AMERİKA, PETROL, AFGANİSTAN
Sitaram Yechury
 

15 Ekim 2001


Sonunda oldu. Amerikan emperyalizmi, Afganistan’a karşı tek taraflı savaşına başladı. Uğursuzca, BM Güvenlik Konseyi’ne resmi bir bildirim vererek, askeri operasyonların Afganistan dışına uzanacağını bildirdi. Diğer ülkeler de hedef alınacak. Bu “teröre karşı savaş”ın, çok sayıda masum insanın yaşamına son verecek olması, en büyük trajedi. Peki tüm bunlar, gerçekten de terörizmi yok etmek için mi yapılıyor?

Bu soruyu yanıtlamadan önce, 11 Eylül’deki korkunç saldırıların faillerinin, yargı önüne çıkarılması gerektiğini yinelemek gerek. Ancak bu, birçok ülkenin dile getirdiği gibi; uluslararası yasalara uygun olarak, BM gözetiminde ve kesin kanıtlara dayanarak yapılmalı. ABD ve onun başkanı George W. Bush, Afganistan’a saldırarak, bu yaygın uluslararası kanıyı emperyalist küstahlıkla bir kenara itmiş oldular.

Alışverişte Görsünler

Dostlar alışverişte görsün diye, “kanıt”, güvenilir ABD müttefikleriyle paylaşıldı: İngiltere ve Pakistan. Tony Blair, bu “kanıt”ı İngiliz Parlamentosu ile paylaşırken, konunun tamamen hukuki temelde ele alınmaması gerektiğini söyleyerek hukukla alay etti. General Pervez Müşerref ise, canlı yayınlanan basın toplantısında, “kanıt”ın hukuki incelemeden geçip geçmemesinin önemli olmadığını söyledi. Ona göre önemli olan, “kanıt”ın Usame Bin Ladin’i işaret etmesiydi.

İlk şokun yerini mantık aldıkça, ABD’nin, bu insani trajediyi, şeytanca bir biçimde, emperyalist hegemonyasını güçlendirmek, içeride ise demokratik hak ve özgürlükleri kısıtlamak için kullandığı görüldü. Ama Usame Bin Ladin’i hedef gösteren bu stratejinin kritik bir unsuru henüz gündeme gelmedi.

Merkez Ülke

ABD’nin, Ortadoğu petrol ve doğalgaz kaynakları üzerinde ekonomik denetim kurma stratejisinin merkezinde, Afganistan bulunuyor. ABD, ham petrolünün yüzde 51’ini, yani günde 19.5 milyon varil petrolü ithal etmekte. Enerji Enformasyon İdaresi’nin tahminlerine göre, 2020 yılında bu oran yüzde 64’e, yani günde 25.8 milyon varile çıkacak. Hazar bölgesi petrol rezervlerinin, Batı Sibirya ve Basra Körfezi’nin ardından, dünyanın üçüncü büyük rezervi olduğu söyleniyor. Önümüzdeki 15-20 yıl içinde bu bölge, Körfez petrolünü geride bırakabilecek. Hazar petrol ve gazı, bölgedeki tek hidrokarbon deposu değil. Türkmenistan’ın Karakum Çölü, dünyanın en büyük üçüncü doğalgaz rezervine (3 trilyon metreküp) ve altı milyar varil tahmini petrol rezervine sahip. Bugünkü tahminlere göre Hazar havzası, devasa gaz kaynaklarının yanı sıra, 200 milyar varil petrol içeriyor. Bu miktarın bugünkü değeri, 4 trilyon dolar. ABD’nin enerji ihtiyacını, en az 30 yıl karşılamaya yeterli. Bu petrol rezervlerinin varlığı ve ihracat olasılığı, ABD ve diğer Batılı sanayi güçleri için yeni stratejik kaygıları gündeme getiriyor. Petrol şirketleri, Japonya ve Batı’yı beslemek için Kafkaslar ve Orta Asya’dan petrol boru hatları inşa ederken, bu stratejik kaygılar askeri sonuçlar da doğuruyor.

Kaynak Savaşları

Daha ileri gitmeden, hem Bush’un, hem de Başkan Yardımcısı Dick Cheney’in ABD petrol endüstrisi ile yakın bağlara sahip olduğunu hatırlatmalıyız. Her ikisi de, birçok petrol şirketinde yöneticilik yapıyor. Hazar bölgesine odaklanan “Kaynak Savaşları” kitabının yazarı Michael Klare, geçtiğimiz günlerde “Radyo Hür Avrupa”ya verdiği demeçte şöyle diyordu: “ABD, petrolü bir güvenlik sorunu olarak görür ve onu her araçla korumak zorundayız; diğer etmenler, diğer değerler ne olursa olsun.

ABD’nin Aralık 2000 tarihli Afganistan Enerji Enformasyon yazısında da şunlar belirtilmiş: “Afganistan’ın enerji bakımından önemi, Orta Asya’dan Arap Denizi’ne petrol ve doğalgaz ihracatı için potansiyel geçiş rotası olmasından kaynaklanır. Afganistan üzerinden geçecek milyarlarca dolarlık petrol ve gaz ihraç hatları projeleri bulunmaktadır.

4 Trilyon Dolarlık Servet

US News&World Report’a göre, Hazar bölgesinen petrol ve gaz kaynaklarının toplam değeri 4 trilyon dolar. Fortune 200 listesinde yer alan önemli bir petrol şirketi olan Halliburton’un başkanı Dick Cheney, 1998’de sektör yöneticilerine şöyle sesleniyordu: “Daha önce hiçbir zaman, Hazar gibi birdenbire böylesine stratejik önem kazanan bir bölge olmamıştı.” Bu bölgeden elde edilen petrol ve gaz, şu anda kuzeye, Avrupa pazarlarına akıyor. Afganistan üzerinden geçen Orta Asya boru hattını inşa etmek için kurulan konsorsiyumun liderliğini yapan Unocal’ın başkan yardımcısı Bob Todor’a göre, “Batı Avrupa zorlu bir pazar. Petrol ürünlerinin fiyatları yüksek, nüfus yaşlı ve doğalgazın rekabeti giderek artıyor. Bölgede rekabet çok şiddetli.

Asya Pazarının Avantajı

Todor’a göre Afganistan rotasının ajantajlarından biri, Arap Denizi’nde son bulacak olması. Burası, kilit Asya pazarlarına Basra Körfezi veya Kuzey Çin’den daha yakın. Boru hattı ABD petrol devleri için kritik önemde, çünkü petrollerini, genişleyen ve gelecek vaat eden Asya pazarında satmalarını sağlayacak. Buradaki kârların, Avrupa piyasasına kıyasla çok daha yüksek olduğu öngörülüyor. Ama bu parlak rotanın inşası için önce, Afganistan’da uluslararası kabul görmüş bir hükümetin kurulması gerek.

Petrol şirketleri, boru hattı projesi için Afganistan’da savaşan tüm taraflar ile anlaştı, ama durum huzurlu olmaktan çok uzak. 1998’de, iddiaya göre Usame Bin Ladin’in teröristleri tarafından, Kuzey Afrika’daki ABD elçiliklerinin havaya uçurulması ve ABD’nin Afganistan’ı bombalayarak yanıt vermesi, komplikasyonlar yarattı. ABD, Usame Bin Ladin’i Taliban liderliği ve hükümetten koparmayı başarsaydı bile, Kuzey İttifakı’nın tutumuna ilişkin belirsizlik devam edecekti. Boru hattı, her iki taraf için de kolay bir hedef olacaktı. Afgan gruplar, hattı hedef alma tehditleri ile şantaj bile yapabilirlerdi.

Kabul Edilemez

Petrol devlerinin çıkarlarını garantiye almak ve bölgedeki petrol kaynakları üzerinde etkili bir denetim sağlamak için, ABD, birleşik bir Afganistan ve uysal bir hükümete ihtiyaç duyuyor. Devrik kral Zahir Şah’ı geri getirme ve ABD’nin Kuzey İttifakı’nı açıktan himaye altına alması, bu ihtiyacı yansıtmakta. Bush’un, Usame Bin Ladin’i vermeleri için Taliban’a iki hafta süre tanıdıklarını açıklaması da, iki tarafı birbirinden ayırıp Taliban’la iş yapmaya devam etme niyetinin göstergesiydi. Bu taktik tutmayınca, Afganistan’dan geriye kalanı yok etmek, binlerce masum insanı öldürmek ve böylece itaatkâr bir hükümet kurmak için düğmeye basıldı.

ABD’nin bölgedeki manevraları ile Afganistan’a yönelik saldırılarının belirleyici unsurunun, soğukkanlılıkla kovalanan ekonomik çıkarlar ve kâr olması, ürpertici. Bütün bunların, 7000’e yakın masum Amerikalının ölümleri üzerinden yapılması ise, tam anlamıyla gaddarlık. Dünyanın, küresel terörizme karşı ABD ile birlikte savaşması isteniyor. Bu sadece bir bahane. Aslında dünyadan istenen, ekonomik hegemonyasını güçlendirme çabası içinde olan ABD’nin yanında yer almasıdır. Bu kabul edilemez ve edilmeyecektir.

"The Hindu" Gazetesi


Kaynak: Evrensel Gazetesi.
MİLİTARİZM Ana Sayfa ---> 
1