TERÖRİZM: KÜRESEL POLİSİ NORMALLEŞTİRMEK
The Cell
 
 
  • Kapitalist Sistem
  • Sistemi Beslemek
  • Savaş Kaynaklarını Kaydırmak
  • Terörün Normalleştirilmesi
  • Hiçbir Şey Ebedi Değildir
  • Küreselleşme çağının ortaya çıkışıyla birlikte, savaş giderek "polisiye yöntemlerle denetim" [policing, polisiye denetim] olarak tanımlanabilecek bir nitelik kazandı: yani, giderek normalleşti. Bu nedenle, sistemik olarak [bütün sisteme ilişkin olarak] gerekli olmakla beraber, savaş geçmişte genellikle anormal bir olay, sakınılması gereken bir musibet olarak görülürdü. Aynı şey genel olarak şiddet için de söylenebilir. Ancak, toplumumuzda normal sosyal rutinin bir parçasına haline gelen bir şiddet türü vardır: polisiye denetim. Polisin bir "şüpheli"yi şiddet kullanarak etkisiz hale getirmesi ve tutuklaması genelde bir problem veya anormal bir şey olarak görülmez, ve aslında arzulanır bir şey olarak görülür. Teröre karşı savaş da, küresel bir polis devleti kurulmasına yönelen süreçte bu ilkeyi alır ve genişletir.

    Polis devleti terimi iyi bilinmektedir, ancak böyle bir devleti diğer olası devlet biçimlerinden ayıran özellikler her zaman o kadar da belirgin değildir. Terim genellikle, devletin polisiye denetim biriminin yasanın dışına çıkarak, hükümetin baskıcı politik gereksinimlerine uygun bir şekilde halkı sindirmek veya boyun eğdirmek için suçsuz insanları rastgele cezalandırması ve öldürmesi durumuyla ilgili olarak kullanılır. Ancak, bu formülasyon, "polisler"den ziyade "suçlular"ın faaliyetlerini tanımlıyor gözükür.

    Alternatif olarak, polis devletini yasaların aşırı baskıcı olduğu, ve insanların sahip olmaları gereken hak ve özgürlükleri ihlal eden kaba bir yürütme faaliyetinin içerildiği bir devlet olarak görebiliriz. Aslında, polis devleti aygıtının yasaları dayatması veya onları ihlal etmesi bir fark yaratmaz: buradaki temel nitelik yasaların dayatıldığı veya ihlal edildiği tarzdır. Polis devletinin tanımlayıcı niteliği, politik amaçlarla şiddet veya şiddet tehditi kullanılmasıdır. Bu, tesadüfi olmamak üzere, terörizmin tanımlaması olarak kabul edilen tanımdır.

    Şiddet içeren bir suç ile terörizm arasındaki ayrım esasen şiddetin ne amaçla kullanıldığını göre farklılaşır: ilk olayda "kişisel" zenginleşme ve ikincisinde ise "politik" zenginleşme için. "Terörizm" olgusu, küresel kapitalist sistem içerisinde daha önceleri "suç"un oynadığı rolde ortaya çıkmaktadır. Örneğin, ABD yönetici sınıfının belli kesimlerinin telif haklı entelektüel mülkiyetin kopyalanmasını terörizm tanımlaması içerisine dahil etmeye yönelik yakın zamandaki girişimleri, bu önermeyi destekleyen ikinci dereceden delillerden bir tanesidir. "Terörizm" teriminin bu tarzdaki kapsamının genişletilmesini amaçlamanın, terörizm olgusunun ortaya çıkmakta olan küresel kapitalist düzende oynadığı sistemik rolü alttan alta desteklediğini söylemek hiç de anlamsız olmayacaktır.
     

    KAPİTALİST SİSTEM

    Bu makalenin amacına yönelik olarak, bir sistem ayrı ve görünüşte bağımsız olan varlıkların oluşturduğu bir küme olarak --eksik olsa da-- tanımlanabilir; bu varlıkların davranışları kendi aralarındaki bağlantılar ve karşılıklı ilişkilerle --ki bunlar varlıklar ayrı ayrı gözlemlendiğinde gözlenememektedir-- belirlenmektedir. Bir sistemin tanımlayıcı niteliği, bunun, o sistemi birer parçasını oluşturan varlıklardan gizli olmasıdır (bu varlıklarca etkilenemektedir).

    Organlar gibi ayrı ayrı elemenlardan oluşan canlı bir beden, sistemin bir örneğidir. Eğer gözlemci, çeşitli organları, sıvıları vb. gözlemleyerek canlı bir bedenin sınırları içerisinde kalırsa, canlı bir bedenin --bu halini kazandıran-- doğası tamamen anlaşılmaz olacaktır. Canlı bir beden, var olduğu daha geniş çevre --tabiat sistemi, veya evrenin sistemi gibi-- bağlamında değerlendirilirse ancak canlı bir beden olarak görülebilir. Diğer bir ifadeyle, bir sistem, parçası olduğu daha büyük bir sistem bağlamında görülürse ancak anlaşılabilir. Sonuçta, en büyük sistem olan evren, bizim açımızdan esasen anlaşılmaz olmaya kalmak zorundadır. Aynı şekilde, evreni tamamen hiçbir şekilde değiştiremeyiz. Evren sistemi, yapabileceğimiz veya yapmayı düşünebileceğimiz eylemlerin tabiatını belirler ve bunun sınırlarını tayin eder.

    Bizim burada ele alacağımız sistem, sıklıkla kapitalist sistem olarak bahsedilen, şu anda varolan sosyo-ekonomik ilişkiler sistemidir. Kapitalizmin burada bir ideoloji veya inanca değil, bir üretim tarzına veya ekonomik bir örgütlenme sistemine tekabül ettiğine dikkat edilmelidir; ekonomiden insanların yaşamaları için ne gerekiyorsa onu güvence altına aldıkları bir uygulamalar, araçlar ve düzenlemeler kümesini anlıyoruz. Kapitalist terimi de bu ekonomik sistem içerisindeki bir insan kümesini ifade etmek için kullanılmaktadır; anlaşılırsın diye, bu gibi insanlardan burada (kapitalist) yönetici sınıf olarak bahsedilecektir.

    "Teröre karşı savaş" olarak bilinen olgunun kapitalist sistem içerisinde  oyandığı rol nedir? Kapitalist sistemin amaçları, gereksinimleri, vb. şeylerden bahsettiğimizde, herhangi bir insan grubunun amaçlarından, vb. şeylerden bahsetmediğimize dikkat edilmelidir. Kapitalist yönetici sınıfın kapitalist sistemin devam ettirilmesine yönelik belli bazı taahhütleri, veya bundan çıkarları olduğunu söylemek anlamlı olabilse de, diğer insan grupları böyle bir taahhüte veya çıkara sahip olmayabilirler, veya daha az olabilirler. Kapitalist sistem yöneten sınıfın yanısıra yönetilen sınıftan oluşmaktadır, ve yöneten sınıfların olduğu kadar (ve bazı açılardan da büyük ölçüde) yönetilen sınıfların da faaliyetlerinin bir ürünüdür. Benzer şekilde, sistemin ve sistem içerisindeki bazı grupların çıkarları belli açılardan çakışıyor gözükse bile, kapitalist sistemin çıkarları kapitalist yönetici sınıfınkinden farklıdır.

    Burada, sistemin kuramsal kurulumun ötesinde kendi başına aslında neyden teşkil edildiğine ilişkin belirsizlik olabilir. Bu sorunun karşılığında basit bir cevap yoktur. Sistem, sistemin bileşenleri olan çeşitlikli varlıklarla karşılaştırılabilir olan ayrı bir varlık değildir. Ancak, en somut düzeyde, sistem, sistemin tüm bileşenlerinin eylemlerinin bütünlüğünden kaynaklanan ve bileşenlerin takip eden aylemlerini belirleyen bir ilişkiler kümesi olarak düşünülebilir.

    Böylece, belli bir bileşen --örneğin bir kişi veya bir ulus-- belli soonuçları olan bir eylem gerçekleştirdiğinde, bu eylemin sistemin tüm durumunu veya işleyişini etkileyen bu sonuçları sistemin eylemleri olarak görülebilir. Ve bu sonuçlar ardından sistemin belirli bir üyesinin belli bir eylemi gerçekleştirmesine neden olduğunda, bu eylem de sistemin bir eylemi olarak görülebilir. Buradan sistemin dışında hareket edemeyeceğimiz ortaya çıkmaktadır; ancak, bu, sistemin takip eden davranışlarını önemli ölçüde değiştirecek hareketler yapma olasılığının önüne geçmez --ve hatta sistemin varlığının sona erdiği söylenebilecek ölçüde.
     

    SİSTEMİ BESLEMEK

    Şimdi de, kısaca kapitalist sistemin işleme tarzını, özellikle de onun en yeni eğilimleri bağlamında, inceleyelim (hiç şüphesiz ki eksiksiz olmayacaktır).

    Rekabet dinamiği kapitalist sistemin bir gereğidir. Bu rekabetteki oyuncuların peşinde koştuğu hedef genellikle (değere sahip olan) sermayenin birikimi olarak nitelendirilir. Sermayenin kendisi daha fazla sermaye birikimini beslediği [feedstock] için ("para yapmak parayı gerektirir"), birikim için rekabet süreci zorunlu olarak sermayenin giderek yoğunlaşmasına yol açar.

    Ancak sermaye kapitalist rekabete katılımın birincil gereği olduğu için, sermayenin giderek yoğunlaşması rekabet dinamiğinin dayandığı oyuncuların alanını daraltır. Artan sermaye yoğunluğu sonuçta daha fazla rekabet olasılığını, ve böylece de kapitalist sistemin kendisini tehdit eder. Bu sistemin içsel bir çelişkisi olarak görülebilir.

    Sistem için daha fazla yem --rekabet edilecek daha fazla değer nesnesii-- genellikle küreselleşme süreci olarak tanımlanan şeyle ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalist sistem küreselleştikçe, rekabet alanı --üzerinde rekabet edilecek mevcut şeyler-- zorunlu olarak daralır: küreselleşmeyi sürükleyen kapitalizmin içsel çelişkileri böylece çözülmemiş, küresel bir ölçeğe yayılmış olur. Bu süreç, sistemin devamlılığını sağlayan dinamikleri geliştirecek durumların yaratılması için sistem üzerinde baskı yaratır.

    Bu haliyle kapitalist sistemin --veya herhangi bir sistemin-- asli amacı kkendisini korumaktır: mümkün olduğunca sistemin sürekli varolmasını sağlamak. Bu amaçla, kapitalist sistemin işleyen [faal] amacı onun üyeleri için belirsiz kalır. Yani, bir sistem olarak kapitalist sistem, sistemin işleyişini sona erdirecek herhangi bir eylemden, ve dolayısıyla da böylesi bir eyleme yol açabilecek herhangi eleştirel bir anlayıştan kendisini gizlemelidir.

    Keza kapitalist yönetisi sınıf, çıkarlarının sistemin sürdürülmesinde yatması ölçüsünde, sisteme ilişkin herhangi bir eleştirel anlayış olasılığını engeller: kapitalist sistemi tanımlayan ve onun tarafından tanımlanan ilişkiler, muhalefetin veya devirilmesinin sistemin kendisinin işleyişini geçersiz kılmayacağı diğer ilişkilerin altına gizlenmeli ve onların arasına serpiştirilmelidir. Yani, tabiatı veriliyken, kapitalist sistem üyeleri arasında önemli bir memnuniyetsizlik yaratmaya mahkumdur.

    Bu memnuniyetsizlik ise, doğrudan veya dolaylı olarak, eleştirel bir anlayış geliştirmeye veya bu memnuniyetsizliğin kaynağına yönelik eleştirel eylem yapmaya hizmet edecektir. Sistemin hedefi, bu memnuniyetsizliği, sistemin devamlılığına etkisi olmaksızın dağıtılabileceği bazı diğer, alt-sistemik alanlara yöneltmektir. Göreceğimiz üzere, "teröre karşı savaş" böylesi alanlardan birisidir.

    Rekabetçi kapitalist sistem, ya kapitalist sistem içerisinde yaşayan insanların sayısını artırmak, veya bireylerin ekonomik ihtiyaçlarını çoğaltmak yoluyla ekonomik büyümeye gereksinim duyar. Kapitalist sistem maddi olarak doygunluğa erişmiş insanların durağan nüfunun olduğu bir dünyada var olamaz.

    Kapitalist sistemde, büyüme gereğinin kaçınılmaz bir sonucu, esasen tüm kişilerin sermaye biriktirmeyi amaçlaması gereğidir --bunun büyümenin iki olası kaynağından birisi olduğu veiliyken. Kapitalist sistemin dinamiği, katılımcılarının payına bu yönelime yaslanmaktadır. Sermaye biriktirme çabası bugün tam olarak tüm insanların davranışlarını nitelendirmese de, kapitalist sistemin amacını bunu sağlamaktır. Küreselleşme süreci bu yöndeki çabayı temsil eder. Sistemik düzeyde, küreselleşme tedbirlerinin dayatılmasındaki zorlayıcı ve şiddet içeren tabiatın altında yatan şey, sistemin bu gereksinimidir. Bu sistemik gereklilik, ileri kapitalist güçlerin "gelişmekte olan" bölgelere (yani, insanların sermaye biriktirmek için yeterince çaba göstermedikleri yerler) politikalarını dayatmasının altında yatmaktadır.

    Bu nedenle küreselleşmenin iki yönü vardır: ileri kapitalist güçlerin yönetici sınıflarınca "gelişmekte olan" sermayenin biriktirilmesi, ve "gelişmekte olan" halklar tarafında birikim çabalarının ilerletilmesi. Küreselleşme taraftarlarınca sıklıkla arz edilen iddia, yani "biz onları zenginleştirmek istiyoruz" iddiası, bu nedenle tamamen yanlış değildir. Ancak, küreselleşmenin ikili doğası bunun tam tersine, ancak sistemik olarak arzu edilmez olmayan bir sonuca yol açabilir.

    Aynı süreç, yani kapitalist ekonomiyi geneişletmeyi amaçlayan küreselleşme, kaçınılmaz olarak bu genişlemenin dinamiğini veya güdülendirici kaynağını daraltmakla sonuçlanır. Kapitalist rekabet süreci küresel olarak kendisini kazananlar ve kaybedenler olarak ortaya koyduğunda, oyunun zevki doğal olarak dağılır gider. Asli dinamiklerini, genişleme sürecinin doğal sınırlarının izin vereceğinin üstüne ve ötesine geçirerek yeniden canlandırmak amacıyla, kapitalist sistem anormal bir çatışma tekniğini kullanır, yani savaşı.
     

    SAVAŞ KAYNAKLARINI KAYDIRMAK

    Böylesi bir çatışma, nadir olması anlamında anormal değildir, asli çatışma tarzından --yani piyasa rekabeti-- sapması anlamında anormaldir. Geleneksel olarak, savaş bir devlet aktörü tarafından veya bir grup devlet aktörü tarafından bir başkasına karşı yapılır. Ancak kapitalist sistemin izin verebileceği türden savaşlar için belli bazı sınırlamalar vardır. Bu, savaşın, kapitalizmin ekonomik sürecinin yeniden canlanmasına hizmet ederken, bu düzene karşı eleştirel anlayış ve eylemi yaratmaya yetecek ölçüde, potansiyel olarak kapitalist düzeni istikrarsızlaştırabilmesidir. Bu nedenle izin verilebilir yıkım derecesi önemli ölçüde sınırlandırılmıştır.

    Küreselleşmede, kaçınılmaz olarak neden olduğu kapitalist rekabet dinamiğinin daralmasıyla birlikte, geleneksel savaş olasılığının da benzer şekilde daraldığını gözlemleyerek sistemik düzeyde bir anlayış edinebiliriz. Bu, böyle bir olasılığın ortadan kalktığı anlamına gelmez: daha ziyade, buradaki nokta, ileri küresel kapitalizmdeki savaş talebi, geleneksel savaş modelinin sunabileceği arzı aşmakta oluşudur. Bu nedenle, yeni türden savaşlar ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Yakın zamanda, bu kendisini teröre karşı savaşta ifade etmiştir.

    Kapitalizmin ilk aşamalarında, askeri alandaki asli işleyiş tarzı fetik ve sömürgeleştirmeydi, buna zaman zaman fethedilen halkların imha edilmesi de eşlik ediyordu. Birleşik Devletler'in kendisi bizzat bu mekanizmayla yaratılmıştı. Kapitalist sistemin gelişmesi ile birlikte, daha sofistike denetim tazrları ortaya çıktıkça, fethin uygunluğu kendiliğinden büyük ölçüde sona erdi.

    Buradaki süreç, örneğin ABD'de yurtiçinde yaklaşık olarak İç Savaş zamanında gerçekleşen köle emeğinden ücretli emeğe geçişe paraleldir. Yeni denetim tazları, sezilmelerinin ve karşı çıkılmalarının daha zor olması anlamında daha sofistikedirler. Bu bağlamda, bu türden bir tarzın ancak tanımlanana ve ona karşı bir muhalefet ortaya çıkana değin etkili olabileceğinden bahsedilebilir; çeşitli Avrupa sömürge imparatorluklarının dağılmasına, ve çeşitli Avrupa devletleri tarafından ve ardından da Birleşik Devletler ile diğer küresel oyuncular tarafından tahakküm altına alınan bağımsız ulus devletlerin ortaya çıkmasına yol açan anti-emperyalist ve anti-sömürgeci eğilimler bunun bir örneğidir. Buradaki kurtuluş tahakkümden kurtuluş değildir, bir tahakküm biçiminden bir başkasına geçiştir --aynen köle emeğinden ücretli emeğe geçişteki gibi. Böyle bir geçişin özgürlüğü artırıp artırmadığı, bir kimsenin onu ölçmek için kullandığı ölçüye bağlıdır; ve hiçbir özel ölçü özellikle uygun olduğuna işaret edememektedir. Ancak, tüm süreç aleni tahakkümde azalma ve gizli tahakkümde artış olarak nitelendirilebilir.
     

    TERÖRÜN NORMALLEŞTİRİLMESİ

    Suçluların rolü --kurulu sosyal düzeni ihlal edenler-- yukarıda tartıştığımız savaşın rolüne az, çok benzerdir. Bu bağlamda, polis pek de çarpışma ve yok etme rolünü değil, daha ziyade suçu normalleştirme rolünü üstlenmiştir ("normalleştirme", "onun sosyal olaraların normal gidişatı içerisinde"  --yani sosyal düzeni esas itibariyle istikrarsızlaştırmadan-- "gerçekleşmesine izin verme" olarak anlaşılabilir). Böylece suç, görünüşte kendisiyle çarpışan polisiye denetim aygıtını normalleştirmeye hizmet eder. Polis kuvvetlerinin sık sık suçlara karışabilmesi ve karışması gerçeği, sistemik bakış açısından ne şaşırtıcıdır ne de problematiktir; çünkü polis ve suçluların her ikisi de kapitalist sistemin aynı işleyişsel amacına hizmet etmektedir.

    Suçun bu işleyişsel amaç içerisindeki rolü bugün teröristlerin alanına girmektedir, ve onlara karşı düzenlenmekte olan ise küresel polis devletidir. Yerel polis devletinin suçu normalleştirmeye hizmet etmesi gibi, küresel polis devleti de terörü normalleştirmeye hizmet edecektir. Aynı şekilde, bu, on karşı savaşmak için olduğunu iddia ettiği terörle sistemik açıdan aynı amaca hizmet ederek, "teröre karşı savaş"ı da normalleştirmeye hizmet edecektir. Bu amaç özünde, sistem içerisindeki memnuniyetsizliğin serbest bırakılabileceği kontrollü bir alan sağlayarak, bu memnuniyetsizliğin kaynağı olan sistemi gizleyerek, ve bu sistemin devamını tehdit edebilecek herhangi bir faaliyeti etkisiz hale getirerek, katılımcılarını motive edecek dinamikleri harekete geçirerek küresel kapitalist düzeni ayakta tutmaktır.

    Teröre karşı savaş mekanizması aracılığıyla hedeflenen küresel bir polis devleti yaratılması projesi başka unsurları da içermektedir. Bunlar arasında dikkate değer olan birisi "Ulusal Füze Savunması"dır --küresel yönetici sınıfın tehditleri anında etkisiz kılmasını küresel polisiye denetim rejiminde işlerin normal seyir tarzı haline getirecek, uzay-temelli silah platformlarının oluşturulması. Biyo-teknoloji veya genetik mühendisliği bu yapının [kurulumun] bir başka ayağıdır; yönetici sınıfın, kendi nüfuzu altındaki varlıkların genetik yapılarını küresel kapitalist sistemin gereksinimlerine uygun şekilde şekillendirmesine olanak tanıyacaktır. Medya, eğlence ve din sektörleri gibi psikolojik denetim teknolojileriyle yatıştırılamayan küresel sisteme karşı memnuniyetsizlikler, terörizm kategorisine yönlendirilecek ve burada etkisizleştirilecektir.
     

    HİÇBİR ŞEY EBEDİ DEĞİLDİR

    Bu ortaya çıkmakta olan düzenin ayrıntılarına ve mekanizmalarına ilişkin pek çok şey söylenebilecek olsa da, buradaki en dikkat çekici şey belki de bunun insanların bugün karşılaştıkları çok sayıdaki sorunu çözmekten tamamen aciz olduğu gerçeğidir. Kapitalist sistem, bu ileri aşamasında en tehlikeli hale gelmiştir. Hiçbir şey ezeli değildir; kapitalist ekonomik sistem evrimsel potansiyelinin sonuna gelirken ve yaşamı sürdürme yetisini azalırken, sistemin sunduğu sorunların çözüm imkanları bağlamında giderek körleştirici hale gelmiştir. Teröre karşı savaş, bu körleştirici etkisinin en sonuncusu olmasa bile en son ifadesidir. "Özgürlüğümüz"ü başkalarından korumak amacıyla yerleştirdiğimiz imha silahları veriliyken, terörle savaşmakla ve kendi ürünü olan kitlesel imhayla kaynaklarını tüketen insan ırkının, kendi varoluşunun devamı için olan caddelerden vazgeçeceği ve en son olarak içerisinde yaşadığı sosyo-ekonomik ilişkiler sisteminin çöküşüyle beraber son nefesini vereceği anlaşılamaz bir şey değildir. Ancak bu kaçınılmaz bir şey de değildir.

    İnsan ekonomisinde, yani yaşamayı sürdürmek amacıyla insani yaşam tarzında yapılması gereken değişiklikler hacimlidir ve herhangi bir bireyin bilişsel kapasitesi alanının ötesindedir. Bu değişikliklerin radikal ve devrimci olması gerektiğini mantıksal olarak söylebilsek de, bu sürecin nasıl olması gerektiğini veya olacağını tam olarak gösteren ayrıntılı bir planın bütününü belirleyemeyiz; ne de bunu yapmaya çabalayarak kendimizi aldatmamalıyız. Sosyal devrim sıklıkla politik veya kurumsal bir dönüşüm olarak algılansa da, burada gerekli olan değişim türü belki de yerinde bir şekilde medeniyetsel [civilizational] olarak tanımlanabilir. Feodal sistemi modern kapitalist sisteme dönüştüren devrim, yaşamın neredeyse tüm yönlerini değiştiren uzun, gürültülü bir süreçti. Bir sonraki devrimin kendisini çabuk ve acısız bir şekilde icra edeceğine inanmak için ortada hiçbir sebep yok.

    Burada, içinde yaşadığımız sistemin çöküşü karşı karşıyayken, önemsiz olmayan hayatta kalma görevimize yaklaşımda, bu sistemin işleyişine ilişkin anlayış kazanarak başlamamız gerektiği önerilmektedir. Eğer karşımızdaki sorunların sistemik olduğunu biliyorsak, bu sorunlara ilişkin analizimiz de benzer şekilde sistemik olmak zorundadır. Kapitalist sistem bizim için doğrudan görülebilir olmasa da, doğanın sistemi, veya insan tarihinin sistemi gibi diğer sistemler içeriğinde onu gözlemleyerek anlayabiliriz. Böyle bir analiz, entelektüel bir egzersiz olması nedeniyle önemli değildir, bulgularımıza uygun olarak izleyeceğimiz eylem temelinde önemlidir. Bu bulgular, yaşamımız onlara bağlı olduğu için büyük ölçüde doğru olmalıdır; ve bu nedenle analitik yaklaşımımız da fazlasıyla güvenilir olmalıdır.

    Teröre karşı savaşa gelince, yaşama değer verenler açısından, bunun savaşılacak doğru bir savaş olmadığı sonucuna varıyoruz. En nihayetinde, teröre karşı savaşı desteklemek, karşı çıkmak veya ona katılmak önemsizdir, ve kaynağı başka bir yerde yatan terör gerçeğinde pek az bir değişiklik yapabilir.

    Sağlam [valid, meşru, doğru] bir eylemin temeli olarak düzgün bir analizin gerekliliğini öne çıkararak, bu analize göre tam olarak sağlam olmayacak eylemlere katılmayı dışlamamaktayız. Yaptığımızın çok azı bile takip etmek zorunda olduğumuz hedeflerin başarılmasında tamamen sağlam veya tamamen etkili olacaktır. Bu türden eylemlerin sağlamlılığı ve yararı, onlardan öğrendiklerimizden; ve ilerlerken bu derslere dayanarak neler yapabileceğimizden gelmektedir. Bu nedenle, politik eylemler dahil olmak üzere bu tip eylemlere katılmalıyız --profesörler veya rahipler olarak değil, ddeneyciler ve öğrenciler olarak. Daha da önemlisi, bu eylemlere dahil olurken, daha sağlam eylemler arayışımızı bir kenara bırakmamalıyız. Kapitalist sistemin kötü olarak belirsiz bir şekilde mahkum edilmesinde, kendimizin bu nedenle daha iyi olduğumuzu söyleyerek kendi kendimizi aldatmamalıyız.

    Bazıları önümüzdeki görevin, esasen anti-kapitalist hareket içerinde yeterince insanı toplamak meselesi olarak görebilirler; biz, burada, asli görevin bizi küresel kapitalizmin sorunlarının çözümüne yöneltecek yolların keşfedilmesi olduğu sonucuna varıyoruz. Küresel kapitalizmin bugüne kadar gelmesinin nedeni, sorunlarına karşı çözümlerin şimdiye kadar keşfedilmemiş olmasıdır. Bu çözümlerin keşfedilmesi sürecinin bizzat kendisi, sorunların çözülmesi için gerekli ve yeter koşuldur.

    Çeviri: Anarşist Bakış


    Kaynak: "Terrorism: Normalizing the Global Cop", The Cell, Slingshot dergisi (sayı 80) 2004.
    Anarşist Yazın Ana Sayfa --->
    1