İTALYAN FABRİKA KONSEYLERİNDE ANARŞİZM

Daniel Guérin


İtalyan anarşistleri Rusya'daki olayların örneğini takip ettiler ve Büyük Savaş'tan hemen sonraki dönemde sovyet iktidarı partizanlarıyla beraber hareket ettiler. Rus Devrimi, İtalyan işçileri, özellikle de onların öncüsü ülkenin kuzey kısmındaki metal işçileri arasında büyük sempatiyle karşılandı. 20 Şubat 1919'da, İtalyan Maden İşçileri Federasyonu (FIOM) fabrikalarda "dahili komisyonlar" seçimi yapılmasını sağlayan bir sözleşmeyi kazanmıştı. Ardından, bu işçi temsili organlarını, bir dizi grev ve fabrika işgali eylemleriyle yönetim işlevine sahip fabrika konseylerine dönüştürmeye çalıştılar.

Bunlardan en sonuncusu, Ağustos 1920'nin sonunda işverenlerin lokavt kararıyla gerçekleşti. Maden işçileri bir bütün olarak üretimi kendi başlarına sürdürmeye karar verdiler. Kâh ikna etme kâh zorlama yöntemini denediler, ancak mühendislerle denetim personelinin işbirliğini kazanmayı başaramadılar. Bu nedenle, fabrikaların yönetiminin teknik ve idari işçi komiteleri tarafından yürütülmesi gerekti. Özyönetim bayağı bir mesafe kat etmişti: İlk zamanlarda bankalardan finansal destek sağlandı, ancak bu kanal kapanınca özyönetim sistemi işçi ücretlerini ödemek için kendi parasını bastı. Çok katı bir özdisiplin gerekiyordu; alkollü içecekler yasaklandı ve savunma amaçlı silahlı devriyeler kuruldu. Özyönetimle yönetilen fabrikalar arasında sıkı dayanışma ağları oluşturuldu. Maden cevherleri ve kömür ortak bir havuza konarak, eşit şekilde paylaşıldı.

Sendikaların reformist kanadı işverenlerle uzlaşmayı seçti. Birkaç hafta süren idari işgalin ardından, asla tutulmayacak olan işçilerin denetimini arttırma sözü karşılığında işçiler fabrikaları terk etmek zorunda kaldılar. Anarşistlerle sol sosyalistlerden oluşan devrimci sol kanat beyhude yere ihanet çığlıkları attılar.

Sol kanadın teorisi, sözcüsü ve yayını vardı. Haftalık L'Ordine Nuovo (Yeni Düzen) ilk defa 1 Mayıs 1919'da Turin'de yayınlandı. Editörlüğünü bir sol sosyalist olan Antonio Gramsci yapıyordu; anarşist fikirleriyle tanınan Turin Üniversitesi’nden bir felsefe profesörü (takma ismiyle Carlo Petri) ve Turin liberterlerinin çekirdeğinin tamamı ona yardım ediyordu. Fabrikalarda bir kısım insan, özellikle de maden işlerinin anarko-sendikalist militanları Pietro Ferrero ve Maurizio Garino Ordine Nuovo grubunu destekliyorlardı. Ordine Nuovo manifestosu, fabrika konseylerinin "gerek ayrı ayrı fabrikaların gerekse tüm toplumun gelecekteki komünist yönetimi için uygun organlar" olduğu üzerinde görüş birliğine varan sosyalistler ve liberterler tarafından ortaklaşa imzalandı.

Ordine Nuovo, fabrika konseyleri yapısıyla geleneksel sendikacılığın yerini alma eğilimindeydi. "Büyük proleter gövdenin güçlü belkemiği" olarak gördüğü sendikalara tamamen karşı değildi. Ancak 1907'de, Malatesta'nın tarzına uygun bir şekilde kapitalist toplumun ayrılmaz bir parçası hâline gelmiş olan bürokratik ve reformist sendika hareketinin çürümesini eleştiriyordu; sendikaların, proleter devrimin bir aracı olarak hareket etmedeki başarısızlığını yeriyordu.

Öte yandan Ordine Nuovo, her türlü yararlı özelliği fabrika konseylerine atfediyordu. Konseylerin işçi sınıfını birleştirmenin aracı, işçileri farklı meslek dallarının özel çıkarları üzerine çıkarabilecek ve "örgütlü" işçilerle "örgütsüz" işçileri birleştirecek yegâne organ olarak görüyordu. Üretici psikolojisini oluşturarak, işçileri özyönetime hazırlayacağına güveniyordu. Konseyler sayesinde fabrikanın fethedilmesi, en aşağıdaki işçinin bile erişebileceği, somut bir olasılık hâline gelmişti. Konseyler, sosyalist bir toplumun habercisi olarak görülüyordu.

İtalyan anarşistleri, Antonio Gramsci'den daha gerçekçi ve daha az belagatçi bir zihniyet taşıyorlardı; zaman zaman da fabrika konseyleri lehine verilen vaazların "mucizevî" ölçüsüzlükleri hakkında ironik yorumlar yapmaya eğilimliydiler. Tabii ki erdemlerinin de farkındaydılar, ancak abartılmasına karşıydılar. Gramsci sendika reformizmini suçluyordu –gayet haklı sebeplerle, ancak anarko-sendikalistler devrimci olmayan bir dönemde fabrika konseylerinin de keza yozlaşarak sınıf işbirliği organlarına dönüşebileceklerine işaret ediyorlardı. Sendikacılıkla fazlasıyla ilgili olanlar, Ordine Nuovo'nun ayrım yapmaksızın reformist sendikacılıkla beraber devrimci sendikacılığı da (İtalyan Sendikalist Birliğini de) mahkûm etmesinin adil olmadığını düşünüyorlardı[25].

En sonuncusu ve en önemlisi de anarşistler, Ordine Nuovo'nun, fabrika konseylerinin prototipi olarak gösterdiği sovyetlere ilişkin muğlak ve çelişkili yorumu konusunda da pek rahat değildiler. Şüphesiz Gramsci "liberter" terimini yazılarında sık sık kullandı; fabrika konseylerini Komünist Parti'nin basit bir aracına indirgeyecek anti-demokratik "proleterya diktatörlüğü" kavramını ortaya atan, hatta Gramsci'nin düşüncesinin "Proudhoncu" olduğunu söyleyerek ona saldıran müzmin otoriter Angelo Tasca ile kavgaya tutuşmuştu. Gramsci, devrimin ilk aylarındaki özgür sovyetler ile Bolşevik Devletin ehlileştirdiği sovyetler arasındaki ayrımı görebilecek kadar Rusya'daki olaylara hâkim değildir. Bu, onun muğlak formülasyonlar geliştirmesine neden oldu. Fabrika konseyini, bir dünya sistemiyle (Komünist Enternasyonal) bütünleşeceğini düşündüğü "Proleter Devlet modeli" olarak gören Gramsci, Bolşevizm ile Devlet'in sönümlendirilmesini ve "proletarya diktatörlüğü"nün demokratik yorumunu uzlaştırabileceğini düşündü.

İtalyan anarşistleri, Rus sovyetlerini eleştiri süzgecinden geçmemiş bir coşkuyla karşıladılar. 1 Haziran 1919'da, Camillo Berneri "Oto-Demokrasi" başlıklı bir makale yazdı; burada Bolşevik rejimi, "entegre demokraside bugüne kadar girişilmiş en büyük ölçekli uygulama deneyimi" ve "merkeziyetçi devlet sosyalizminin anti-tezi" olarak selamlıyordu.

Ancak, bir yıl sonra, İtalyan Anarşist Birliği kongresinde Maurizio Garino oldukça farklı konuşuyordu: Bolşevikler’in Rusya'da kurdukları sovyetler, anarşistlerin anladığı anlamdaki işçi özyönetiminden özünde farklıydı. Bunlar, "kaçınılmaz olarak merkeziyetçi ve otoriter olan yeni bir Devlet'in temeli"ni oluşturuyorlardı.

İtalyan anarşistleri ve Gramsci'nin arkadaşları nihayetinde farklı yollar takip ettiler. İlk başlarda bu ikinci grup, aynen işçi sendikaları gibi Sosyalist Parti’nin de burjuva sistemiyle bütünleştiğini ve bu nedenle de desteklenmesinin ne gerekli ne de arzulanır bir şey olduğunu savundular. Ardından, Sosyalist Parti içerisindeki komünist gruplar için bir "istisna" yaptılar. 21 Ocak 1921'da Livorno'da yaşanan bölünmede, bu gruplar İtalyan Komünist Partisi'ni kurdular ve Komünist Enternasyonal'e bağlandılar.

İtalyan liberterleri ise bazı yanılsamalarını terk etmek ve Malatesta’nın 1919 yazı gibi bir erken bir tarihte kendilerine hitaben yazdığı kâhince mektuba daha fazla kulak vermek zorunda kaldılar. Bu [mektup] onları, "Devrim'i dizginleyip belli bir partinin ..., daha doğrusu parti liderlerinin amaçlarına ... tabi kılmak için {Rusya'da} kendisini Devrim'in üzerinde yerleştiren yeni hükümet"e karşı uyarıyordu. Yaşlı devrimci, kararnameleri, cezai yaptırımları, icra organları ve hepsinden önce de silahlı kuvvetleriyle Devrim'i dış düşmanlara karşı koruyanın diktatörlük olduğunu, ancak aynı diktatörlüğün yarın Devrim'in gidişatını kontrol atına almak, yeni oluşan çıkarları sağlamlaştırmak ve yeni ayrıcalıklı sınıfı kitlelerden korumak için diktatörlerin iradesini işçilere dayatmaya hizmet edeceğini kâhince belirtiyordu. Lenin, Trotsky ve yanlarındakiler hiç şüphesiz ki samimi devrimcilerdi, ancak arkalarından geleceklerin Devrimi istismar edip boğmalarını mümkün kılacak hükümet kadroları hazırlıyorlardı. Kendi yöntemlerinin ilk kurbanları yine kendileri olacaktı.

İki yıl sonra, 2-4 Kasım 1921 tarihleri arasında Ancona'da kongresini yapan İtalyan Anarşist Birliği, Rus hükümetini Devrim'in temsilcisi olarak görmeyi reddederek, bunun yerine onu "devrimin baş düşmanı" olmakla, "otoriteyi adına kullandığını iddia ettiği proletaryayı bastırmak ve sömürmekte kullanmak"la suçladı. Aynı yıl liberter yazar Luigi Fabbri şu sonuca varıyordu: "Rus Devrimi'nin eleştirel bir şekilde incelenmesi çok önemlidir ... çünkü Batılı devrimciler, Rus deneyiminin gün ışığına çıkardığı yanlışlardan sakınacak şekilde eylemlerine yön verebilirler."


Dipnotlar:
25 Anarko-sendikalistler arasında fabrika konseyleri ile sendikaların göreceli erdemleri konusundaki tartışma yeni bir şey değildi; yakın zamanda Rusya'daki anarşistleri bölmüş ve hatta liberter gazete Golos Truda'nın yayınından sorumlu grup içinde bölünmeye sebep olmuştu. Bazı üyeler klasik sendikalizme bağlı kalırken, aralarında G.P. Maximoff'un da olduğu diğer bazıları ise konseyleri tercih etmişlerdi.

Çeviri: AnarşistBakış
Anarşist Yazın Ana Sayfa --->