henri Lefebvre’nin
belirttiği gibi "tavizkâr bir uzlaşma"nın, bir yanda
Proudhoncularla Bakunincilerin diğer yanda ise Jakobenlerle
Blankicilerin olduğu bir tür "birleşik cephe"nin bir
ürünüydü. Devleti "cesaretle
reddetmişti", ancak Bakunin, Komün saflarında
enternasyonalist anarşistlerin "küçük bir
azınlık" olduğunu teslim etmek zorunda kalmıştı.
Ancak, Bakunin'in sağladığı itki sayesinde anarşizm kendisini
proleter, enternasyonalist, apolitik bir kitle hareketi olan Birinci
Enternasyonalin bir parçası hâline getirmeyi başarmıştı.
Ne var ki 1880'lerde "ilk dönemin ürkek
Enternasyonal"ine dudak bükmeye başlayan anarşistler, onun
yerine Malatesta'nın 1884'de "gözü pek
Enternasyonal" olarak tanımladığı, anarşist, komünist, din
karşıtı, parlamento karşıtı ve devrimci, aynı anda bunların hepsi olan
bir Enternasyonali kurmayı düşünüyorlardı. Bu bostan
korkuluğu oldukça derme çatmaydı: Anarşizm işçi
sınıfı hareketiyle bağlarını kopardı; sonuçta da zayıflayarak
hizipçilik ve azınlık eylemciliği içinde yolunu kaybetti.
Bu gerilemenin sebebi neydi? Sebeplerden biri, endüstriyel
gelişmenin çabukluğu ve parlamenter reformculuğa daha
açık hâle gelen işçilerin siyasi hakları hızla elde
etmeleriydi. Amacı toplumsal bir devrim yapmak olmayıp, burjuva
Devletinin yasal olarak fethedilmesi ve kısa dönemli taleplerin
karşılanması olan, siyasi zihniyetli, seçimci, reformcu sosyal
demokratların uluslararası işçi sınıfı hareketinin
kontrolünü ele geçirmesi bunu takip etti.
Anarşistler, kendilerinin küçük bir azınlık
olduklarını fark ettiklerinde, büyük halk hareketleri
içinde militanlık yapma fikrini terk ettiler. Zamansız
beklentiler ile geçmişin altın çağına duyulan
özlemin akla getirdiği çağrışımları bir araya getiren
ütopyacı öğretiler hüküm sürmeye başladı:
Kropotkin, Malatesta ve arkadaşları, öğretilerini saf tutmak
bahanesiyle Bakunin'in açtığı yola sırtlarını
çevirdiler. Bakunin'i ve daha genelde de anarşist yazını, "Marksizmin fazla etkisi altında kalmak"la
suçladılar. Kendi içlerine kapanan anarşistler, polis
muhbirlerinin zorlanmadan sızdıkları küçük gizli
gruplar içerisinde doğrudan eylem için
örgütlenmeye yöneldiler.
Köşesine çekilen Bakunin kısa bir süre sonra vefat
etti ve 1876'dan sonra anarşizm, maceracılık ve çılgın bir
hayal mikrobuna tutuldu. Bern Kongresi'nde "eylemli
propaganda" sloganı ortaya atıldı. Cafiero ve Malatesta ilk eylem
dersini verdiler. 5 Nisan 1877'de, İtalya'nın Benevento
ilinin dağlarında birdenbire ortaya çıkan 30 kadar silahlı
militandan oluşan bir grup, küçük bir köyün
kilise kayıtlarını yaktı, vergi tahsildarının kasasındaki parayı
yoksullara dağıttı ve minyatür, kırsal, çocukça
ölçekli bir liberter komünizmi tesis etmeye
çalıştı. Sonunda izleri bulundu ve soğuktan uyuşmuş bir
hâldeyken hiç direniş göstermeden teslim oldular.
Üç yıl sonra 25 Aralık 1880'de, Kropotkin dergisi
La Revolte'de
hararetle şunları söylüyordu: "Hançer ve
tabancayla ya da dinamitle, konuşmada, yazıda sürekli devrim ...
yasaya uymaya yabancı olan her şey bize uyar". "Eylemde
propaganda" ile bireylere saldırmak arasında yalnızca bir adımlık
mesafe kalmıştı. Bu adım çok geçmeden atılacaktı.
İşçi sınıfı kitlesinin geri çekilmesi terörizme
başvurulmasının nedenlerinden biriydi ve "eylemde
propaganda"nın, işçilerin umursamazlıktan uyanmasında bir
ölçüde katkısı oldu. Kasım 1937'de
La Revolution Proletarienne'de yazan Robert Lonzon [
20]
şunu savunuyordu: "Komün'de {sağcıların} yaptıkları
katliamların ardından takati kesilen Fransız proletaryasını tekrar
ayağa kaldıran bir gong sesi gibiydi ... {ve} hem CGT'nin
{Confederation General du Travail}, hem de 1900-1910 yıllarının
kitlesel sendika hareketinin kurulması için bir
girizgâhtı". Biraz fazla iyimser olan bu görüş,
sonradan devrimci sendikalizme yönelen genç anarşist
Fernand Pelloutier'in görüşleriyle düzeltilecek ya
da eksiklikleri giderilecekti [
21]: Pelloutier, dinamit
kullanılmasının, parlamenter sosyalizmden ne kadar hayal kırıklığına
uğramış olurlarsa olsunlar işçileri liberter sosyalizmi
açıkça savunmaktan alıkoyduğuna inanıyordu; kolektif
eylemin karşısında tecrit edilmiş bir ayaklanmayı tercih ediyormuş gibi
gözükmesinler diye hiçbirisi anarşist olduğunu
söylemeye cesaret edemiyordu.
Sosyal demokratlar, bombalar ile Kropotkin'in ütopyalarının
birleşimiyle teçhiz edilmiş anarşistleri eleştirmekte hiç
de geri kalmadılar.
SOSYAL DEMOKRATLARIN ANARŞİZMİ MAHKÛM ETMESİ
Sosyalist işçi sınıfı hareketi uzuncu bir süredir
uzlaştırılması imkânsız parçalara
bölünmüştü: Anarşizm, edilgen bir tutumla bin
yıllık refah döneminin [
saadet devrinin] beklenmesine eşlik eden
terörizme kayarken, az ya da çok sahtekârca Marksist
olduğunu iddia eden siyasi hareket ise "parlamenter kretenizm"
[gelişme bozukluğu
–çev.]
batağına saplanmıştı. Sonradan sendikalist olan anarşist Pierre Monatte
şöyle diyordu: "Fransa'da devrimci ruh yıldan yıla
ölüyordu. Guesde'nin devrimci fikirleri artık sadece
lafta kalıyor, hatta daha da kötüsü seçimle ve
parlamentoyla sınırlı kalıyordu; Jaures'inkiler ise sadece ve
yalın bir açıklıkla devlet yönetimiyle ve
hükümetle ilgiliydi". Fransa'da, yeni kurulan
işçi partisinin seçim siyasetine katılmayı seçtiği
1880 La Havre Kongresi'nde anarşistlerle sosyalistlerin ayrışması
tamamlanmış oldu.
1889'da Paris'de, değişik ülkelerden gelen sosyal
demokratlar, uzun zamandan beridir ihmal edilen uluslararası sosyalist
kongreler düzenleme uygulamasını yeniden canlandırmaya karar
verdiler. Bu karar İkinci Enternasyonal'e giden yolu açtı
ve bazı Anarşistler, bu toplantıya katılmanın gerekli olduğunu
düşünüyorlardı. Anarşistlerin varlığı şiddetli olaylara
sebep oldu, çünkü sosyal demokratlar tüm muhalif
görüşleri bastırmak için sayısal
üstünlüklerini kullanıyorlardı. 1891 Brüksel
Kongre'sinde liberterler yuhalanarak ihraç edildiler.
Ancak, aslında reformcu olmalarına rağmen pek çok İngiliz,
İtalyan ve Hollandalı delege bunu protesto ederek toplantılardan
çekildi. Bir sonraki kongre 1893'de Zürih'te
toplandı ve sosyal demokratlar, "siyasi eylemin"
zorunluluğunu, yani burjuva iktidarının oy sandığında fethedilmesi
gerektiğini kabul etmeyen sendika harici tüm örgütleri
dışarıda bırakacaklarını açıkladılar.
1896 Londra Kongresi'nde, az sayıda Fransız ve İtalyan anarşisti,
sendikaların kendilerini delege olarak görevlendirmelerini
sağlayarak bu dışlayıcı şartın etrafından dolaştılar. Bu basit bir
manevradan ibaret değildi, çünkü aşağıda
göreceğimiz üzere anarşistler bir kez daha doğruya giden yolu
bulmuş ve sendika hareketine girmişlerdi. Ancak aralarından birisi,
Paul Delesalle, kürsüye çıkmaya çalıştığında,
sert bir şekilde merdivenlerden aşağı itildi ve yaralandı. Jaures,
anarşistleri, sendikaları devrimci anarşist gruplara
dönüştürmekle ve "burjuva gericiliğinin
büyük faydasına olacak şekilde" kongreyi karıştırmak
için geldikleri gibi sendikaları da karışıklığa
sürüklemekle suçladı.
Kongreye katılan Alman sosyal demokrat liderler, yani müzmin
seçim taraftarları Wilhelm Liebknecht ve August Bebel, Birinci
Enternasyonal'de olduğu gibi anarşistlere karşı oldukça
acımasızdılar. Anarşistleri "deliler" olarak gören
Marx'ın kızı Eleanor Aveling'in desteğini alan bu liderler,
toplantıda kendi bildiklerini okudular ve hangi kılıkta olursa olsun
tüm "parlamento karşıtları"nın gelecekte
düzenlenecek kongrelere alınmamasına yönelik bir
önergeyi kabul ettirdiler.
Daha sonraları Lenin,
Devlet ve Devrim'de,
içinde bazı dikenlerin gizli olduğu bir buketi anarşistlere
hediye ediyordu. Sosyal demokratlar karşısında onları savunuyor, sosyal
demokratları "parlamentarizm eleştirisini anarşistlerin tekeline
bırakmak"la ve bu tip eleştirileri "anarşist diye
damgalamak"la suçluyordu. Parlamenter rejimin uygulandığı
ülkelerin proletaryasının bu tip sosyalistlerden bıkması ve
anarşistlere giderek daha fazla sempati duyması hiç de şaşırtıcı
değildi. Sosyal demokratlar, burjuva Devletini tahrip etmeyi
amaçlayan her türlü çabayı anarşist olarak
adlandırıyorlardı. Anarşistler, "çoğu sosyalist partinin
Devlet hakkındaki fikirlerinin fırsatçı [
oportünist] niteliğini doğru bir şekilde tanımlıyorlardı".
Lenin'e göre, Marx ile Proudhon "mevcut Devlet
aygıtının tahrip edilmesi" arzusunda birleşiyorlardı. "Fırsatçılar, Marksizmin Proudhon ile Bakunin'in
anarşizmiyle olan benzerliğini kabullenmek istemiyorlar". Sosyal
demokratlar, anarşistlerle "Marksist olmayan" tarzda
tartışmaya girmişlerdi. Anarşizm eleştirilerinin özünde saf
burjuva bayağılığı vardı: "Biz Devlet'i onaylıyoruz,
anarşistlerse onaylamıyor". Bu tür bir sosyal demokrasinin,
işçilere devrimci eğitim verme görevinde başarısız olduğu
cevabını veren anarşistler, güçlü bir konuma
sahiptiler. Lenin, Rus sosyal demokratı Plekhanov'un kaleme
aldığı anarşizm aleyhtarı broşürü, "anarşistlere karşı
fazlasıyla adaletsiz", "safsatalarla" ve "kaba
argümanlarla dolu olması, anarşistlerle haydutlar arasında
hiçbir fark olmadığını ima etmesi" yüzünden
yerden yere vuruyordu.
SENDİKALARDA ANARŞİSTLER
1890'larda çıkmaza saplanan anarşistlerin, sosyal
demokratların tekeline giren işçi dünyasıyla bağları
kopmuştu. Küçük hiziplerde toplaşmış,
gerçekçi olmaktan giderek uzaklaşan dogmalarını iyice
parlatmakla uğraştıkları fildişi kuleleri kendilerine siper etmişlerdi;
ya da bireysel terör eylemlerine kalkışıp bunlara alkış tutmuş,
bir baskı ve misilleme cenderesi içine sıkışıp kalmalarına
seyirci kalmışlardı.
Kropotkin, hatalarını itiraf edip "eylemli propaganda"nın
verimsizliğini kabul eden ilk kişi olması nedeniyle
övgüyü hak ediyor. 1890'da yayınlanan bir dizi
makalede, "artık münferit eylemlere kalkışanları değil de
saflarına katılan eylem adamlarını görmek isteyen halkla birlikte
olunmalıdır" diyordu. Okurlarını, "bir kişinin
birkaç kilo patlayıcıyla sömürücüler
koalisyonunu yenebileceği yanılsaması"na karşı uyarıyordu.
Birinci Enternasyonal'in tohumu ve propagandacısı olan türde
bir kitle sendikacılığına geri dönülmesini savunuyordu: "Milyonlarca proleteri kucaklayan dev sendikalar."
İşçi sınıfını kendilerini aldatan sahte sosyalistlerden
kurtarmak üzere sendikalara girilmesi, anarşistlerin en acil
göreviydi. Fernand Pelloutier, 1895'de anarşist haftalık
dergi
Les Temps Nouveaux'da
yayınlanan "Anarşizm ve Sendikalar" başlıklı makalesinde bu
yeni taktiği açıklıyordu. Anarşizm, dinamitler olmadan iyi
şeyler yapabilirdi; gerek anarşist fikirlerin olabildiğince
propagandasını yapmak, gerekse sendika hareketini içine
saplandığı dar korporatizmden kurtarmak için kitlelere
yaklaşmalıydı. Sendikalar, "anarşizmin uygulama okulu"
olmalıydı. Seçime dayalı rekabetten uzak duran ve anarşist
çizgilerde yönetilen, ekonomik mücadelenin
laboratuvarı olan sendika, sosyal demokrat siyasetçilerin habis
etkisini dengeleyip ortadan kaldıracak yegâne liberter ve
devrimci örgütlenme değil midir? Pelloutier, sendikaları,
anarşistin nihai hedefi olmaya devam eden liberter komünist
toplumla ilişkilendirir: Devrimin patlak verdiği gün, "mevcut düzenin yerini alarak tüm siyasi otoriteyi
fiilen lağvetmeye hazır olan; üyelerinin özgür rızasıyla
her parçasının üretim araçlarını kontrol ettiği,
kendi işlerini idare ettiği, kendi kendinin hükümdarı olduğu,
neredeyse liberter bir örgüt olmayacak mıdır
sendikalar?" diye sorar.
Daha sonra, 1907 Enternasyonal Anarşist Kongrede, Pierre Monatte şunu
ifade ediyordu: "Sendikacılık, ... uzunca bir süredir kendi
öfkesine kapılıp giden anarşizm için yeni bakış
açıları gündeme getiriyor". Bir yandan "sendikacılık, ... anarşizmin işçi sınıfı
kökenlerinin yeniden farkına varmasını sağlamış; öte yandansa
anarşistler, işçi sınıfı hareketini devrim yoluna
yönlendirmekte ve doğrudan eylem fikrini popülerleştirmekte
azımsanamayacak bir katkıda bulunmuşlardır". Hararetli
tartışmaların ardından, aşağıda belirtilen ilkeler bildirgesiyle
başlayan bir uzlaşma önergesi kongrede kabul edildi: "Enternasyonal Anarşist Kongre, sendikaları, hem çalışma
koşullarının iyileştirilmesi amacıyla yürütülen sınıf
mücadelesinin muharebe birlikleri olarak, hem de kapitalist
toplumu anarko-komünist bir topluma dönüştürmeye
hizmet edebilecek üretici birlikleri olarak görür".
Sendikalist anarşistler, liberter hareketinin
bütününü yeni seçtikleri bu yola
çekme çabalarında bazı güçlüklerle
karşılaştılar. "Saf" anarşizm taraftarları, sendika
hareketine karşı aşılması imkânsız şüpheler besliyorlardı.
Ayaklarının fazla yere basmasına içerliyorlardı. Sendika
hareketini, kapitalist toplum karşısında umursamaz bir tavır
takınmakla, bu toplumun ayrılmaz bir parçası olmakla ve
kendisini kısa dönemli taleplerle sınırlamakla
suçluyorlardı. Toplumsal sorunu tek başına
çözebileceği iddiasına itiraz ediyorlardı. 1907
Kongresinde Malatesta, sınaî hareketin anarşistler
açısından bir amaç değil bir araç olduğu
görüşünü dile getirerek, Monatte'e sert bir
cevap verdi: "Sendikacılık, çalışma koşullarının
iyileştirilmesini amaçlamaktan (ki bu bile şüphelidir!)
daha fazlasını yapamayan, yasalara harfiyen uyan muhafazakâr
bir hareketten ibarettir ve hep böyle kalacaktır". Sendika
hareketi, kısa vadeli kazanımlar peşinde koşması nedeniyle ileriyi
göremez ve işçileri nihai mücadeleden uzaklaştırır: "İşçilerden grev yapmalarını değil, kendi avantajlarına
olduğu için çalışmaya devam etmeleri ister".
Malatesta, dinleyicilerini sendika bürokrasilerinin
muhafazakârlığına karşı uyararak konuşmasını sonlandırmıştı: "Sınaî hareket içinde görev alan bir kişi,
ancak parlamentarizmle karşılaştırılabilecek bir tehlikedir. Sendikanın
sürekli ve maaşlı görevlisi olmayı kabul eden her anarşisti,
anarşizmin kayıp hanesine yazabiliriz".
Buna karşılık Monatte, sendika hareketinin herhangi bir beşeri kurumdan
daha mükemmel olmadığı cevabını verir. "Kusurlarını gizlemek
bir yana, bunlara tepki gösterebilmek için bu kusurları
daima zihnimizde tutmanın akıllıca olduğunu
düşünüyorum". Sendika görevliliğinin,
genellikle haklı gerekçelerle sert eleştirilere yol
açtığını kabul eder. Ancak, anarşizmi ve devrimi sendikacılığa
kurban etme arzusunda oldukları suçlamasını itiraz eder: "Diğer herkes gibi bizim de nihai amacımız anarşi. Ancak, zaman
değiştiği için biz de hareket ve devrim hakkındaki anlayışımızı
değiştirdik. ... Eğer anarşistler, sendikacılığın geçmişteki,
bugünkü ve hatta gelecekteki yanlışlarını tepeden bir tavırla
eleştirmek yerine onun çalışmasıyla daha yakından
ilgilenirlerse, sendikacılığın içten içe barındırdığı
tehlikelerden ebediyen sakınılacaktır".
Hizipçi anarşistlerin kızgınlığı bütünüyle
nedensiz değildi. Ancak, tasvip etmedikleri sendikacılık geçmiş
döneme aitti: İlk önceleri bütünüyle ve
açıkça korporatif olan, daha sonraları ise
Komün'ün bastırılmasını takip eden uzun yıllar boyunca
Fransa'da sayıları katlanarak artan sosyal demokrat
siyasetçilerin körü körüne
takipçiliğini yapan bir sendikacılık biçimi. Öte
yandan, sınıf mücadelesi sendikacılığı ise katılan
anarko-sendikalistler tarafından yeniden canlandırılmış, böylece
de "saf" anarşistlere şikâyet edecek tam tersi bir
neden sağlamıştı: "Kendi kendine yeterli olmak" amacıyla
kendi ideolojisini ürettiği iddia ediliyordu. En etkili
sözcüsü Emile Pouget şunu savunuyordu: "Sendika,
bireyler arasındaki tüm diğer birliktelik biçimlerinden
daha üstündür, çünkü kısmi iyileştirme
görevi ile daha belirleyici olan toplumsal dönüşüm
görevi, sendikanın çerçevesi altında birlikte
yürütülebilir. ... Artık bugünü geleceğe ya da
geleceği bugüne feda etmek zorunda kalmayarak, bu iki
yönlü ihtiyacı cevap vermesi sayesindedir ki sendika en iyi
grup türü olarak göze çarpmaktadır".
Yeni sendikacılığın "bağımsızlığı"nı vurgulayıp koruma
kaygısı, CGT'nin 1906'da Amiens kongresinde kabul edilen
ünlü bildirgesiyle ilan edildi. Anarşizme karşıtlıktan
ziyade, burjuva demokrasinin ve onun işçi sınıfı hareketi
içindeki uzantısı olan sosyal demokrasinin vesayetinden kurtulma
arzusu bildirgenin esas esin kaynağını oluşturuyordu. Keza, "sosyalist birlik"in sağlanmasından önce
Fransa'da yaşandığı gibi, rakip siyasi hiziplerin
çoğalmasıyla karşı karşıya kalındığında sendika hareketinin
birlikteliğini korumanın önemli olduğu
düşünülüyordu. Devrimci sendikalistler,
Proudhon'un
De la Capacite Politique des Classes Ouvrieres'i
(1865) incilleri gibi görülüyorlardı; "ayrı
olma" fikrine özel ilgi gösteriyorlardı: Proletarya,
ayrı bir sınıf olarak, karşıt sınıflardan gelen her türlü
desteği reddetmeliydi.
Ancak bazı anarşistler, sendikacılığın kendi himayeleri olmaksızın
ayakta kalabileceği iddiası karşısında şoka uğramıştı. Malatesta, bunun
bizzat anarşizmin varlığını tehdit eden, son derece yanlış bir doktrin
olduğunu öfkeyle dile getiriyordu. Malatesta'nın sadık
takipçisi Jean Grave de tıpa tıp benzer şeyler
söylüyordu: "Sendikacılık işverenlerin
sömürüsüne karşı yürüttüğü
mücadelede kendi kendine yeterli olabilir, olmalıdır da; ancak,
toplumsal sorunu kendi başına çözebilirmiş gibi davranamaz.
… Ne olduğu, ne olması gerektiği ve ne yapması gerektiği
dışarıdan belirlenmek zorundayken, kendi kendine yeterliliği çok
sınırlıdır".
Bu karşılıklı suçlamalara rağmen, sendika hareketinin saflarına
katılan anarşistlerin beraberlerinde getirdikleri devrimci maya
sendikacılığı dönüştürerek, Fransa ile diğer Latin
ülkelerindeki sendika hareketini, Büyük Savaş
öncesi yıllarda mücadele edilmesi gereken bir güç
hâline getirdi. Bu, burjuvaziyi ve hükümeti etkilediği
gibi o zamandan beridir işçi sınıfı hareketi üzerindeki
kontrollerini büyük ölçüde kaybeden sosyal
demokrat siyasetçileri de etkiledi. Felsefeci Georges Sorel,
anarşistlerin sendikalara katılmasını kendi döneminin en
önemli olaylarından birisi olduğunu belirtir. Evet, anarşist
doktrin kitle hareketi içerisinde içeriğinden bir şeyler
kaybetmişti, ama yenilenmiş olarak ve taze bir güçle tekrar
ortaya çıkmıştı.
Liberter hareket, anarşist fikir ile sendika fikri arasındaki bu
kaynaşmanın iyice özümsenmesi aşamasındaydı. 1914'e
kadarki hâliyle Fransız CGT'si, bu sentezin [
bireşim]
çok kısa ömürlü bir ürünüydü,
ancak en eksiksiz ve uzun ömürlü ürünü
İspanyol CNT'si (Confederacion del Trabajo) idi. CNT,
siyasetçi Alejandro Lerroux'un radikal partisinin
dağılmasından faydalanılarak 1910'da kuruldu. İspanyol
anarko-sendikalizminin sözcülerinden olan Diego Abad de
Santillan, fikirlerini proletaryanın ekonomik örgütlerine
aşılamakla işe başlamanın ne kadar gerekli olduğunu kavramış olan
Fernand Pelloutier, Emile Pouget ve diğer anarşistleri övmeyi
unutmamıştır.
Dipnotlar:
20 La Revolution Proletarienne
aylık yayınlanan bir Fransız dergisidir; Robert Louzon, eski
tüfek bir devrimci sendikalisttir (Fransızcadan çevirenin
notu).
21
Robert Louzon, diyalektik bir bakış açısıyla
değerlendirildiğinde, bu ifade ile Pelloutier'in ifadesinin
hiçbir şekilde birbirini dışlayıcı olmadığını yazara
belirtmiştir: Terörizm işçi sınıfı hareketi üzerinde
olumsuz etkiler yapmıştı.
Çeviri: AnarşistBakış
Anarşist
Yazın Ana Sayfa --->