DERSİM GENSİNİ YIKAN 1938 JENOSİDİ OLDU
Auteur - yazari: Seyfi Cengiz Tarih, gün ve
saat : 01. Nisan 2005 17:07:49:
DERSİM GENSİNİ YIKAN 1938 JENOSİDİ OLDU
SEYFİ CENGİZ
İlkin bazı temel kavramlar üzerinde kısaca
durmamız gerekecek.
GENS
Başlangıçta ilkel sürüler halinde yaşayan
insanlar, sonraları gens (soy, klan) denen daha
gelişkin bir sosyal örgütlenmeye kavuştular.
İnsanlık tarihindeki ilk sosyal örgütlenme
biçimi budur.
Gens; sözcük olarak, soy, kan, akraba demektir.
Gensi birarada tutan kan bağıdır. Kadın veya
erkek, aynı ortak cedden/atadan gelen akrabalar
topluluğudur.
I-Analık Hukukuna Göre Örgütlü Gens
Bugünkü evlilik biçimi ve modern aile, yazılı
tarihle (uygarlıkla), başka deyişle sınıflı
toplumla birlikte başladı. Daha önce mevcut
değildi.
Ondan önceki evlilik veya beraberlik/birlik
biçimleri farklıydı. En gerilere doğru
gidildiğinde analık hukukunun egemen olduğu bir
dönemle karşılaşılır. O dönemde çocuğun babası
bilinmezdi. Sadece kim doğuruyorsa o, yani anası
bilinirdi. Bu nedenle soy anadan yürürdü. Analık
hukuku egemendi.
Dolayısıyla ilk gensler analık hukukuna göre
örgütlüydü.
Ama gens, tek olmazdı. Aynı anda iki gens
birbirine paralel gelişirdi.
Yani gens, ilk doğduğunda çift gens
şeklindeydi. Soyun iki grubunu/sınıfını
örgütlemek için zorunluydu bu.
Bu genslerde gens-içi evlilik yasaktı. Birinin
erkek ve kadınları ancak diğer gensin erkek ve
kadınları ile evlenebilirdi; kendi gensleri
içinde evlenemezlerdi.
O çağın evlilik ve ahlak anlayışı buydu.
İşte soyun kadın üzerinden yürüdüğü bu ilk
çağlarda gens, ced/ata kabul edilen kadın ile
çocukları + dişi çocuklardan inen soydan
oluşurdu. Yani ortak kadın atadan/anadan kadın
çizgisinde olanları, kadın tarafından
kandaş/akraba olanları içerirdi. Bu kadın atanın
oğullarının çocukları (ister kız, ister erkek)
ve sonraki erkeklerin çocukları diğer/paralel
gense, yani kendi analarının mensup olduğu gense
ait olurlardı. Çocuklarının babalarının
saptanamadığı ilk genslerde böyleydi. O çağda
akrabalık kavramı sadece ana tarafıyla sınırlı
bir kavramdı. Akrabalık biçimleri farklıydı.
II-Babalık Hukukuna Göre Örgütlü Gens
Özel mülkiyet ve sınıflar doğunca soy erkekten
yürümeye başladı. Bu tarihten sonra akrabalık,
baba tarafıyla sınırlı hale geldi. Babanın
saptanabildiği, dolayısıyla soyun erkekten
indiği/yürüdüğü bu çağda gens, ced/ata kabul
edilen erkek ile çocukları + erkek bireylerin
çocuklarından oluşurdu. Bu erkek atanın
kızlarının çocukları ve kız/kadın çizgiden
gelenler babalarının gensine ait olurlardı.
KABİLE VE AŞİRET
İki veya daha çok gens birleşince kabile, iki
veya daha çok kabile birleşince aşiret, iki veya
daha çok aşiret birleşince aşiret konfederasyonu
oluşurdu.
Sınıfların ve devletin olmadığı devirlerdeki
toplum modeli buydu.
O sırada toplum, bir gens topluluğuydu. Çekirdek
veya temel birim gensti. Kabile ve aşiretler
gens topluluklarıydı. Hücresi gens olan kandaş
bir aşiret toplumu sözkonusuydu. Gensin nüfusu
belli bir sınırın ötesinde büyüyünce gensler
bölünürdü. Bazı eski gensler kalkar, onlardan
türeme yenileri ortaya çıkardı. Bu süreç hep
işler, bağlı olarak zamanla genslerin sayıları
ve adları da değişirdi.
Genslere dayalı bu toplum gensten aşiret
konfedeasyonuna dek uzanan bir sosyal ve
yönetsel örgütlenmeydi. Gens toplumunda aile
yoktu. Gens, bir aileler grubu değildi. Karı ve
koca iki farklı gense aitlerdi. Bu toplumda aile
(tek-eşli evlilik), hiç bir zaman bir birim
olmadı.
Gens toplumunda aile, özel mülkiyet, hapishane,
ordu, polis, mahkeme, devlet yoktu.
Morgan, bu toplumu Eski Toplum (İlk/İlkel
Toplum), İlkel demokrasi (kendiliğinden
demokrasi) veya İlkel sosyalizm olarak
tanımlar.
Bu komünal toplumda sınır aşiretti. Kişinin
kimliği mensup olduğu gens, kabile veya aşiretle
bağlantılıydı. Suç, ceza ve adalet tamamen
farklı algılanırlardı. Değerler farklıydı.
Aşiretin dışında olan hukukun da dışındaydı.
Uygarlığın doğuşuyla gens yıkıldı.
Ama bu birdenbire olmadı. Gensin uzun yaşadığı
toplum ve ülke örnekleri görürüz. Örneğin
İskoçya ve İrlandada 18inci yüzyıl ortalarında
bile gens halen dipdiriydi. Onları yıkan
İngilizlerin silahları, kanunları ve
mahkemeleri, kısacası İngiliz uygarlığı oldu.
DERSİM GENSİ 1938 JENOSİDİ İLE YIKILDI
1938e kadar Dersimin çevre kesimlerinde nev-i
şahsına münhasır bir feodalizmin varlığından
sözeden Naşit Uluğ, iç kesimlerde bir Komün
Kanununun yürürlükte olduğuna işaret ederek
şaşkınlığını ifade eder, ama konuyu açmaz,
burada bırakır.
Onun gözlemi yanlış değildi. 1938e kadar
İç-Dersimde, özellikle henüz işgal ve ilhak
edilememiş özgür bölgelerde, Kutu Deresi, Laç
Deresi ve Ali Boğazı gibi mıntıkalarda, genslere
dayalı bir aşiret toplumu, bir Dersim Komünü
vardı. Bu bölgelerin halkı polis, ordu, mahkeme,
hapishane gibi kurumlara tamamen yabancıydı.
Kendi yaşamını aşiret hukukuna ve Kızılbaşlık
inancının kurallarına göre örgütlemişti. Ekili
topraklar, otlaklar, sular, ormanlar, hatta
sürüler aşiretin ortak tasarrufu altındaydı.
Osmanlının Dersimi işgal ve ilhak girişimidir
ki, bir Dersim Sorunu başlatır.
Bu sürecin başlangıcı Tanzimattır.
O tarihe kadar kendi kendini yöneten Dersim
doğal olarak direnir.
Tanzimattan 38e kadar iki zıt dünya, hayat ve
doğa görüşü, iki karşıt hukuk çarpıştılar.
İlkin Osmanlı, sonra da TC Dersime nüfuz
ettikleri ölçüde kendi hukuk ve adalet
sistemlerini, kendi mahkemelerini birlikte
getirdiler. Tanzimattan 38e kadarki süreçte
Kırmanciye hukuku ve sadece ihtiyaç duyulduğunda
oluşturulan cemaat usulü seyyar mahkemesi gibi
kurumları ancak direnişin gücü ölçüsünde
yaşayabildiler. İşgal ve ilhak ilerlediği ölçüde
Dersimin kendiliğinden demokrasisi vahşi ve
kolonyalist kapitalist uygarlık karşısında yara
aldı. 1937 ve 38de ise kurşuna dizildi,
süngülendi, diri diri yakıldı, jensoside uğradı.
38i anlamak istiyorsak, 38-öncesini, Dersim
gensini veya komününü çalışmak zorundayız.
1937DE VERİLEN SÖZE VE EDİLEN YEMİNE BAĞLIYIZ
Haydar Çelik arkadaşımız bana Dersim jenosidinin
mahkemeye taşınması ile ilişkili olarak bu
mesajı iletmiş. Çok doğru söylemiş.
Evet, 1937de verilen sözün, edilen yeminin
arkasındayız.
37/38de değerleriyle birlikte katledilen
kuşakların çığlığını duyar gibiyim:
Kurşuna dizildik, diri diri yakıldık,
süngülendik ey halkım, unutma bizi!
Cevaplar: