KISIM C.5
BÜYÜK ŞİRKETLER NEDEN KARDAN DAHA BÜYÜK BİR DİLİM ALIRLAR?
 
 
C.5.1 Büyük Şirketlerin Süper-Karları Yüksek Etkinlik Nedeniyle Değil midir?
Çevirenin Notu: Çevirenin metine yaptığı eklemeler,
açıklamalar vb, [...] ile gösterilmiştir.

Bir önceki kısımda belirttiğimiz üzere, kapitalist piyasanın doğası yüzünden, büyük firmalar kısa zamanda hakim hale gelirler. Bir kere birkaç büyük şirket belirli bir piyasaya hakim hale geldiğinde, çok sayıdaki rekabetçinin potansiyel olarak dışarda bırakıldığı, böylece de rekabetçi baskıların azaltıldığı bir oligapol meydana getirirler. Bu durumda fiyatın olması gereken "piyasa" düzeyinin üstüne çıkma eğilimi ortaya çıkar, çünkü oligapolcü üreticiler "kendi" piyasalarına girecek potansiyel yeni sermayeyle karşılaşmazlar (görece yüksek sermaye maliyetleri ve diğer giriş/hareket engelleri nedeniyle). Bu rekabet biçimi Büyük Şirketlerin mevcut kar pastasından "haksız" bir dilim almasıyla sonuçlanır. Ekonomide herhangi bir anda bir objektif kar düzeyi var olduğu için, oligapolcü karlar "hala rekabete takılıp kalmış olan bireysel sermayenin zararına yaratılır." (Paul Mattick, Economics, Politics, and the Age of Inflation, s. 38)

Kısım C.1'de öne sürüldüğü üzere, bir metanın fiyatı (maliyetler artı ortalama kar demek olan) üretim fiyatına yaklaşacaktır. Gelişmiş kapitalist bir ekonomide bu kadar basit değildir --Michal Kalecki'nin piyasaki "tekel derecesi" [degree of monopoly] dediği şeye bağlı olarak farklı "ortalama" karlar olacaktır. Bu kuram "karların tekelci güçten kaynaklandığına işaret eder, ve karlar bu nedenle tekelci gücü daha fazla olan firmalara düşer. . . Büyük firmaların büyümesi ile artan tekel derecesi karların küçük şirketlerden büyüklerine doğru yönelmesine neden olacaktır." (Malcolm C. Sawyer, The Economics of Michal Kalecki, s. 36) Böylece yüksek bir "tekel derecesi"ne sahip bir piyasa, tam rekabetçi piyasadakinden daha yüksek bir ortalama kar düzeyine (veya getiri oranına) sahip olacaktır.

"Tekel derecesi", piyasa yoğunlaşmasının düzeyi, piyasa payı, reklamların boyutu, giriş/hareket engelleri, danışıklı döğüş [collusion] vb. etkenleri yansıtır. Bu etkenler ne kadar kuvvetli olursa, tekel derecesi ve fiyatların maliyetler üzerinden mark-up'lanması da (ve böylece de katma değer içerisinde karların payı) o kadar yüksek olacaktır. Biz tekel derecesinin ilk başta nasıl yaratılmış olduğununa değil de --ki bu, Kısım C.2'de vurgulandığı üzere, Kropotkin'in sözleriyle "yoksulların [karşılığı] ödenmemiş emeklerinden" kaynaklanmaktadır) bunun karın firmalar arasında bölüşümünü nasıl etkilediğine vurgu yapmamıza rağmen, bizim yaklaşımımız Kalecki'ninkine pek çok açıdan benzemektedir.

J. S. Bain'in Barriers in New Competition'da değindiği, satıcı yoğunlaşma düzeyinin çok yüksek ve giriş engellerinin fazla olduğu sanayilerde, kar oranlarının ortalamadan daha yüksek olacağı şeklindeki kuramları destekleyici birçok kanıt bulunmaktadır. Araştırmalar Bain'in bulgularını desteklemektedir. Ketih Cowling bu yeni kanıtları [şöyle] özetliyor:

"ABD söz konusu olduğu müddetçe, . . . (tekel derecesinde önemli bir etken olan) reklamcılık ile karlılık arasındaki önemli bir ilişkinin (yanısıra), karlılık ile yoğunlaşma arasında çok güçlü olmamakla beraber önemli bir ilişki de olduğuna inanmak için nedenler bulunmaktadır. . . (Dahası) tahmin uygun olan gruplar-arası [cross-section] sanayilerle kısıtlıyken, . . . (İngiltere'de) hem yoğunlaşma hem de reklamcılık önemli gözükmektedir. Yoğunlaşmada zaman içinde [yaşanan] değişikliklerin etkileri üzerine odaklanarak, . . . talebin uygun fiyat esneklikleri tahminlerinin yokluğunun önemli ve pozitif bir yoğunlaşma etkisi (bulmak) [önünde yarattığı] temel sorunlardan kaçınabildik. . . Hem ABD, hem de İngiltere'deki kanıtlara dayanarak yoğunlaşma ile fiyat-maliyet marjları arasında önemli bir ilişki bulunduğunu söylemek akla yakın gözükmektedir." (Monopoly Capitalism, s. 109-110)
Bu çalışmalarda tipik bir biçimde kullanılan fiyat-maliyet marjı değişkeninin üretimdeki katma değerden çıkarılmış olan ücretler ve maaş hesabı [salary bill] olduğunu belirtmeliyiz. Bu, çoğu idari maaşların (özellikle de hiyerarşinin üst kesimlerindekilerin) maliyetten çok karla ilişkili olduğunu hesaba kattığı için, marjı azaltma eğilimindedir. Yine, çoğu piyasa bölgeselleştikçe (özellikle de ABD'de), ulusal-çaplı analiz belirli bir piyasadaki yoğunlaşma seviyesini olduğundan az gösterebilir.

Bu, büyük firmaların, hükümetin yardımı olmaksızın, yalnızca büyüklükleri ve piyasa güçleri sayesinde fiyatlarını ve karlarını "normal" (rekabetçi) düzeylerin üzerinde tutabilecekleri anlamına gelir (ve Büyük Şirketlerin, kapitalizminin "laissez faire"'ye yakın olduğu ve devletin büyüklüğü ile etkisinin küçük olduğu dönemlerde arttığı olgusunu unutmayalım). Ana akım ekonomi "tam rekabet" fikrine (ve bununla ilgili serbest piyasanın bu koşula yakınlaştıkça kaynakların etkin dağıtımını sağlayacağı kavramına) dayandığı ölçüde, bu bulguların kapitalizmin fırsat eşitliğine, özgürlüğe ve adalete dayanan bir sistem olduğu iddialarını tam göbekten parçaladığı aşikardır. Büyük Şirketlerin varlığı, ve onun ekonominin geri kalanı ile toplum üzerindeki etkileri, kapitalist ekonominin kumdan bir kule olduğunu büyük ölçüde ortaya çıkarır (bakınız Kısım C.4.3).

Oligapolün bir başka yan etkisi ise, [ekonomik] çöküşe giderken [şirket] birleşmelerinin sayısında artış olması eğilimidir. Krizi engellemek amacıyla kredinin genişletilmesiyle beraber (bakınız Kısım C.8), firmalar piyasa güçlerini artırmak ve böylece de maliyetler üzerindeki mark-up'ı yükselterek kar marjlarını iyileştirmek amacıyla birleşeceklerdir. Kar oranları düşük ve azalmakta olduğundan, birleşmeler piyasadaki/ekonomideki tekel derecesini çoğaltarak kar oranlarını yükseltmeye yönelik bir girişimdir. Ancak, bu kısa vadeli bir çözümdür ve kökleri piyasada değil, üretimde olan krizi ancak erteleyebilir, durduramaz (bakınız Kısım C.7) --ortalıkta çok fazla artı değer bulunmakta, ve sermaye stoğundan kurtulamamaktadır. Bir kere çöküntü başladığında, boğaz boğaza rekabet dönemi başlayacak ve ardından yavaş yavaş yoğunlaşma süreci tekrar başlayacaktır (zayıf firmalar battıkça, başarılı firmalar piyasa paylarını ve sermaye stoklarını artıracaklardır).

Kapitalizmde oligapollerin gelişimi böylece küçük kapitalistlerden Büyük Şirketlere doğru karın yeniden dağıtımına neden olur (yani küçük işletmeler, büyükleri tarafından --sahip oldukları piyasa gücü ve hacim sayesinde-- ezilirler). Dahası, Büyük Şirketlerin karşılaştığı maliyet artışları, fiyat artışları biçiminde alakasız piyasalardaki diğer şirketlere aktarılır, ve yeterince kar etmek için onları kendi fiyatlarını yükseltmeye zorlayabilir ve zorlamaktadır. Bu nedenle, oligapolün bir bütün olarak piyasa genelinde fiyat artışları yaratma ve böylece de enflasyonist olma eğilimi vardır.

Bu (ve başka) nedenlerden ötürü, pek çok küçük iş adamı ve orta sınıf üyesi Büyük Şirketlerden nefret eder (bir yandan da onların yerini almaya çalışır!) ve onları yok edeceğini vaat eden ideolojilere kucak açar. Böylece "radikal" orta sınıfın her iki ideolojisinin de --Liberteryenlik ve faşizm-- Büyük Şirketlere saldırdığını görürüz --ya Liberteryenlik tarafından "Büyük Şirketlerin sosyalizmi", ya da Faşizm tarafından "Uluslararası Plütokrasi" [zenginler hakimiyeti] [denilerek].

Peter Sabatini'nin Libertarianism: Bogus Anarchy [kitabında] belirttiği üzere, "yüzyılın başında, (ABD'deki) yerel girişimsel (mülkiyet ortaklığı/ortaklık) işletmeler kısa zaman içinde ulusötesi şirketler kapitalizmi tarafından gölgede bırakılmıştı. . . Kapitalist sınıfı oluşturan çeşitli katmanlar, bu terletici olaylara göreli faydalanma konumlarına bağlı olarak değişik şekillerde tepki gösterdiler. Bunlardan birisi olan küçük işletmeler, şirketler kapitalizminin kendisine sağladığı avantajlara, ve bunun varsayılan burjuva rekebetçiliğinin yer kurallarında yaptığı geniş kapsamlı değişikliklere fazlasıyla gücenmişti. Yine de, kapitalizmin liberalizmin raison d'etre [yaşam sebebi] olması nedeniyle, küçük işletmecilerin finansal dertler yüzünden devleti suçlamaktan başka bir seçeneği yoktu; aksi takdirde başka bir ideolojik kampa (anti-kapitalizm) kaymaları gerekecekti. Böylece, kapitalizmin doğru yoldan ayrılarak tekel biçimine yönelmesinin esas sebebi olarak büyüyen devlet suçlandı, ve bu sayede [devlet] küçük şirketlerin şikayetlerinin günah keçisi haline geldi."

Ancak, küçük kapitalistlerin şikayetlerine rağmen, piyasanın az sayıdaki büyük firmanın egemenliği altına girmesi eğilimi aslında kapitalizmin kendisini yan etkilerinden birisidir. "Bir zamanlar Büyük Şirketlerin barınağı kamu hizmetleri ve imalatken, bugün ise her ortamda eş derecede rahat gözükmektedir." (M. A. Utton, Op.Cit., s. 29). Bunun sebebi, kapitalistlerin genişleme çabalası içindeyken (ki hayatta kalmak için böyle yapmaları gereklidir), üretim maliyetlerini düşürmek ve böylece de karları artırmak için yeni makinalara ve fabrikalara yatırım yapmalarıdır (bakınız Kısım C.2 ve ilgili kısımlar). Böylece başarılı bir kapitalist firma zamanla hacim olarak büyüyecek ve rekabetçileri ezip geçecektir.
 

C.5.1 BÜYÜK ŞİRKETLERİN SÜPER-KARLARI YÜKSEK ETKİNLİK NEDENİYLE DEĞİL MİDİR?

Kısım C.5'de sunulan Büyük Şirketlerin karlılığına ilişkin analiz kapitalizmin destekçileri tarafından tabii ki kabul edilmeyecektir. (Serbest piyasada her ne olursa olsun iyidir [şeklindeki] "Avusturya" duruşunu çağrıştıran) "serbest" piyasa yanlısı "Şikago Okulu"ndan H. Demsetz, Büyük Şirketlerin süper-karının sebebinin (tekel derecesi değil) etkinlik olduğunu öne sürer. Onun argümanına göre, oligapolcü karların sebebi yüksek düzeydeki yoğunlaşma ise eğer, o halde sanayideki büyük firmalar küçüklerin daha yüksek karlar biçiminde bundan faydalanmasını engelleyemezler. Yani eğer yoğunlaşma daha yüksek karlara yol açarsa (büyük ölçüde hakim şirketler arasındaki danışıklı döğüş [collusion] nedeniyle), o zaman aynı endüstrideki küçük firmalar da bundan faydalanacaktır.

Ancak argümanı kusurludur, çünkü durum oligapollerin danışıklığı döğüşü açıktan açığa yaptığı bir durum değildir. Giriş/hareket engelleri öylesinedir ki, oligapolcü piyasadaki egemen şirketlerin fiyat yoluyla rekabet etmesine gerek yoktur; ve piyasa gücü, piyasa güçlerinin zayıflatamayacağı bir maliyetler üstü mark-up'lamaya olanak tanır. Yegane olası rakipleri de ancak büyük firmalarken, bu firmaların paylaştıkları mark-up'ları düşürmek çıkarlarına olmadığı için danışıklı döğüş gerekli değildir; ve böylece piyasa payları üzerinde reklam gibi fiyat dışı yöntemlerle "rekabet eder"ler (reklam giriş önünde bir engel olmasının yanısıra, fiyat rekabetini azaltır ve mark-up'ı artırır).

Demsetz çalışmasında, karlar ile piyasa yoğunlaşması arasında pozitif bir korelasyon olduğunu, oligapolcü piyasalardaki daha küçük firmaların diğer piyasalardaki benzerlerinden daha fazla karlı olmadığını belirtir (Bakınız M. A. Utton, The Political Economy of Big Business, s. 98). Demsetz, bundan hareketle oligapolün [fazladan karlarla] bir ilgisi olmadığı, ve artan büyüklüğün [getirdiği] etkinliğin bu fazladan karların kaynağı olduğu sonucuna varır. Ancak bu [yargı] meseleyi kavrayamaz --yoğunlaşmış sanayilerdeki daha küçük şirketler, daha az yoğunlaşılmış piyasalardaki benzeri büyüklükteki şirketlerle benzer karlılığa sahip olacaktır (daha yüksek bir karlılığa değil). Verili bir sanayideki bütün firmaların fazladan karlar elde etmesi [diğer] firmaları da o piyasaya çekecek, böylece de karları düşürecektir. Ancak, karlılık piyasaki büyük firmalara bağlı olduğu için, Büyük Şirketlerle ilgili olan giriş/hareket engelleri bu sürecin yaşanmasını engeller. Eğer küçük firmalar da o kadar karlı olsaydı, giriş daha kolay, "tekel derecesi" de düşük olurdu, [buraya] küçük firmaların akın ettiğini görürdük.

Daha büyük firmaların ölçek ekonomileriyle avantajlar edindiği doğru olmakla beraber, buradaki soru işyerleri içerisinde ve [işyerleri] arasında [var olan] ölçek ekonomilerinden faydalanmak amacıyla daha küçük şirketleri yatırım yapmak ve şirketlerinin büyüklüğünü artırmaktan neyin alıkoyduğudur? Piyasa kuvvetlerinin sanayiye sermaye girişiyle süper-karları aşındırmasını ve firma sayısını artırmasını, ve böylece de arzı çoğaltmasını engelleyen şey nedir? Eğer bu süreci durdurmak üzere engeller mevcutsa, o halde mesele (etkinlik değil) yoğunlaşma, piyasa gücü ve giriş/hareket önündeki diğer engellerdir. Rekabet bir durum değil, bir süreçtir; ve bu oligapolcü karların kaynağının "etkinlik" olmadığına işaret eder (aslında, büyük firmaların görünürdeki "etkinliği"ni yaratan şey muhtamelen mark-up'ı yükseltecek [şekilde] piyasa kuvvetlerine getirilen engellerdir!).

Büyük firmaların "ölçek ekonomileri" edinmesinin sebebi fabrika değil firma büyüklüğü --ve keza sanayideki yoğunlaşma seviyesi-- [olarak] gözükmektedir. "Hatırı sayılır miktarda kanıt, (fabrika seviyesindeki) ölçek ekonomilerinin . . . ABD sanayisindeki yüksek yoğunlaşma seviyelerini açıklamadığını gösteriyor" (Richard B. Du Boff, Accumulation and Power, s. 174); ve dahası, "genel yoğunlaşmadaki devasa büyümenin açıklanması, fabrika seviyesindeki ölçek ekonomilerinden daha başka etmenlerde aranmalıdır." (M. A. Utton, Op. Cit., s. 44) Tek tek fabrikalar arasındaki koordinasyonun idarenin görünen eliyle sağlanması, piyasada hakim konumlar yaratılmasının ve [bunların] korunmasının anahtarı görünümündedir. Ve, tabii ki, bu yapıların oluşturulması zaman aldığı gibi, aynı zamanda yaratılması ve devamı da maliyetlidir. Bu nedenle, ölçek ekonomileri idari hiyerarşilerce sağlanan koordinasyonla bağlantılı olan işyerinin ötesinde iken, firmanın büyüklüğü aynı zamanda aşılamaz giriş/hareket engelleri yaratır.

Büyük Şirketlerin karlılığını etkileyen başka bir etken de piyasa gücünün sağladığı nüfuzdur. Bu iki ana biçimde ortaya çıkar --yatay ve düşey denetimler:

"Yatay denetimler, oligapollerin hammadde tedariklerinden işleme, imalat, ulaşım ve dağıtıma kadar [yayılan] ekonomik süreçlerdeki gerekli basamakları denetlemelerine imkan verir. Oligapoller. . . derhal pazarlamaya niyetli olduklarından daha fazla erişilebilir tedariği ve daha yüksek kaliteli olanların çoğunu (denetlerler);. . . rekabetçilere daha düşük kaliteli ve daha pahalı tedarikler kalır. . . (Bu keza) fazla üretim kapasitesinin yanısıra teknoloji, patentler ve bayilik imtiyazlarına da münhasıran sahip olmalarına dayanırlar (. . .)"

"Düşey denetimler, ekonomik süreçlerin basamakları arasındaki değişimde yönetsel komutayı sağlar. En büyük oligapoller malzemeleri kendi yan şirketlerinden sağlarlar; bunları kendi rafinelerinde, imalathane ve fabrikalarında işler ve imal ederler; kendi mallarını naklederler ve ardından da bunları kendi dağıtım ve satış ağları aracılığıyla pazarlarlar." (Allan Engler, Apostles of Greed, s. 51)

Dahası, büyük firmalar kredi ve kaynaklara ayrıcalıkları erişimleri sayesinde maliyetlerini düşürürler. Hem kredi, hem de reklamcılık ölçek ekonomilerine sahiptir; yani, kredi ve reklamların hacmi büyüdükçe, maliyetler düşmektedir. Finans olayında, faiz oranları büyük firmalar için genellikle küçüklerden daha düşüktür; ve "değişik büyükteki firmalar (1970 ile 1984 arasında [firmaların] yaklaşık % 70'i) yatırımlarının çoğunu (finansal) piyasalara veya bankalara başvurmaksızın yapar"ken, büyüklük "finansman kaynağı olarak bankaların önemi" üzerinde etkiye sahiptir: "100 milyon $'dan daha az varlıkları olan firmaların uzun-vadeli borçlarının % 70'i, . . . 250 milyon $ ile 1 milyar $ arasında varlığı olanların % 41'i; ve 1 milyar $'dan fazla varlığı olanların ise % 15'i bankalara dayanmaktadır" (Doug Henwood, Wall Street, s. 75). Yine hakim firmalar, piyasadaki nüfuzları ve daha büyük mal/girdi talepleri sayesinde bağımsız tedarikçi ve dağıtımcılarla daha iyi koşullarda anlaşmalar yapabilirler; [bu yine] maliyetlerini düşürür.

Bu, piyasa gücü ile ilgili olan faydalar nedeniyle oligapollerin, küçük firmalara göre daha "etkin" (yani daha yüksek karlara sahip) olduğu anlamına gelir. Yoğunlaşma (ve firma büyüklüğü), aynı piyasaki küçük firmaların erişim hakkı edinemeyeceği "ölçek ekonomileri"ne yol açar. Böylece, yoğunlaşma ile kar oranları arasındaki herhangi pozitif bir ilişkinin basitçe büyük firmaların en etkin ve bu nedenle de daha karlı olduğu olgusunu teyit ettiği iddiası yanlıştır. Ayrıca, kullandığı kanıtların ve analiz tekniklerinin bazılarının uygunsuzluğu nedeniyle "Demsetz'in bulguları Şikago (okulundan) olmayan eleştirmenlerince sorgulanmıştır." Geneli itibariyle, "ampirik çalışma" oligapolcü karların bu "serbest-piyasa" [yanlısı] açıklamalarını "çok az desteklemekte"; ve aksine piyasa gücünün anahtar rolü üstlendiğini akla getirmektedir. (William L. Baldwin, Market Power, Competition and Anti-Trust Policy, s. 310, s. 315)

Hiç de şaşırtıcı olmamak üzere, "şirketin varlıkları veya piyasa payı ne kadar büyükse, karları o kadar yüksektir: bu bulgular piyasa gücünün avantajlarını tasdik etmektedir. . . Dahası, 'yoğunlaşmış sanayilerdeki büyük firmalar diğer firmalardan sistematik bir şekilde --ortalamada yaklaşık % 30 fazla-- daha yüksek karlar elde ederler,' ve kar oranlarında yine daha az değişme vardır." (Richard B. Du Boff, Accumulation and Power, s. 175)

Nitekim, etkinlik değil yoğunlaşma karlılığın anahtarıdır; bizzat "etkinliği" yaratan etkenler, piyasaki tekel derecesinin korunmasına yardımcı olan fazlasıyla etkin engelleri (ve hakim firmaların mark-up ve karlarını) oluşturmaktadır. Oligapoller değişen derecelerde yönetsel etkinlik ve piyasa gücü sahibidirler; bunların hepsi onun konumunu sağlamlaştırır --"üretim ve dağıtımın azalan birim maliyetleri, idareciler, alıcılar, satıcılar ve hizmet personelinin ulusal örgütleri tarafından getirilen giriş engelleri oligapolün avantajlarını birikimli bir hale getirir --ve etkileri itibariyle ulusal olduğu kadaar küresel de yapar." (Ibid., s. 150)

Son araştırmalar, Kropotkin'in klasik eseri Fields, Factories and Workshops'daki (ilk defa 1899'da basıldı) kapitalizm analizini onaylamaktadır. Kropotkin, ekonomideki mevcut durumu ayrıntısıyla tetkik ettikten sonra şunu öne sürmüştü; "Küçük sanayinin aleyhine etki gösteren şey, fabrikadaki işin teknik örgütlenmesinin üstünlüğü veya ilk-davrananın [prime-mover, ana gücün] sağladığı [ölçek] ekonomileri değildir; . . . ürünü satma ve ham ürünü satın alma'daki avantajlı koşulların büyük işletmelerin tasarrufunda olmasıdır." "İmalat tamamen özel girişim[in elinde] olduğu için, sahipleri verili sanayinin tüm alt dallarının kendilerinin idaresinde olmasını avantajlı bulacaktır: onlar böylece hammaddelerin başarılı [ürüne] dönüşümünden [sağladıkları] karları biriktirirler. . . (ve kısa zaman içinde) sahibi piyasayı denetimi altında bulundurmayı kendi avantajına görür. Ancak teknik bakış açısından, böylesi bir birikimin avantajları cüzi ve sıklıkla muğlaktır." Şunları ekler; "çokça sözü geçen 'yoğunlaşma', kapitalistlerin --teknik süreci ucuzlatmak için değil-- piyasaya hakim olmak amacıyla birleşmesinden [amalgamation, birbirine karışma] başka bir şey değildir." (Fields, Factories and Workshops Tomorrow, s. 147, s. 153 ve s. 154)

Tüm bunlar, (diğer şirketler tarafından "yaratılan" artı değerin bir kısmından Büyük Şirketler faydalanırken) endüstrideki "tekel derecesi"nin ekonomideki karların bölüşümünün belirlenmesine yardım ettiği anlamına gelir. Bu nedenle, oligapoller, tüketicilere rekabetçi piyasadakinden daha fazla bir fiyat dayatarak, diğer firmaların mevcut kar havuzunu daraltırlar. Bunun anlamı, yüksek sermaye maliyetleri içerideki hareketliliği azalttığı ve rakiplerin çoğunu oligapolcü piyasaya girmekten alıkoyduğu için, oligapoller ancak fiyatlarını çok yükseltirlerse gerçek rekabetin mümkün (yani karlı) hale gelebileceğidir; ve nitekim "oligapollerin fiyatları istedikleri kadar yüksek belirleyebilecekleri sonucuna varılmamalıdır. Eğer fiyatlar çok yüksek belirlenirse, diğer sanayilerdeki hakim firmalar [piyasaya] girmeye ve sıradışı getirilerden pay almaya teşvik edilecektir. --Daha pahalı maddeler veya modası geçmiş tteknolojiler kullanan-- küçük üreticiler piyasaya paylarını artırabilecek, ve rekabetçi [düzeydeki] kar oranını veya daha fazlasını elde edebileceklerdir." (Allan Engler, Op.Cit., s. 53)

Büyük Şirketler, "daha büyük etkinlikleri" nedeniyle değil, büyüklük avantajları sayasinde ekonomideki mevcut artı değerden daha büyük bir pay elde ederler.
 

Çeviri: Anarşist Bakış


Kaynak: "C.5 Why does Big Business get a bigger slice of profits", Anarchist FAQs.
Anarşist Yazın Ana Sayfa --->
1