BATI TERÖRİZMİNİN KURBANLARI
John Pilger
Ekim 2001


Terörizme karşı savaş, bir düzenbazlık. Üç haftadır süren bombardımanın ardından, Amerika’ya yönelik saldırılardan ötürü suçlanan tek bir terörist yakalanmadı veya öldürülmedi.

Ama en yoksul, en acılı ülkelerden biri, en güçlü ülkeler tarafından terörize ediliyor. Öyle ki, Amerikalı pilotların o kuşkulu “askeri” hedefleri tükendi ve şimdi kerpiç evleri, bir hastaneyi, Kızılhaç depolarını ve mülteci taşıyan kamyonları imha ediyorlar.

O amansız New York fotoğraflarının aksine, bu bombardımanı hiç görmüyoruz. Başbakan Tony Blair’in, çocukların vahşice öldürülmesi ile (bir aileden yedi çocuk öldürüldü) Usame Bin Ladin’in ne ilgisi olduğunu açıklaması gerek.

Salkım bombaları

Salkım bombaları neden kullanılıyor? İngiliz kamuoyu, Kraliyet Hava Kuvvetleri’nin de kullandığı bu bombaları öğrenmeli. Tek amaçları insanları öldürüp sakat bırakmak olan yüzlerce küçük bombacık püskürtüyorlar. Patlamayanlar, mayın gibi, insanların gelip üzerlerine basmasını bekliyor.

Özel olarak terör eylemleri için tasarlanmış bir silah varsa, o da budur. Amerikan salkım silahlarının kurbanlarını diğer ülkelerde gördüm: Laoslu bir bebek, bir tanesini eline almış ve sağ bacağı ile yüzü parçalanmıştı. Aynı şeyin Afganistan’da, sizin adınıza yapıldığını bilmelisiniz.

11 Eylül acımasızlığına doğrudan karışan hiç kimse Afganlı değildi. Bunların birçoğu, planlama ve eğitimlerini Almanya ile ABD’de yapan Suudilerdi.

Taliban’ın, Bin Ladin’in kullanımına açtığı kamplar, haftalar önce boşaltıldı. Dahası, Taliban, Amerikalılar ve İngilizlerin bir eseri. 1980’lerde, onları yaratan kabile ordusu, Ruslara karşı savaşmak için CIA tarafından desteklenmiş ve SAS tarafından eğitilmişti.

Unocal-Taliban ilişkisi

İkiyüzlülük burada da bitmiyor. Taliban, 1996’da Kabil’i aldığında Washington ses çıkarmadı. Neden? Çünkü Taliban liderleri kısa süre sonra, petrol şirketi Unocal’ın yöneticileri tarafından ağırlanmak üzere Houston’a gideceklerdi.

ABD hükümetinin gizli onayıyla, şirket, Amerika’nın Sovyet Orta Asyası’ndan Afganistan’a uzanacak olan petrol ve doğalgaz boru hatları inşa edilmesi karşılığında, Taliban’a kârdan cömert bir pay önerdi. Bir ABD’li diplomat, “Taliban da, muhtemelen, tıpkı Suudiler gibi gelişecek” diyordu. Dediğine göre Afganistan Amerika’nın petrol sömürgesi olacaktı, Batı’ya devasa kârlar aktarılacak, ama demokrasi olmayacak ve kadınlar baskı altında tutulacaktı. “Bunu hazmedebiliriz” diyordu diplomat.

Anlaşma suya düştü. Ama halen, petrol sektöründen yemlenen George W. Bush yönetiminin acil öncelikleri arasında. Bush’un gizli gündemi, Hazar havzasındaki petrol ve gaz rezervlerini gaspetmek. Burası, henüz kullanıma açılmamış, dünyanın en büyük fosil yakıt kaynağı. Bir tahmine göre, Amerika’nın doymak bilmez enerji ihtiyacını bir nesil boyunca karşılayabilir. Boru hattı Afganistan üzerinden geçerse, Amerikalıların onu denetim altına alma olasılığı yüksek. Zaten bu yüzden, ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, Afganistan’ı yönetecek Amerikan yapımı bir “gevşek federasyon”a katılacak olan “ılımlı Taliban”dan bahsediyor. “Terörizme karşı mücadele” bunun için bir örtü, Amerikan stratejik hedeflerini gerçekleştirmek için bir araç.

Bush ile omuz omuza

Asıl kirli işi yapacak olan İngiliz deniz komandoları, Washington’un emperyalist emelleri için birer paralı askerden ibaret olacak. Elbette, Blair’in olağanüstü iddialarını da unutmamalı. Bush ile “omuz omuza” olmak gerektiğine dair o saçmalığıyla, İngiltere’yi terörizm için bir hedef yapıverdi. Şimdi ise, hedeflerin belirsiz olduğu bir savaş alanına asker göndermeye hazırlanıyor. Bu belirsizlik öyle yoğun ki, Genelkurmay Başkanı bile, savaşın “50 yıl sürebileceğini” söylüyor.

Nefesleri kesen bir sorumsuzlukla karşı karşıyayız; sadece Pakistan üzerindeki baskı, Hint Yarımadası’nda emsalsiz bir krizi tetikleyebilir.

Ahlâki emperyalizm!

Gambot günlerinde, emperyalist liderlerimiz, şiddetlerini gizlemek için eylemlerinin “ahlaki”liğinden dem vuruyordu. Blair, onlardan farklı değil. Onlar gibi, Blair’in de seçici ahlakçılığı, en temel gerçeği ihmal ediyor: 11 Eylül’de Amerika’da masumların öldürülmesini hiçbir şey haklı gösteremezdi ve başka ülkelerde de, hiçbir şey, masumların öldürülmesini haklı gösteremez.

Blair ve Bush, Afganistan’da masumları öldürerek, New York’ta işlenen korkunç suçun düzeyine iniyorlar. Bir kez salkım bombası kullandınız mı, “hatalar” ve “gaflar” hikaye olur.

Eğer Blair gerçekten de terörizmin tüm biçimlerine karşıysa, İngiltere’yi silah ticaretinden çeksin. İkiz kulelere saldırıldığı gün, Londra’nın Docklands bölgesinde, Blair hükümetinin tam desteğiyle, bir “silah fuarı” açılmıştı. Amaç, diktatörlere ve insan haklarını tanımayanlara, salkım bombaları ve füzeler gibi terör silahları satmaktı.

‘Dost’ bir Ortaçağ rejimi

İngiltere’nin en büyük silah müşterisi, yoldan çıkmışların kellesini uçuran ve Taliban yobazlığını üreten, Ortaçağ’dan kalma Suudi rejimidir. Eğer Blair, gerçekten de “İngiltere’nin ahlaki sağlamlığını” göstermek isteseydi, büyük ve haklı yakınmalara, öfkeye sahne olan bu bölgelerdeki şiddet tehdidini yok etmek için elinden geleni yapardı. Bunlar jestlerin de ötesine geçerdi; İsrail’in, yasadışı Filistin işgalini sona erdirmesini ve BM Güvenlik Konseyi’nin emrettiği gibi, sınırlarını 1967 öncesine çekmesini talep ederdi.

BM’nin (aslında Amerika ve İngiltere’nin) on yıldan uzun bir süredir Irak’ın acılı halkına dayattığı soykırımcı ambargonun sona erdirilmesini isterdi. O ambargo ki, beş yaşın altında yarım milyon çocuğun canını aldı. Bu, her ay, Dünya Ticaret Merkezi’nde ölen insanlar kadar çocuğun ölmesi demektir.

Irak her gün bombalanıyor

Washington’un “savaşını” Irak’a yaymayı planladığına dair işaretler var. Ama çoğumuz, İngiliz ve Amerikan uçaklarının, hemen her gün Irak’ı zaten bombaladığını bilmiyor. Bunlar, manşetlik haber olmuyor. Televizyonlarda verilmiyor. Irak’ta yaşanan bu terör, 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana görülen en uzun süreli Anglo-Amerikan bombardımanı.

Wall Street Journal, ABD ve İngiltere’nin Irak’ta bir “ikilem” ile karşı karşıya olduğunu, çünkü “pek az hedefin kaldığını” yazmıştı. Bir ABD’li yetkili, “Son barakaya dek işi bitirdik” diyordu. Ve bu, iki yıl önceydi. Hâlâ bombalıyorlar. Vergi ödeyen İngilizlere, bunun faturası şimdilik 800 milyon sterlin.

Beş aylık bir süreyi kapsayan bir BM raporuna göre, ölenlerin yüzde 41’i sivil. Kuzey Irak’ta, kocası ve dört çocuğunu bombardımanda yitirmiş bir kadınla karşılaşmıştım. Adam bir çobandı ve iki uçak saldırıya geçtiğinde, yaşlı babası ve çocukları ile koyunlarını otlatmaktaydı. Açık bir vadideydiler ve yakında hiçbir askeri hedef yoktu.

Dul kadın, ailesinin mezarı önünde “Bunu yapan pilotu görmek istiyorum” demişti. Onlar için, St. Paul Katedrali’nde Kraliçe’nin katıldığı bir cenaze töreni yapılmadı. Paul McCartney, onlar için konser vermedi. Florida’ya çıksınlar

Iraklılar, Filistinliler ve Afganların trajedisi, Batı medyasında sunulan karikatürlerin tam tersi bir gerçeklik. Ortadoğu ve Güney Asya’nın İslam halkları, dünyanın teröristleri değil, terörizmin kurbanlarıdır. Batı’nın, ülkelerinde veya yakınlarındaki değerli doğal kaynakları sömürmesinin kurbanı olmuştur onlar.

Terörizmle savaş falan yok. Eğer olsaydı, denizciler ve SAS, Florida sahillerine çıkarlardı. CIA destekli teröristler, eski Latin Amerika diktatörleri ve işkenceciler, orada sığınak buluyorlar çünkü.

Yaşadığımız; güçlünün güçsüze karşı, yeni bahaneler, yeni gizli gündemler ve yeni yalanlarla yürüttüğü bir savaş. Bir çocuk daha şiddet içinde veya sessizce, açlıktan ölmeden, batı ve doğuda yeni fanatikler yaratılmadan önce, İngiliz halkı sesini yükselterek bu hileli savaşı durdurmalı ve gerçek siyasi cesaret isteyen, yaratıcı ve şiddeti dışlayan alternatifler talep etmeli. Geçtiğimiz günlerde, Dünya Ticaret Merkezi’nde ölenlerden Greg Rodriguez’in ebeveynleri, şöyle diyordu: “Devletin şiddetle intikam almaya yöneldiğini ve uzak topraklarda evlatların, anaların, babaların ve dostların öleceğini, acı çekeceğini ve bize daha fazla düşmanlık besleyeceğini görüyoruz. Oğlumuz adına gidilecek yol, bu değildir.


Kaynak: Evrensel Gazetesi (31 Ekim 2001).
MİLİTARİZM Ana Sayfa ---> 
1