Dr.Sinan Doğantürk
Kadın Hastalıkları ve Doğum
Ankara
Dr.Sami
ERBAY
Haziran-2001
Ankara
KONJENİTAL ANOMALİLERİN
VE İNTRAUTERİN HASTALIKLARIN PRENATAL TANISI
Obstetrik içinde bulunduğumuz yüzyılda çok önemli bilimsel gelişmelere tanık
olmuştur. Bu gelişmelerin en önemlileri prenatal tanı alanında
kaydedilenlerdir. Son 25 yılda biyokimyada, moleküler genetik ve sitogeretik
labratuvarlarında kaydedilen ilerlemeler yeni teknolojilerle birlikte obstetrik
ve jinekolojide prenatal tanı alanında sağlanan gelişmelerin kaynağını
oluşturmaktadır. Genetik hastalıklar için risk altında bulunan çiftlerin ve
onların çocuklarının ihtiyaçları, fetusun antenatal değerlendirilmesinde bugün
var olan ve gelecekte var olacak yeni pek çok seçeneğin ortaya çıkmasını
desteklemiş ve yönlendirmiştir. Mevcut teknoloji her gün daha fazla sayıda
etkilenmiş fetusun tanımlanmasını ve çiftlerin reprodüktif seçimleri hakkında
bilgi elde etme fırsatını sağlamıştır.
Prenatal tanı; Fetal Genetik ve dismorfik hastalıkların
intrauterin evrede tanımlanması şeklinde tanımlanabilir. Sağlıklı bir çocuğa
sahip olma düşüncesi bebek bekleyen tüm çiftler için evrensel bir kaygıdır.
Erken intrauterin dönemde elde edilen tanısal bilgi, planların bu bilgiler
ışığında yapılmasını sağlayacaktır. Bu nedenle prenatal tanıda hedef, erken
evrede fetusun sağlığı hakkında kesin ve doğru bilgiler ortaya koyabilmektedir.
Tarihsel perspektif içinde 1950’lerden sonra invazif prenatal tanıyla ilgili
ilk raporlar yayınlanmıştır. Ancak prenatal tanıyla ilgili en belirgin
ilerlemeler 1980’lerden sonra USG teknolojisindeki gelişmelere dayanır. Bu
dönemden sonra yapılan çalışmalar katlanarak artmış, çok daha cesur, doğru ve
yeterli girişimler yapılmış ve komplikasyon oranları azalmıştır.
Prenatal Tanı Yöntemleri:
İnvazif
- Amniyosentez (AS)
- Erken Amniyosentez (eAS)
- - Koryon villus örneklemesi (KVÖ)
- - Fetal kan örneklemesi (FKÖ)
- - Fetoskopi /
Embryoskopi
- - Fetal doku örneklemesi (FDÖ)
- - Konvansiyonel olmayan örnekleme (KOÖ)
Noninvazif
- - Preimplantasyon genetiği
- - Maternal dolaşımda fetal hücreler
- - Biyokimyasal belirteç taramaları
- - Ultrasografi
- - Fetal ekokardiografi
- - Vaginal yada servikal lavaj
İnvazif Prenatal Tanı Yöntemleri:
• Amniyosentez
ve Erken Amniyosentez: Geçtiğimiz 40 yıl içinde invazif prenatal tanı
alanında dramatik ve hızlı bir büyüme izlendi. Önceleri araştırma amacıyla
kullanılan amniosentez (AS) ve koryon villus örneklemesi (KVÖ) artık obstetrik
incelemelerin ana bileşenleri haline gelmiştir. Amniyosentez polihydramniosta
yüz yıldan daha uzun süredir kullanılmaktadır. Ancak ilk kez 1950’lerde işlemin
tanısal yeterliliği ortaya konabilmiştir. 1952’de Beuis Rh izoimmunizasyonun ciddiyetinin
tahmininde amnion sıvısının spektrofotometrik analizinin kullanılabileceğini
göstermiştir. Serr ve arkadaşları, Fuchs ve Riis antenatal cinsiyetin
saptanmasında kullanımını ilk olarak bildirdiler. 1966’da Steele ve Breg
prenatal tanı amacıyla amniosentezi kullandı ve amniotik hücreleri kültür
ortamında hazırlayarak karyotip analizini gerçekleştirdiler. Takiben AS birçok
hastalığın (fetal hücrelerin enzimatik analizi yada DNA testi ile) tanısı için
kullanılmıştır. Bu yöntemin esası fetusun deri ve boşaltım organlarından
amniotik sıvıya dökülen hücreleri elde ederek hücre kültürlerinde üretilmesi ve
bu hücrelerde sitogeretik, biyokimyasal ve DNA çalışmasının yapılmasına
dayanır. Bugün midtrimester amniosentez (MtAS) prenatal tanı amacıyla sıklıkla uygulanan
bir tekniktir, ancak I. Trimestrde prenatal tanıya olan talep erken amniosentez
(eAS) ve Koryon villus örneklemesi uygulamalarında artışa neden olmuştur.
Endikasyonlar:
Amniosentez Endikasyonları_
Geç I. Ve II Trimester
• Sitogenetik
• Nöral tüp
defektleri
• Metabolik
hastalıklar
Geç II. Ve III. Trimester
• İzoimmunizasyon
• Akciğer
maturitesi tayini
• İntraamniotik
infeksiyon
• Membran
rüptürü
Terapötik.
• Polihidramnios
• Medikal
tedavi
Amniosentez geleneksel olarak 16. gebelik haftası ve
sonrasında uygulanır. Bu dönem 1970’lerde birçok bildiri sonrasında ortaya
konmuştur. 16. 18. gebelik haftaları arasında uterus fundusu pelvisin
üzerindedir ve fetusu çevreleyen sıvı miktarı yaklaşık 200ml’dir. Ayrıca amnion
sıvısındaki canlı hücrelerin canlı olmayanlara oranı bu dönemden yüksektir.
Golbus’a göre uygulamanın başarısızlık oranının eğer işlem 16. gebelik
haftasından sonraya ertelenir ve gebelik yaşı real-time ultrasonografi ile
belirlenirse, %6’dan %0,7’ye düştüğünü bildirmiştir. Kanada tıbbi araştırma
grubu ise bir araştırmasında 15. gebelik haftasından daha önce yapılan
girişimlerde ilk 72 saat içinde daha fazla komplikasyon ortaya çıktığını
belirtmiştir. 1985’den sonra 15 veya daha önceki gebelik haftalarında
amniosentez uygulamasına ait teknik komplikasyon ve kaygılara yer olmadığını
gösteren birçok rapor yayınlanmıştır. Günümüzde mevcut uygulamada midtrimester
amniosentez sıklıkla 15.-17. gebelik haftalarında, erken amniosentez ise 10.-14.
gebelik haftaları arasında yapılmaktadır.
Hem midtrimester, hem de erken amniosentez
uygulamalarından önce anne babaya genetik danışmanlık verilir. Aile soyağacı ve
genetik riskler belirlenir. Uygulamanın riskleri fayda ve zararları hakkında
bilgi verilerek uygulama öncesinde evre II (2. Basamak) ultrasonografi
yapılarak gebelik yaşı fetusun canlılığı, fetal ve plesental yerleşim fetal
anatomik yapı ve varsa yapısal anomaliler amniotik sıvı hacmi ve sıvı
ceplerinin yerleri tesbit edilerek giriş noktaları kararlaştırılır.
Amniosentez de mümkün ise iğnenin giriş yeri plesental
ve fetustan uzak olmalıdır. Her ne kadar transplesental ve nontransplesental
amniosentez sonrası gebelik sonuçlarında anlamlı bir fark ortaya konmamış ise
de Rh(-), Rh izoimmunizasyondan korunmak amacıyla Rh(-) gebelerde
transplesental amniosentezden kaçınılmalıdır. Merutti ve arkadaşları
amniosentez sonrası hastaların %8,4’ünde MSAFP değerlerinin yükseldiği
gösterilmiştir. Bu yükselmenin nedeni ise fetal kan yada amnion sıvısının maternal
dolaşıma transferidir. Lele ve arkadaşları amniosentez sonrası fetomaternal
hemoraji oranını %7 olarak bulmuşlardır. Bu nedenle Rh(-) annelere işlem öncesi
Rh0(D) immungloblobulin verilmelidir. ACOG (Amerikan Obstetrisyen ve
Jinekologlar Birliği) yaptığı çalışma sonrası Midtrimester Amniosentez öncesi
300mg Rh immunglobulin uygulamasının sensitizasyon riskini ortadan
kaldıracağını bildirmiştir. Bu doz 6
hafta içersinde AS tekrarlanacak ise yeterlidir. 6 haftadan sonra AS
tekrarlanacak ise aynı doz tekrar proflaktik olarak verilmelidir.
İlk uygulamadan sonra eğer amnion sıvısı aspire
edilememiş ise, ikinci kez işlem farklı bir noktadan tekrarlanabilir ikiden
fazla iğne girişinden kaçınılmalı ve sadece özel birkaç durum için
uygulanmalıdır. Ayrıca iki amniosentez uygulaması arasında birkaç günden bir
haftaya kadar süre bulunmalıdır. Araştırmalar, gebelik kayıp oranlarının iğne
giriş sayısı ile arttığını fakat farklı zamanlarda uygulanan amniosentez
sayısıyla böyle bir artış ilişkisi bulunmadığını göstermiştir. Çoğul
gebeliklerde amniosentez farklı yaklaşımlar gerektirmektedir. Rutin
parametrelere ek olarak uygulayıcı, değerlendirilmelerini her iki gebelik
kesesi için ayrı ayrı yapmalıdır. Çoğul gebeliklerde tek iğne veya tek iğne
tekniği ile yapılabilir. İkiz gebeliklerde amniosentez sonrası spontan düşük
oranı %2-17 arasında değişmektedir.
Amniosentez sırasında
farklı renkte amnion sıvısı elde edilmesi neyi ifade etmektedir? Bu
durum AS olgularının %1-7’sinde rapor edilmiştir. Olguların çoğunda neden
amnion sıvısındaki eriyebilir kan yıkım ürünleridir. AS öncesi vaginal kanama,
olguların %38-75’inde bildirilmiştir. Yapılan son çalışmalar AS sırasında
farklı renkte amnion sıvısı gözlenen olgularda fetal kayıp oranlarının %7-16
oranında değiştiğini göstermiştir.
Güvenlik:
Birçok geniş kapsamlı ortak çalışma erken ve midtrimester amniosentezinin
güvenilirliğini ortaya koymuştur. 1971-1973 yılları arasında A.B.D.’de yapılan
geniş kapsamlı bir çalışmada fetal kayıp oranı amniosentez grubunda %3,5
kontrol gurubunda %3,2 olarak bulunmuş ve aradaki fark istatiki olarak anlamlı
bulunmamıştır. Ancak bu çalışmada ortaya koyulan önemli bulgular şöyle
sıralanabilir. İğne giriş sayısı arttıkça, fetal kayıp oranı artar. Farklı
zamanlarda tekrarlanan amniosentezde tekrar sayısı fetal kayıp oranını
etkilemez. Olguların %2’sinde amniosentez sonrası akut evrede vaginal
kanama komplikasyonu oluşmuştur. Kanama
insidansı iğne giriş sayısıyla bağlantılı iken iğne çapıyla bağlantılı değildir.
Her iki grup arasında konjenital anomaliler veya fizik travma açısından fark
gözlenmemiştir.
1973-1976 yılları arasında Kanada da yapılan geniş
çaplı diğer bir çalışmada da benzer sonuçlar alınmıştır.
Ancak bu iki çalışmanın aksine İngiliz ortak çalışması,
amniosentez grubunda fetal kayıp oranlarının kontrol grubuna oranla %1-1,5 daha
yüksek olduğunu, ayrıca amniosentez grubunda açıklanamayan respiratuvar
güçlüklerin postural ortopedik anomalilerin daha sık olduğunu göstermiştir.
1986’da Danimarka’da yapılan geniş çaplı bir araştırma bu konudaki ilk
randomize çalışma olmuştur. Bu araştırmaya göre amniosentez grubunda fetal
kayıp oranı kontrol grubundan %1 daha yüksektir. Bu %1’lik fark; amniosentez
grubu için %2,3’lük relatif bir risk oluşturmaktadır. Fetal kayıp oranını
arttıran faktörler arasında, amniosentez öncesi MSAFP değerinin yüksek oluşu,
plesental perforasyon ve değişmiş amnion sıvı rengi bulunmaktadır.
Araştırmacılar iki grup arasında perinatal mortalite ve postural
malformasyonlar açısından fark bulunmazken respiratuvar distres sendromunun
amniosentez grubunda daha yüksek olduğunu göstermişlerdir. Bu çalışmalar
sonucunda amniosentez sonrası fetal kayıp oranları yaklaşık %3-5 olarak
bildirilmiştir.
Amniosentezin diğer komplikasyonları arasında, uygulama
sonrası amnion sıvı akışı, vaginal lekelenme ve uterus kontraksiyonlarının
başlaması sıktır, ancak genellikle geçici ve kendisini sınırlayan özelliktedir.
Amnionitis olgularda %0,1 oranında bildirilmektedir.
Amniosentezin uzun dönem sonuçları incelendiğinde,
izoimmunizasyona bağlı, bağlı hemolitik hastalık dışında amniosentez uygulanan
gebelerin çocuklarında, çocukluk ve adolesan döneminde, kontrollerle
karşılaştırıldığında fark bulunmadığı gösterilmiştir.
Amniosentez Komplikasyonları:
Maternal Riskler:
*Koryoamnionit 1/8000 AS
*Rh izoimmunizasyonu
*İntraabdaminal organ perforasyonu
*Amniyotik sıvı embolizmi
*İnferior epigastrik damar yaralanması
*Anksiyete
Fetal Riskler:
*İntrauterin ölüm
*Abortus
*Yaralanma
*Respratuar problemler
*Ortapetik problemler
Erken Amniyonsentezin Güvenliği: Erken amniosentezin güvenliği ve doğruluğu henüz tam
olarak ortaya konmuş değildir. Ancak yapılan bir çalışmada erken amniosentez,
koryon villus örneklemesiyle karşılaştırıldığında kültür başarısızlık oranları
sitogenetik anomali tanıma oranları ve spontan gebelik kayıpları her iki
teknikte eşit olarak bulunmuş ve herhangi bir diagnostik hata saptanmamıştır.
Ayrıca prematür doğum, gebelik yaşına göre küçük (SGA) infantlar ve yapısal
defektler açısından da iki teknik arasında fark izlenmemiştir. Daha sonra
yapılan benzer incelemeler erken amniosentez hakkında daha da cesaret verici
sonuçlar ortaya koymuşlardır. Hansen, erken amniosentez sonrası gebelik kayıp
oranın %3,5 olarak bulmuştur. Nicolaides 10.-13. gebelik haftaları arasında
erken amniosentez ile koryon villus örneklemesini karşılaştırmış, her iki grup
için başarılı örnekleme oranı eşit** %97,5 bulunurken erken amniosenteze bağlı
intrauterin ve neonatal ölümlerin arttığını bildirmiştir.
Erken amniosentez ile midtrimester amniosentezin
karşılaştırıldığı prospektif bir çalışmada erken amniosentez sonrası vaginal
kanama ve amnion sıvı akışı daha yükseka bulunurken, midtrimester amniosentez
ile karşılaştırıldığında erken amniosentezin daha yüksek gebelik kayıp oranları
(%0,2 ye %2,2) gösterdiği bildirilmiştir.
Son yirmi yıl prenatal tanı alanında pek çok
gelişmelere tanıktır. Teknolojideki ilerlemeler, moleküler biyoloji ve genetik
alanındaki gelişmelerle artan sayıda hastalığın intrauterin evrede tanınabilmesini
mümkün kılmaktadır. Midtrimester amniosentez bugün ve gelecekte prenatal tanı
alanında önemli diagnostik bir teknik olmaya devam edecektir. Erken amniosentez
hakkındaki ilk veriler bu tekniğin güvenilirliğini, doğruluğunu ve etkinliğini
kanıtlamıştır. Bugün pek çok merkezde koryon villus örneklemesi
uygulanamamaktadır, dolayısıyla erken amniosentez, erken prenatal tanıda
değerli bir alternatif olmaya devam etmektedir.
GEBELİKTE DOWN SENDROMU VE DİĞER
KROMOZOM ANOMALİLERİ İÇİN TARAMA
Gebelikte fetusa zararlı etkenlerden bir kısmı da
fetusun kendisinden kaynaklanır. Fetal kromozom anomalileri ve özellikle de
down sendromu bunların içinde önemli bir yer tutar. Kromozom anomalisi taşıyan
embriyo ve fetusların önemli bir kısmı spontan düşüklerle kaybedilir, ancak bir
kısmı doğuma kadar devam eder ve hatta yaşamla bağdaşır. Her 1000 yeni doğandan
6’sı kromozom anomalisi taşır ve bu bireylerin çoğunluğundaki mental ve/veya
fiziksel gerilik ve sistem anomalileri gerek aile ve gerekse toplum açısından
ciddi sorunlar yaratır. Bu yüzden kromozom anomalisi olan fetusların tanısı
eskiden beri bir ilgi konusu olmuştur. Down sendromunun sıklığının anne yaşıyla
arttığı bilindiğinden 1970’li yılların başından sonra 35 yaşın üzerindeki anne
adaylarına amniosentez ve karyotip önerildi. Ancak Down sendromlu bebeklerin
%70’ini tetkik edemeyeceği ve daha başlangıçta kaderinin başarısızlık olduğu
görülür.
1982 yılında
trizomi 18 (Edwards sendromu) bir bebek doğuran annenin ısrarları
üzerine yapılan araştırmalar sonucunda, kromozom anomalili bebek taşıyan
annelerin kanındaki düşük alfafetoprotein
(AFP) düzeyi bir ipucu olarak kullanılarak taranabileceğini gösterdi.
Bundan sonra Down sendromlu fetusların taramasında kullanılabilecek
belirteçlerin bulunması birbirini takip etti ve bunların kombinasyonlarını
kullanan biyokimyasal testler türedi. Biyokimyasal testleri ulturasonagrafi ile
anomalilerin tetkikine dayanan tarama testleri izledi. İlerleyen bölümlerde
gebelikte Down sendromunun tetkikinde kullanılan çeşitli testler
özetlenecektir.
Anne Yaşı: Down
sendromu sıklığı daha önce belirtildiği gibi, anne yaşı ilerledikçe artar.
Toplumda Down sendromlu bebek doğurma sıklığı 1000 doğumda 1,3 dür. Bu sayı 25
yaşındaki anneler için 1/1351, 30 yaşında 1/909, 35 yaşında 1/384, 40 yaşında
1/112 ve 45 yaşında ise 1/28’dir. Bu temele dayanarak kromozom anomalili
bebeklerin tanısı için yaklaşık 125 amniosentez yapmak gerekir. Bunun yanında
bu yaklaşımlar gebeliklerin önemli bir kısmına amniosentez önermek gerekir ve
35 yaşın üzerindeki tüm gebeliklere amniosentez yapılsa bile Down sendromlu
bebeklerin ancak %30’u tetkik edilebilir bu nedenden dolayı anne yaşına dayanan
politikalar birçok yerde yerini, belirleyicilik değeri daha yüksek olan 35
yaşından genç anneleri de içeren yeni testlere bırakmıştır.
Biyokimyasal Tarama :
İlk olarak Merkatz ve arkadaşları 1984 yılında düşük maternal serum AFP
düzeyleriyle fetal trizomiler arasında bir ilişki olduğunu bildirdiler. Bu
bulgu aynı yıl Cuckle ve arkadaşları tarafından onaylandı ve bu grup anne
kanında AFP ölçümüne dayanan bir tarama testi önerdi. Bunu takiben Down
sendromlu gebeliklerde anne kanında nonkonjuge östriolün (uncongugated estriol;
uE3) düşük ve total human koryonik gonadotrophinin yükselmiş olduğu fark
edildi. Bu bulguları birleştiren Ward ve arkadaşları Lendra’da St.
Bartholomew’s hastanesinde üçlü test veya triple test denen ve anne yaşı, anne
kanında AFP, hCG ve uE3 ölçümüne dayanan testi geliştirdiler ve bu test ile
Down sendromlu fetusların %58-61’inin tetkik edilebileceğini bildirdiler.
Bu arada bazı gruplar Ö3 (uE3)’ün değerini eleştirdiler
ve ikili test yada dual test denilen ve anne yaşı ile AFP ve hCG ölçümüne
dayanan testi önerdiler.
Maternal serum AFP, , hCG ve uE3 düzeyleri gebelik hastasına
göre değişir. Gebeliğin ikinci trimestrinde , AFP ve uE3 düzeyleri giderek
artarken hCG düzeyleri giderek azalır. Bu yüzden her bir gebelik haftası için
ölçülen düzey yerine toplum medianının kaç katı olduğu hesaplanır. (multiple of
median) MOM, tarama programları gebelik haftasının belirlenmesi için çoğunlukla
ultrasonografiyle belirlenen gebelik yaşını kullanırlar. Yapılan çalışmalar
özellikle erken gebelikte yapılan ultrasonografi ile belirlenen gebelik
yaşının, son adet tarihine göre hesaplanan gebelik yaşına göre daha güvenilir
olduğunu göstermiştir.
Rutin ultrasonografinin Down sendromlu fetuslarda femur
uzunluğu daha kısa olduğundan gebelik yaşının hesaplamasında bu ölçünün
kullanılması önerilmemektedir.
Tarama testlerinde ölçülen parametrelerden her birinin
normal gebelikteki dağılımı bir çan eğrisi dağılımı gösterir.
Bu parametlerden AFP ve uE3 hem Down hem de Edwards
sendromunda azalır, hCG ise Down sendromunda artarken Edwards sendromunda
azalır. Down sendromunda AFP ve uE3 eğrileri sola doğru, hCG’ de çan eğrisi ise sağa doğru kayar.
Alfa Fetoprotein (AFP): Bir fetal
protein olan AFP başlangıçta yolk sac tarafından daha sonra da fetal karaciğer
tarafından üretilir. Hepatositler tarafından salınan bu madde fetal böbrek
tarafından amniotik sıvıya atılır. AFP plasenta yolu ve amniotik membranlar
aracılığıyla maternal seruma geçer. Maternal serumdaki 15. ile 28. haftaları
arasında her haftada %15 artış gösterir. Down sendromundaki AFP düzeyinin düşük
olması, hepatositler deki düşük sentez ile ilgilidir. 24 çalışmada irdelenen
823 Down sendromu olgusunda 1’ci trimestr ortalama maternal serum AFP düzeyi
0.74 MoM ve ortalama amniotik sıvı AFP
düzeyi de 0.76 MoM olarak saptanmıştır. Düşük maternal serum AFP(MSAFP)
düzeyleri Down sendromlar dışında, trizomi 18,13 ile seks kromozom anomalileri
ve triploidilerde de saptanır. Maternal ağırlığı fazla olan kadınlarda daha
düşük MSAFP düzeyleri saptanır. Ayrıca Afrikalı kadınlar diğerlerine göre %10 oranında
daha yüksek MSAFP düzeylerine sahiptir. Bu sebeple maternal ağırlık, ırk ve
diabet olan kadınlarda MSAFP düzeyleri hesaplanırken düzeltmeye ihtiyaç vardır.
Down sendromu tarama testinde MSAFP için kan 16. ile 20. gebelik haftalarında
alınır. Düzeltilmiş MSAFP MoM olarak bildirilir.
AFP ortalama MoM değeri Down sendromlu gebeliklerde
ortalama olarak 0,75 Mom bulunmuş. Yanlış pozitiflik oranı %5 kabul edilerek
tek bir parametre olarak Down sendromu vakalarının %34’ünü yakalar.
HCG (Human Chorionic Gonadotropin): Glikoproteindir ve 2 subüniteden (ά ve B) oluşmaktadır. Total hCG, AFP’den sonra en sık
kullanılan biyokimyasal göstergedir. Trizomi 21 taramalarında 1.trimestrde
total hCG kullanır iken, free B-hCG ise 1.trimestr biyokimyasal tarama testlerinde
kullanılması önerilmektedir. Maternal serum hCG ( MShCG ) düşeyleri 10 haftada
pik değerlere ulaşır ve ortalama 120000 iu/lt. dir. Daha sonra haftada 20000
iu/lt dolaylarında plato yapar. Down sendromunda MShCG düzeylerinde artış
olduğu bildirilmiştir.
Normal gebeliklerde
MShCG düzeylerinde 2. trimestrde düşüş olduğundan Down sendromundaki
yavaş düşüş trofoblastik maturasyondaki gecikmeyle açıklanmaktadır. 559 Down
sendromu olgusunda ortalama MShCG düzeyi 2.05 MoM olarak bildirilmektedir.
Fetal Down sendromu tarama olarak günümüzde en iyi biyokimyasal göstergenin
MShCG olduğu kabul edilmektedir. Yanlış pozitiflik oranı %5 kabul edilerek Down
sendromluların %49’unu yakalar.
Trizomi 18’de çok düşük MShCG düzeyleri saptanır triploidilerde
de düşük MShCG düzeyleri bildirilmektedir.
UE3(unconjugated estriol): bir steroid hormon estriolun
prekürsörü dehidroepiandesteron sülfat (DHEAS) ve fetal adrenal gland
tarafından üretilir. Bu madde daha sonra fetal karaciğerde hidroksile olduktan
sonra sülfat bileşkesi plasentada ayrılır ve maternal seruma geçer. Maternal
serumda maternal kaynaklı konjuge estriol da olmasına rağmen unkonjuge estriol
sadece fetal kaynaklıdır. 363 Down sendromu olgusunda, normal gebeliklerle
karşılaştırıldığında median MsuE3 ortalama düzeyi 0,73 MoM olarak
bildirilmektedir. Bu düşük MsuE3 düzeyleri fetal adrenal gland ve karaciğerin
gecikmiş matürasyonuyla açıklanmaktadır. MSuE3 16. ile 20. gebelik haftaları
arasında haftada %25 kadar artış gösterir ve 3.trimestrde de artışı devam eder.
MSuE3 düzeylerinin Down sendromunda olduğu gibi trizomi 18 ve triploidilerde de
düşük olarak saptanmaktadır. Yanlış pozitiflik %5 kabul edilerek Down
sendromunun %40’ını yakalar.
Tarama testi sonucunda risk hesaplandıktan sonra belli
bir sınır (cut-off) kullanılarak yüksek risk (tarama pozitif) yada düşük risk
(tarama negatif) olarak gruplanır. Kullanılan sınır değişik tarama
programlarında farklı olmakla birlikte çoğunlukla 1/200 ile 1/300 arasında bir
sayıdır, ve en sıklıkla 1/250 değeri sınır değeri olarak kullanılır. Riski bu
sınır değerinde daha yüksek olan kadınlara tanısal testler (amniosentez, Koryon
villus biyopsisi) önerilir.
Sınır değeri
testin duyarlılığı yanında yalancı pozitiftik değerini de etkiler. Sınır değeri
düşük tutulduğunda (1/300 gibi) testin duyarlılığı, bir diğer değişle
belirleyicilik değeri artar, ancak bu durumunda yüksek risk grubuna düşenlerin
sayısı da artar. Sınır değeri yüksek tutulduğunda ise (1/200 gibi) yüksek risk
grubuna düşenlerin sayısı azalırken testin belirleyicilik değeri de azalır.
Birçok tarama programında taranan gebelerin %5’inin yüksek risk grubuna
girmesiyle sonuçlanacak bir sınır değeri seçilir. Tarama, testinin yüksek risk
olarak belirlediği gebelik oranına yalancı pozitiflik oranı denilir. (Bu tanım
istatistikle genel olarak kullanılan yalancı pozitiflik tanımından farklıdır.).
Yalancı pozitiflik oranının kabul edilir bir düzeyde tutulması önemlidir, çünkü
bu gruba giren gebelere invazif testler önerilecektir ve invazif testler belli
bir oranda düşük riskini arttırırlar. (Amniosentez için yaklaşık %1 kadar)
Yüksek risk
grubuna girip amniosentez yapılan gebelerin Down sendromlu bebek taşıma
riskleri 1/22 ile 1/45 arasındadır. Bir diğer deyişle bir Down sendromlu
bebeğin tanısı için 22-45 amniosentez yapmak gerekmektedir. Tarama
programlarının belirleyicilik oranları genellikle %50’nin üzerindedir. Bu
günlerde artık yüz binlerce gebenin taranmasında kullanılan bu testlerin
etkinliği yaygın olarak denenmiştir. Üçlü test için %48-91, ikili test için
%57-73 belirleyicilik oranları bildirilmiştir. Ancak antenatal takibin ve
tarama programlarının çok iyi işlediği ülkelerde bile bazı gebelerin, gebelik
takiplerine geç gelmeleri, tarama testini reddetmeleri ve hatta amniosentezle
tanı konulduktan sonra bile gebeliğin devamına karar vermeleri gibi nedenlerle
bu programların Down sendromu ile doğan bebeklerin sayısında aynı düzeyde bir
azalma sağlayamadıkları görülmektedir.
Günümüzde anne kanından Down
sendromu tarama testlerinin 1.trimestre kaydırılmasına yönelik çalışmalar ilgi
çekmektedir. Böylece tanı daha erken konulabilecek ve gerekli görüldüğünde gebeliğin sonlandırılması daha erken bir
dönemde mümkün olacaktır. Bu amaçla anne yaşına ek olarak anne kanında serbest
BHCG ve PAPP-A (pregnancy associated plazma protein-A) ölçümlerinin
kombinasyonlarına dayanan testlerin kullanımı umut verici gözükmektedir.
Üçlü Tarama Testi Ne Zaman Yapılmaktadır?
Üçlü tarama testi 16-20 haftalarda ideal olarak 16.,18.
Gebelik haftalarında yapılmaktadır. Bu dönemde her üç parametrenin de normal
popülasyonla riskli grup (Down sendromu için) arasındaki dağılımları maksimum
farklılık göstermekte ve belirleyicilik değerleri en yüksek düzeye
ulaşmaktadır. Aynı durum MSAFP için Nöral tüp defekti riskini belirlerken de
geçerlidir.
Erken amniosentez ve CVS ( Koryon villus örneklemesi)
tekniklerin gelişmesi üçlü tarama testinin ilk trimestre kaydırılmasını gündeme
getirmiştir. Yapılan son çalışmalar Down sendromlu gebelikler de MSAFP (0,78
MoM), MsuE3(0,35MoM) değerlerinin kontrollere oranla ilk trimestrde de düşük
olduğunu göstermiştir. Ayrıca günümüzde PAPP-A
(pregnancy associated Plazma protein) SP-1 ( pregnancy spesifik Protein)
ve serbest BhCG gibi proteinler üzerinde çalışmalar yapılmaktadır.
Unutulmaması gereken en önemli nokta, üçlü tarama
testinin henüz yeni olduğu, deneyim ve optimal laboratuar koşulları
gerektirdiğidir. Bu nedenle 35 yaşın üzerindeki gebelere bundan önce de olduğu
gibi prenatal tanı mutlaka önerilmelidir. Temelde bir tarama testi olan ‘üçlü
test’ hiçbir zaman fetusta Down sendromu olup olmadığını göstermez, sadece
gebenin yaş ve diğer özelliklere göre Down sendromu riskini somutlaştırır.
Test: 35
yaşın altındaki bütün gebelere ve 35 yaşın üzerinde olup anksiyete / infertilite
gibi (A/S yapılamayan gebeler) nedenlerden dolayı, prenatal tanıyı kabul
etmeyen gebelere uygulanmalı, test sonuçları, bu gebelere verilecek olan
genetik danışmanlıkta kullanılmalıdır.
Prenatal tanı amacıyla son yıllarda sık olarak
kullanılmakta olan triple test (üçlü tarama testi) sonuçlarının amniosentez ile
elde edilen karyotipler ile karşılaştırılıp testin effektivitesinin spesivite
sensitivite ile negatif ve pozitif prediktif değerleri yönünden araştırılması
ön görülmüştür.
Ayrıca noninvazif bir tarama programı olan triple test
ile invazif bir yöntem olan amniosentez işleminin komplikasyonları açısından
değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
3.MATERYAL VE METOD
31.2000
01.01.1998 tarihiyle 12.tarihleri arasında hastanemiz Dr. Zekai Tahir Burak
Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genetik bölümünde yapılan
retrospektif ve prospektif, 16.-20. haftalar arasında yapılan amniosentez
sonuçları değerlendirilip riskli grupların sentezi yapıldı. Bu gruplar
içersinde yer alan ve yüksek risk nedeniyle amniosentez yapıla hastalarda
Trizomi 21( Down sendromu) ve Trizomi
18( Edwards sendromu) açısından amniosentez ile elde edilen karyotip sonuçları
karşılaştırılmıştır. Elde edilen sonuçlar istatistiki olarak Triple testinin
sensitivitesi, spesifitesi, pozitif prediktivite, negatif prediktivite
değerleri araştırılmıştır.
Triple
test hamileliğin 16.-20. haftalarında yapılmıştır. Bu teste hastanın adı,
soyadı, doğum tarihi, son adet tarihi, kan örneğinin alındığı tarih, sigara
kullanımı, daha önceki gebeliklerinde Down sendromu, insülin gerektiren,
diyabet hikayesi sorgulanarak, USG (ulturason) ile BPD ölçümü ve Triple test
için kan örneklemesinin yapıldığı tarihdeki gestasyonel yaş
belirlenmiştir.
Triple
test riski yüksek çıkan gruplarda ayrıntılı USG yapılarak anomali taraması
yapılmıştır. Triple test riski yüksek olan gruba amniosentez önerilmiştir.
Amniosentez
(A/S) 16.-20. Gebelik haftasında USG eşliğinde yapılmıştır. Amniosentez (A/S)
ile alınan amniotik mayi Dr. Zekai
Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Genetik laboratuarında
karyotip tayini yapılmıştır. Bu merkezde, amniotik sıvı örneğinden yapılan
hücre kültürü GTG- bantlama yöntemi ile boyanmış, elde edilen metafaz plakları
incelenmiş ve herhangi bir sayısal veya yapısal kromozomal patoloji olup olmadığı belirtilmiştir.
İstatiksel
analiz SPSS for Windows paket programında yapılmıştır değerlendirmelerdeki
Khi-Kare ve Fisher- Exact testi kullanılmıştır. Ayrıca karyotip ile ilişkili
olan etkenler için tarama testi sonuçları verilmiştir.
En küçük anlamlılık sınırı 0.05 olarak kabul edilmiştir.
4.BULGULAR VE SONUÇLAR
|
Tüm grup |
<35 Yaş |
=>35 Yaş |
Olgu Sayısı
|
352
|
213 |
139 |
Yaş Ortalaması |
27,9 |
25,8 |
37,4 |
Gebelik Haftası
|
17,2 |
17,15 |
17,40
|
A/S
Endikasyonu (Risk Grupları) n |
Anomalili Bebek Hikayesi 28
Triple Test Riski 127
İleri Anne Yaşı 68
Triple Test + Yaş 82
Yaş+ Anomalili
Bebek Hikayesi 3
Diğer (Yakın akraba evliliği,
Gebelikte ilaç kulanımı,Tedavi gebeliği vs.) 35
Yaş
Grubu |
Amniosentez |
% |
Trizomi 21 (Down Sendromu) |
<=20 |
13 |
%3,8 |
0 |
21-25 |
25 |
%7,3 |
2 |
26-30 |
83 |
%24,3 |
0 |
31-35 |
87 |
%25,4 |
3 |
36-40 |
113 |
%33,0 |
4 |
>40 |
21 |
%6,1 |
1 |
213 vaka, 35 yaş altı 5 tane Down sendromu karyotip.
139 vaka, 35 yaş üzeri 5 tane Down sendromu karyotip.
Triple Test Risk Oranlarının Trizomi 21
Açısından Amniosentez
|
>1/270 |
<1/270 |
Toplam |
Anomali var |
9 |
1 |
10 |
Anomali yok |
198 |
117 |
315 |
Toplam |
207 |
118 |
325 |
Sensitivite: %59,9
Spesifite: %99,4
(+) Prediktivite: %3.1
(-) Prediktivite: %99,6
|
>=1,75 MoM |
Normal |
Toplam |
Anomali var |
5 |
5 |
10 |
Anomali yok |
107 |
221 |
328 |
Toplam |
112 |
226 |
338 |
Sensitivite: %48,6
Spesifite: %84,2
(+) Prediktivite:%4,6
(-) Prediktivite: %98,4
|
<=0,75 MoM |
Normal |
Toplam |
Anomali var |
6 |
4 |
10 |
Anomali yok |
165 |
161 |
326 |
Toplam |
171 |
165 |
336 |
Sensitivite: %42,2
Spesifite: %96,0
(+) Prediktivite: %4,0
(-) Prediktivite: %97,0
|
<=0,75 MoM |
Normal |
Toplam |
Anomali var |
5 |
5 |
10 |
Anomali yok |
166 |
167 |
333 |
Toplam |
171 |
172 |
343 |
Sensitivite: %38,6
Spesifite: %88,0
(+) Prediktivite: %2,9
(-) Prediktivite: %96,8
|
USG (Ulturason) |
Trizomi 21 |
Normal |
Anomali var |
1 5 |
4 |
11 |
Anomali yok |
336 |
6 |
330 |
Toplam |
351 |
10 |
341 |
Sensitivite: %60
Spesifite: %90,8
(+) Prediktivite: %24
(-) Prediktivite: %84
Trizomi
18 (Edwards Synd)
Yaş Grubu |
Amniosentez |
% |
Trizomi 18 (Edward Synd) |
<=20 |
13 |
%3,8 |
0 |
21-25 |
25 |
%7,3 |
0 |
26-30 |
83 |
%24,3 |
2 |
31-35 |
87 |
%25,4 |
0 |
36-40 |
113 |
%33,0 |
0 |
>40 |
21 |
%6,1 |
0 |
|
Triple Test Riski |
Normal |
Toplam |
Anomali var |
2 |
0 |
2 |
Anomali yok |
116 |
207 |
323 |
Toplam |
118 |
207 |
325 |
Sensitivite:%28,0
Spesifite:%100
(+)Prediktivite%2,4
(-)Prediktivite%100
|
<=0,55 MoM |
Normal |
Toplam |
Anomali var |
2 |
0 |
2 |
Anomali yok |
85 |
251 |
336 |
Toplam |
87 |
251 |
338 |
Sensitivite: %30,5
Spesifite: %100
(+) Prediktivite: %6
(-) Prediktivite: %100
|
<=0,60 MoM |
Normal |
Toplam |
Anomali var |
2 |
0 |
2 |
Anomali yok |
169 |
165 |
334 |
Toplam |
171 |
165 |
336 |
P>0,05 istatiksel
anlamı yok
|
<=0,75 MoM |
Normal |
Toplam |
Anomali var |
2 |
0 |
2 |
Anomali yok |
169 |
172 |
341 |
Toplam |
171 |
172 |
343 |
P>0,05 istatiksel
anlamı yok
|
USG (Ulturason) |
Trizomi 18 |
Normal |
Anomali var |
15 |
2 |
13 |
Anomali yok |
336 |
0 |
336 |
Toplam |
351 |
2 |
349 |
Sensitivite: %46,8
Spesifite: %100
(+) Prediktivite: %17
(-) Prediktivite: %100
352
Amniosentez (A/S) yapılan gebelik prognozları takip edilmiş elde edilen
sonuçlar aşağıdaki gibidir.
352
olgudan 12 adet anomali tespit edilen olgudan Down sendromlu 10 olgunun 7’si hastanemizde
elektif olarak sonlandırılmış, 2’si spontan düşükle sonlanmış, 1’i elektif
terminasyonu reddederek gebeliğin 37. haftasında Down sendromlu bebek dünyaya
getirmiştir (bu bebek postpartum 1. yılında kardiyak anomali nedeni ile ex
olmuştur).
3 yıl
boyunca yapılan amniosentez (A/S) işlemine bağlı 11 adet komplikasyon meydana
gelmiştir. 1998’de 4 adet koryoamnionit nedeniyle, 1999’da 5 adet
koryoamnionit, 2000 yılında 1 adet vaginal kanama, 1 adet de koryoamnionit
nedeniyle toplam 11 tane fetal kayıp meydana gelmiştir(%3.125) .
Geri
kalan 328 vakanın 158’i termde vaginal doğum, 87’si sezeryan (C/S) ile doğum,
18’i preterm eylem ve doğum, 3’ü IUEx doğumla sonuçlanmıştır.
Amniosentez
yapılan 62 hastaya ise çeşitli nedenlerle ulaşılamadığından gebelik prognozları
hakkında bilgi alınamamıştır.
5.TARTIŞMA
Tarama
testleri, spesifik bir anomali için yüksek risk taşıyan küçük bir grup olgunun
büyük bir populasyondaki sıklığını ortaya çıkarmak amacıyla kullanılan yöntemlerdir.
Bunu takip eden tanısal testlerin tarama testine pozitif sonuç saptanan
olgulara uygulanması önerilmektedir. Tarama testleri basit, riski düşük olmalı,
yüksek oranda bilgi vermeli ve pahalı olmamalıdır. Prenatal dönemde tarama
testlerinin amacı nöral tüp defektleri ve genetik anomalilerin ekarte edilmesi
veya anomali saptanan durumlarda ailenin isteği varsa zamanında gebeliğin
sonlandırılmasıdır.(1,2,3)
Trizomi 21 (
Down Sendromu) kromozomal anomaliler arasında en sık saptanandır ve 750 ile 800
doğumda bir görülür. Mental retardasyonla birlikte %40’ında kardiyak anomali ve
%20-30’unda gastrointestinal defektler ve diğer anomaliler saptanır. Down
sendromu olgularının %50’sinde ortalama yaşama süresi 58 yıldır. Tüm yaşayan
Trizomi 21 olgularında Alzheimer hastalığı ile beraber olan nöropatolojik
bulgular saptanır. Down sendromu olgularının %95’i maternal kaynaklıdır ve
Trizomi 21’dir. Bu olguların da %77’sinde meiosis 1 devresinde bozukluk
mevcuttur. Down sendromu olgularının %5’ten az bölümü ise yeniden oluşan
translokasyonlar sonucudur.(1,2)
İleri
maternal yaş ile birlikteliği sürekli vurgulanmasına rağmen, Down Sendromu
vakalarının %80’i 35 yaşın altındaki kadınlarda saptanır. Son yıllara kadar ikinci
trimestrde yapılan genetik amniosentez 35 yaş ve üstündeki kadınlarda
uygulanırken, bu yaklaşım Trizomi 21 vakalarının sadece %20-30’unda saptar ve
yanlış-pozitiflik oranı yaklaşık %5-7 civarındadır. Genetik amniosentezde
normalde gebelik kayıp oranı ortalama 270’de 1 dir. İleri maternal yaş genetik
amniosentez endikasyonu olarak kabul edildiğinde bir trizomi 21 vakasının
saptanabilmesi için yaklaşık 140 genetik amniosentez gerekmektedir. Sonuç
olarak iki Trizomi 21 vakasının saptanabilmesi için bir adet normal gebelik
kaybını göze almak gerekmektedir.(4,5,6)
1980’lerde
ileri sürülen maternal serum biyokimyasal tarama testlerinin amacı 35 yaşın
altındaki kadınlarda bu anomalinin saptama oranını arttırmaktadır. Maternal yaş
ve biyokimyasal göstergelerin (AFP, uE3
ve hCG) beraber değerlendirilmesiyle meydana gelen tarama testleri ile Trizomi 21 vakalarını yaklaşık %60-65
oranında saptama oranı bildirilmektedir. Gebe kadınların %5-10’unda genetik
amniosentez yapılmasına rağmen, halen Trizomi 21 olgularının %30-35’i
saptanamamaktadır. Bunun da başlıca nedeni riskli gruptaki her gebeye genetik
amniosentez uygulanamamasıdır. Biyokimyasal tarama testleri ile maternal yaş
kombine edilerek kullanılan tarama testinde bir adet Trizomi 21 olgusunun saptanabilmesi için ortalama 60-80 adet
genetik amniosentez yapılması gerekmektedir. Bunun sonucunda da 3-4 adet
Trizomi 21 olgusunun saptanabilmesi için
1 normal fetusu kaybetme olasılığı bulunmaktadır. Ülkemizi göz önüne aldığımızda
maternal serumda yapılan üçlü tarama testi ucuz, kolay uygulanabilir bir yöntem
olduğundan prenatal tanıda önemli bir yeri mevcuttur.(9,10,12)
Mater yaş
kromozomal anomalilerde ileri sürülen ilk risk değerlendirme yöntemidir. 20’nci
yüz yılın başlarında ileri maternal yaş ile aneuploidi arasında bağlantılar
tarif edilmiştir ve 1970 ile 1980’lerde birçok araştırmacı maternal yaş ile
eksponential artış gösteren hesaplamalar yapmışlardır. Buna göre 35 yaş ve
üzerinde olan kadınlarda Trizomi 21 riski 1/ 270 ve herhangi bir kromozomal anomali
riski 1/50’dir. Bunun anlamı 49-50 fetus gereksiz invazif işlemlere maruz
kalmasıdır. İlaveten 35 yaşın altındaki kadınlarda bu test ‘negatif’ iken
Trizomi 21 olgularının % 65-75’i saptanamamaktadır. Bununla birlikte maternal
yaş tek başına test olarak aslında önemli bir yöntemdir.Çünkü ucuz ve
evrenseldir. İnter ve intraobserver fark bulunmamaktadır, nonivasiv bir
yöntemdir ve gebe kadınlar tarafından kolaylıkla kabul edilmektedir.(10,11)
Günümüzde
Trizomi 21 riskini hesaplayan yöntemler arasında en sık kullanılan Gaussian
olasılık metodudur. Bu yöntemde
matematiksel iki olasılığın kombinasyonundan yararlanılmaktadır.
Bunlardan birincisinin kadının yaşının belirlediği genel risk. İkincisi ise
serum sonuçlarından elde edilen olasılık oranıdır ( likelihoot ratio). Maternal
serumda bakılan hormon sayısına göre ikili (AFP, hCG) veya üçlü (AFP,hCG,uE3)
tarama testi kullanılabilir.(3,7,11,17,18,19)
Prenatal
tanı ve tarama testleri gebeliğin ne kadar erken döneminde yapılırsa toplum ve
aile sağlığı açısından da o kadar iyi olmaktadır. Kromozomal anomali saptanan
gebelerin erken dönemde terminasyonu hem aileler hem de hekimler için daha
kolay olmaktadır. Bu sebeplerden Triple test ikinci trimestrde yaygın bir
tarama testi olarak kullanım alanı bulurken aynı zamanda birinci trimestrde fetal ultrasonografinin
kullanılması alanında yoğun çalışmalar başlatılmıştır. Çünkü triple test ikinci
trimester tarama testiydi ve test pozitif olgularda amniosentezle karyotip
tayini içinde yaklaşık 2-4 haftalık bir zamana ihtiyaç duymaktaydı. Sonuçta
Down sendromu tanısı konması gecikmekte, gebelik haftası büyümekte, bunlarda
anneye ve hekime terminasyonun gerçekleştirilmesinde geç kalınmasına sebep
olmaktadır. Bu yüzden 1. trimester yada erken gebelik evresinde Down sendromu taraması için noninvazif
testlere ihtiyaç duyulmaktadır.(20,21)
Aitken
ve arkadaşları 6. ve 14. gebelik haftalarında Down sendromu 16 fetusta MSAFP ve
MSUE3 seviyelerinin anlamlı olarak
düştüğünü ve serbest B-hCG’nin anlamlı olarak artığını gözlemlemişlerdir bu
markerler ayrıca 5 tane Trizomi 18’de de düşük bulunmuştur. Bu durum doğum sonu
gözlemle de doğrulanmıştır. Ayrıca pregnancy associated protein A’nın azalması
Down sendromu riskini arttırdığı gözlemlenmektedir. PAPP-A ve Free B- hCG’nin ilk tremeterde Down sendromunu
saptama yüzdesinin %66 olduğu yayınlanmıştır. Bunlara ilave olarak serum
hiperglikozile hCG’de ve idrar hiperglikozile hCG’de ayrıca Down sendromlu
bebeklerin tanınmasında önümüzdeki yıllarda
bu iki yeni markerin kullanılması beklenmektedir.(25,26)
Materyal Yaş ve: %5
Yalancı Pozitiflikle Saptama hızı(%) |
Dimerik İnhibin-A
32 |
AFP 34 |
Unkonjuge E3 40 |
Free
B-hCG 46 |
Total hCG 49 |
PAPP-A
52 |
Serum Hiperglikozile hCG
60 |
Free B-hCG+PAPP-A 66 |
İdrar Hiperglikozile
hCG 79
|
Free B-hCG+PAPP-A+ Nuchal Traslucency 85 |
Sadece
biyokimyasal testlerin kullanıldığı Trizomi 21 taraması daha iyi
maliyet-kazanç ilişkisi sunmaktadır.
Cost efectivite Palomaki ve arkadaşları yakalanan her intrauterin canlı Trizomi
21 vakası için maliyetin 113000$ olacağını tespit etmişlerdir. Waitzman ve
arkadaşları Kaliforniya’da bir Trizomi 21’li bireyin tüm hayatı boyunca bütün
medikal bakım masraflarının, gelişimsel hizmetlerin ve özel eğitim
hizmetlerinin ortalama maliyetinin 410000$ olduğunu tespit etmişlerdir. Böylece
eğer Trizomi 21’den etkilenmiş fetuslu
çiftlerin %25-50’si gebeliği sonlandırmaya karar verirse taramanın
maliyet-kazanç ilişkisine ulaşılır. Yani testin maliyeti sonuçta elde edilen
kazançtan daha düşük duruma gelir yani tarama testi daha karlı duruma gelir.
İlave olarak serum taramasının aynı zamanda nöral tüp defectli fetusluları
da tespit edeceğinden artı maliyet
pozitif maliyet getirecektir. Ayrıca İngiltere’de yapılan başka bir
araştırmada Shockley ve arkadaşları
üçlü testi kullanarak her önlenen Down sendromlu doğum için masrafın 29618
paund olduğunu, tüm yaşam masraflarının ise 79500 paund olduğunu böylece vaka başına 49882 paundluk ek kazanç
olduğunu hesaplamıştır. (11,24,25)
Gerçek
yapısal anomalilerin yanında ulturasonagrafik olarak Trizomi 21 açısında bilgi
veren bazı bulgularda prenatal tanıda önemli bir yer tutar bunlarda en önemlisi
ilk trimestr ve erken midterimestrde kullanılan fetal ense kalınlığıdır (nuchal
thickness = NT) 10-14 gebelik haftalarında artış fetal NT, trizomi 21, 18, 13,
Turner sendromu ve triploidilerde fenotipik bir özelliktir. NT ölçümü
transvaginal ulturasonagrafi ile CRL’nin 40-80 mm olduğu durumlarda sagittal kesitte en uygun şekilde
yapılabilir. Maternal yaş nedeniyle ilk trimesterde karyotipleme yapılan 827
kadında NT ölçülmüş, NT>2,5mm saptanan olgularda Trizomi 21 saptama oranı
%77 ve yanlış pozitiflik %4,1 olarak bildirilmektedir. 1273 olguyu içeren
genişletilmiş bir çalışmada, Down sendromu olgularının %84’de nuchal kalınlık
>2,5mm olduğu saptanırken, normal kromozom yapısındaki olguların ancak
%4,5’unda nuchal kalınlık >2,5mm bulunmuştur. 1972 düşük risk taşıyan tekiz gebeliklerde yapılan bir çalışmada
nuchal kalınlık >2,5mm oranı %1,3 ve kromozomal anomalilerin %73’ünü teşkil
ettiği bildirilmiştir.(26,27,29)
NT ve
Fetal Kalp Hızı (FHR):10 ile 14 gebelik haftalar arasında 6961 gebe ile yapılan
çalışmada NT ve maternal yaşa ilaveten FHR kombine edildiğinde Trizomi 21 taramasında sensitivitenin
%80’den %85 yükseldiği bildirilmektedir. NT ve Maternal Serum Biyokimyası: Free
b-hCG’nin NT ve maternal serum
biyokimyası ile kombine edildiğinde trizomi 21 için sensitivitenin
%80’den %85’e yükseldiği bildirilmektedir. NT her obstetrisyenin kolaylıkla
uygulayabileceği bir yöntemdir, ancak kesin karyotipleme endikasyonu olup
olmadığı tartışmalıdır. NT’nin normalin üzerinde olduğu durumlarda, fetusun
üçlü test ve diğer ultrasonografi belirteçleri ile değerlendirildikten sonra
karyotipleme endikasyonu teşkil ettiği bilinmesi gereklidir.(31,32)
Biyokimyasal
ve ultrasonografik markerlere ek olarak ufukta heyecan verici yeni olasılıklar
vardır. Uzun zamandan beri çekirdekli fetal hücrelerin anne karnında bulunduğu
bilinmektedir ve birçok yeni proje ile bunlar izole edilmeye çalışılmaktadır.
Bu gibi çabaların amacı prenatal tanıya alternatif bir non-invazif alternatif
sağlamaktadır. Bazı gruplar flurosan in situ hibridizasyon (FISH) ile fetal
anoploidiyi diagneze edebilecek yeterli sayıda hücre izole etmeyi başarmış
görünmektedirler. Prenatal tanı için olmazsa, maternal kandan fetal hücrelerin
izolasyonunun gelecekte tarama amaçları için etkili bir prosedür olabileceği
öne sürülmüştür. Şu anda bu teknikler rutin kullanım için çok fazla iş yüklüdür
ve hücre ekstreleri otomasyon olabilmesi için çok saf halde değildir. Maternal
kandaki fetal hücre oranının yaklaşık olarak 1/10000000 olduğu bugün için
tahmin edilmektedir. Fakat ileri identifikasyon ve ayırma metodları ile
bunların çok daha fazla olduğu bulunabilir. Belirli bir gestasyon yaşında anne
kanından elde edilebilecek fetal hücre sayısı hakkında daha fazlası bilinene
kadar, maternal kandan fetal hücre izolasyonunun iyi bir tarama testinin
ihtiyaçlarını prediktif değer, göreceli basitlik ve maliyet sonuç yönünden
karşılayıp, karşılamayacağını bilmek mümkün değildir.(43,44,45)
Şu
beklenmelidir ki tıbbın bu alanı ileriki yıllarda dramatik değişimleri ve
gelişmeleri görmeye devam edecektir.
Down
sendromu en sık saptanan kromozomal anomali olması yanında yaşamla bağdaşan anomali
olmasıyla da önem taşır. Mental retardasyonla beraber kardiyak ve
gastrointestinal anomalilerin beraberinde olması nedeniyle birçok Down
sendromlu postpartum önemli operasyonlar gerektirir. Operasyon tekniklerinin
ilerlemesi ile, doğan bu anomalili çocukların normale yakın yaşam olanağı
tanımaktadır. Tabii ki bu durum aile ve topluma önemli bir yük getirmektedir.
Maternal yaş nedeniyle yapılan amniosentez ve karyotip tayini ile ancak
olguların %30-35’inin ortaya çıkartabilmektedir. Down sendromların büyük
bölümünün saptandığı 35 yaşın altındaki gebeliklerde kullanılmak üzere ileri
sürülen yöntemlerin tek başına Trizomi 21 saptanmasında etkinlikleri kısıtlıdır
ve yüksek yanlış pozitiflik nedeniyle %5’den fazla gebeye gereksiz amniosentez
yapılmasına neden olmaktadır. Birkaç yöntemin kombine edilmesiyle ümit verici
sonuçlar bildirilmesine rağmen, sadece maternal serum ve yaş kombinasyonu ile
kullanılan tarama testi rutin kullanıma girmiştir. Kliniğimizde düşük risk
taşıyan gebelere ve serum test pozitif veya ileri maternal yaş nedeniyle yüksek
risk taşıyan gebeliklere rutin olarak ikinci trimesterde tüm genetik
göstergeleri içeren genetik ultrasonografi uygulamaktayız. Bu yöntem için
bildirilen %82 sensitivite, %91
göstermektedir. Serum test negatif olup da ultrasonografik genetik gösterge
saptanan olgulara da amniosentez önermekteyiz.
Down
sendromunun noninvazif prenatal tanısında kullanılan mükemmel bir test
olmamasına rağmen ilk trimestr ve erken ikinci trimestrde NT ölçümü, ikinci trimestrde
ise maternal serum belirteçlerinin ve genetik ultrasonografinin tarama testi
olarak beraber kullanılması gereksiz amniosentezlerinde önemli oranda
azaltacağı ortadadır.
Testin en büyük dezavantajı neticenin pozitif olduğu hallerde hastayı,
aileyi ve hatta takip eden kadın doğum hekimini gereksiz telaşa ve paniğe sevk
etmesidir. Bu nedenle sonuçların yorumlanması ve bir sonraki basamak konusunda
obstetrisyenlerin hazırlıklı olmaları gerekmektedir. Down sendromu tarama
testinin bugün en büyük avantajı ise rutin kullanıldığı taktirde genç annelerde
Down sendromlu çocukların tespiti ve 35 yaşın üzerindeki tüm gebelere teklif
edilmesi gereken invazif prenatal tanı yöntemlerinden obstetrisyene kaçınma
olanağı vermesidir. Ancak yinede 35 yaşın üstündeki bütün gebelere tarama
testleri negatifte olsa invazif karyotipleme yöntemleri önerilmelidir. hastanın
girişimsel yöntemleri kabul etmemesi halinde ‘Karyotipleme red-i rıza formu’
imzalattırılması gerekir. Bu form ileride gözden kaçan ve tespit edilemeyen
anomalili bebeğin doğması halinde ailenin talep edeceği maddi ve manevi
tazminat isteklerinden takip eden kadın doğum hekimini kurtaracaktır.
Özet
olarak Trizomi 21 taraması uzun yıllardır ortadadır ve hastalara
uygulanmaktadır. İlk olarak Down sendromu taraması tek başına anne yaşına
dayanmaktaydı, fakat bu göreceli olarak etkisizdi çünkü sadece vakaların küçük
bir oranı çıkarılmakta, oysa yüksek amniosentez oranı devam etmekteydi
Son
zamanlarda maternal serum veya ultrasonografik markırlara dayanan testler
ortaya çıkmış ve trizomi 21’li fetus yakalama önemli derecede ilerleme
kaydetmiştir. %5’lik yalancı pozitiflik oranı ile %60’dan fazla vakanın triple
test ile yakalanması şimdi kabul edilebilir bir norm olup tek başına maternal
yaş ile karşılaştırıldığında daha iyi bir maliyet-kazanç ilişkisine imkan
vermektedir. Şu sıralarda tarama için kullanılan metodlar halan
geliştirilmektedir; test etmek için en iyi zaman henüz kararlaştırılamamıştır.
( 1. yada 2. trimester) En iyi tarama şekli henüz kararlaştırılamamıştır (serum
yada Ulturason yada her ikisi birden). Serum taramasında kullanılacak en iyi
parametre henüz kararlaştırılamamıştır (örneğin total hCG’ye karşı serbest
BhCG) ve en iyi parametre sayısı da henüz kararlaştırılamamıştır (1,2,3 yada
daha fazla) . Gelecekte diğer trizomiler de, örneğin trizomi 18, trizomi 21 ile
aynı tarama parametrelerin kullanılmasıyla test edilebilecek olabilir. Ek
olarak teknik yönden araştırma taramanın etik ve psikolojik yönlerine de
odaklanmalıdır. Gebe kadınlarda herhangi bir tarama testi yada diagnostik teste
tabii olup olmayacakları hakkında danışmanlığı da özel bir dikkat verilmesi
gerekir.
Biyokimyasal
ve sonografik markırlara ek olarak gelecekte birkaç yeni olasılık vardır. Uzun zamandan
beri çekirdekli fetal hücrelerin anne kanında bulunduğu bilinmektedir ve bir
çok yeni projeyle bunlar izole edilmeye çalışılmaktadır. Bu gibi çabaların
amacı prenatal tanıya alternatif bir noninvazif yöntem sağlamaktır. Bazı
gruplar hibridizasyon (FISH) tekniği ile fetal anoployidi diagnoze edebilecek
yeterli sayıda hücre izole etmeyi başarmış görünmektedirler. Prenatal tanı için
olmaz ise, maternal kandan fetal hücrelerin izolasyonunun gelecekte tarama
amacı için etkili bir prosedür olabileceği öne sürülmüştür şu anda bu teknikler
rutin kullanım için çok fazla iş yüküdür ve hücre ekstreleri otomasyon
olabilmesi için çok saf halde değildir. Maternal kanda fetal hücre oranının
yaklaşık 1/1000000 olduğu tahmin edilmektedir fakat ileri identifikasyon ve
ayırma metotları ile bunların çok daha fazla olduğu görüle bilir. Belirli bir
genstasyon yaşında anne kanından elde edilebilecek fetal hücre sayısı hakkında
daha fazlası bilinene kadar, maternal kanda fetal hücre izolasyonunun iyi bir
tarama testinin ihtiyaçlarını prediktif değer, göreceli basitlik ve
maliyet-kazanç yönünden karşılayıp karşılayamayacağı bilmek mümkün değildir.
Şu
bilinmelidir ki tıbbın bu alanın da ki dramatik değişmeler ve gelişmeler ileriki yıllarda görülmeye devam
edilecektir
8.KAYNAKLAR
1. 1.
Ocak V, Mutlu H, Gezer A,
Klinik Pratikte Down Sendromu ve Yorumları
Türk Jinekoloji Derneği Uzmanlık Sonrası Eğitim Dergisi (2000) 2;3,43-47
2. 2.
Saraçoğlu F, Fetal Tanı ve
Tedavi Güneş Kitapevi Ltd. Şti, Ankara 1998
3. 3.
Beksaç MS. Perinatal morbidite
ve mortalitenin azaltılmasında değişik fetal monitörizasyon tekniklerinin
kullanılması ve bilgisayar uygulaması. DPT-Teknolojik Araştırma, 90K120540,
Ankara, 1993.
4. 4.
Çakmak F N, Pata Ö, Haberal A,
Ilgın H, Kapuağası A, Kandemir Ö, Tokalı E, Aliefendioğlu D, Aycan Z, Dölen İ,
Ergül P, Bilgin T Üçlü Tarama Testi ile Nöral Tüp Defekti ve Down Sendromu
Riskinin Değerlendirilmesi Biyokimya Dergisi 14;1,18-25
5. 5.
Nicolaides KH, Snijders RJM.
Cordocentesis. In: Evans MI(ed). Reproductive Risks and Prenatal diagnosis.
Norwalk, Connecticut; Appleton & Lange,201,1992.
6. 6.
Cytogenetic analysis in
prenatal diagnosis, In Fetal Medicine (special Issue). Wet J Med;
159:360-5,1993.
7. 7.
Merkatz IR, Nitowsky HM, Macri
JN, Johnson WE. An association between low maternal serum alpha- fetoprotein
and fetal chromosomal abnormalities. AM J Obstet Gynecol, 148: 886, 1984.
8. 8.
Cuckle Hs, Wald NJ, Thompson
SG. Estimating a woman’s risk of having a pregnancy associated with Down’s
syndrome using her age and serum alpha-fetoprotein level. Br J Obstet Gynaecol,
94:387,1987.
9. 9.
Cuckle HS, Wald NJ, Lindenbaum
RH. Maternal serum alpha-fetoprotein measurement: a screening test for Down’s
sendrome. Lancet, 1:926,1984.
10.Canick
JA, Knight GJ, Palomaki GE, Haddow JE, Cuckle Hs, Wald NJ. Low second trimester
maternal serum unconjugated oestriol in pregnancies with Down’s sendrome. Br J
Obstet Gynaecol, 95: 330-333, 1988.
11.Bogart
MH, Pandian Mr, Jones OW, Abnormal maternal serum chorionic gonadotrophin
levels in pregnancies with fetal chromosome abnormalities. Prenatal Diagnosis,
7: 623,1987
12.Wald
NJ, Cuckle Hs, Densen JW. Maternal serum screening for Down’s syndrome in early
pregnancy. BM J, 297: 883-887, 1988.
13.
Wald NJ, Kennard A, Densem JW, Cuckle Hs, Chard T, Butler L. Antenatal maternal
serum screening for Down’s syndrome: results of a demonstration project. BMJ,
305: 391-394,1992.
14.Marcri
JN, Kasturi RV, Krantz DA. Maternal serum
Down syndrome screening: Unconjugated estriol is not useful. AM J Obstet
Gynecol, 162: 672-673,1990.
15.Spencer K, Carpenter P.
Prospective study of prenatal screening for
Down’s syndrome with free beta human chorionic gonadotrophin.
BMJ, 307:764-769, 1993.
16.Cuckle
Hs, Wald NJ. The effect of estimating gestational age by ultrasound
cephalometry on the sensitivity of alpha-fetoprotein screening for Down’s
syndrome. Br J Obstet Gynaecol, 94: 274-276, 1987.
17.Wald
NJ, Cuckle Hs, ensem JW, Kennard A, Smith D. Maternal serum screening for Down’s syndrome: the effect of routine
ultrasound scan determination of gestational age and adjustment for maternal
weight. Br J Obstet Gynaecol, 99:144-149, 1992.
18.Cuckle
Hs, Wald NJ, Quinn J, Royston P Butler L. Ultrasound fetal femur length
measurement in the screening for Down’s
syndrome. Br J Obstet Gynaecol, 96: 1373-1378, 1989.
19.Cuckle
Hs, Wald NJ, Boreham J, Stirrat GM, Turnbull AC. Maternal serum
alpha-fetoprotein and diabetes mellitus. Br J Obstet Gynaecol, 86: 101-105,
1979.
20.Cuckle
Hs, Wald NJ, Densem JW, Store RB. Maternal serum unconjugated oestriol and
human chorionic gonadotrophin levels in pregnancies with insulin-dependent
diabetes: implications for screening for
Down’s syndrome. Br J Obstet Gynaecol, 99:51-53.1992
21.The
Royal College of Obstetricians and Gynaecologists. Report of the RCOG Working
Party on Biochemical Markers and the Detection of Down’s syndrome. London: RCOG
Press, 1993.
22.Sarıdoğan
E, Djahanbakhch O, Naftalin AA. Screening for Down’s syndrome: experience in an
inner city healty district. Br J Obstet Gynaecol, 103: 1205-1211, 1996.
23.Brambati
B, Macri JN, Tului L, Hallahan TW, Krantz DA, Alberti E. First- trimester fetal
aneuploidy screening: maternal serum PAPP-A and free b-hCG. In: Grudzinskas JG,
Ward RHT, eds. Screening for Down’s syndrome in the First Trimester. London:
RCOG Press, 135-147,1997.
24.Benacerraf
BR, Barss VA, Laboda LA. A sonografic sign for the detection in the second
trimester of the fetus with Down’s syndrome. Obstet Gynecol, 151: 1078-1079,
1985.
25.Pandya
PP, Santiago C, Snijders RJ, Nicolaides KH. First trimester fetal nuchal
translucency Curr Opin Obstet Gynecol, 7: 95-102, 1995.
26.Nicolaides
KH, Azar G, Byrne D, Mansur C, Marks K. Fetal nurchal transulcency: ulturasond
screening for chromosomal defects in first trimester of pregnancy. BMJ, 304:
867-869,1992.
27.
Snijders RJ, Nicolaides KH. Ulturasond
Makers for Fetal Chromosomal Defects. New York: The Parthenon Publishing Group,
1996.
28.
Nicolaides KH, Snijders RJ, Noble PL, Brizot M, Sebire NJ. First trimester
ulturasond screening for chromosomal defects, İn: Grudzinskas JG, Ward RHT,
eds. Screening for down’s syndrome in the First trimester. London:RCOG Press,
197-212, 1997.
29.Royal
College of Obstetricians and Gynaecologists. Ultrasound Screening for Fetal
Abnormalities. Report of the RCOG Working Party. London:RCOG Press,1997.
30.Nicolaides
KH, Snijders RJM, Gosden CM, Berry C, Campbell S. Ultrasonographically detectable
markers of fetal chromosomal abnormalities. Lancet, 340: 704-707, 1992.
31.Hill
LM. The sonographic detection of trisomies 13,18, and 21. Clin Obstet Gynecol,
39: 831-850, 1996.
32.Nicolaides
KH, Shawwa L, Brizot M, Snijders R. Ultrasonographically detectable markers of
fetalc hromosomal defects. Ultrasound Obstet Gynecol, 3: 56-69,1993.
33.Benacerraf
BR, Gelman R, Frigoletto FD. Sonographic identification of second trimester
fetuses with Down’s syndrome. N Engl J Med, 317: 1371-1376, 1987.
34.Nicolaides
KH,Azar G, Snijders RJM,Gosten CM. Fetal nuchal oedemea: associated
malformations and chromosomal defects. Fetal Diagn Ther, 7:123,131,1992
35.Wald
JN, Kennard A, Hackshow AK. First trimester serum screening for Down’s sydrome.
Prenatal Diagnosis. Vol 15: 1227-1240,1995.
36.Biagiotti
R, Cariati E, Brizzi L, Cappelli G, D’Agata A. Maternal serum Screening for
trisomy 18 in the first-trimester of pregnancy. Prenatal Diagnosus. Vol 18:
907-913, 1998.
37.Casals
E, Aibar C, Martinez JM, Borell A, Soler A, Ojuel J, Ballesta AM, Fortung A.
First-trimester biochemical markers for Down Syndrome. Prenatal Diagnosis. Vol
19: 8-11, 1999.
38.Cheng
EY, Luthy DA, Zebelman AM, et al. Aprospective evaluation of a second trimester
screening test for fetal Down syndrome using maternal serum AFP, hCG,UE3.
Obstet Gynecol. 81 (1): 72-76, 1993.
39.Haddow
JE, Palomaki GE, Knight GJ. Prenatal screening for Down syndrome with use of
maternal serum markers. N.Engl J Med. 327:588,1992.
40.Wald
NJ, Kennard A, Densen JW, et al. Annenatal maternal serum screening for Down’s
syndrome: results of a demonstration project. Br Med J. 305:391-4, 1992.
41.Phillips
OP, Elias S, Shulman LP, et al. Maternal serum screening for fetal Down
syndrome in woman less than 35 years of age using AFP, hCG, UE3: a prospective
2 year study. Obstet. Gynecol. 80:353-8, 1992.
43.Burton
BK, Prins PS, Verp Ms. A prospective trial of prenatal screening for Down
syndrome by means of maternal serum AFP,hCG, ue3. AM J Obstet Gynecol. 169:
526-530, 1993.
44.Wald
NJ, Kennard A.Prenatal biochemical screening for Down’s syndrome and nerual
tube defects. Curr Opin Obstet. Gynecol. 4: 302-307, 1992.
45.Schanfel Dimaio.
Maternal screening for fetal Down Syndrome New England J. Med. 317;342-346,
1987.
Dr.Sami ERBAY’ ın İzni olmadan
hiçbir şekilde alıntı yapılamaz ve çoğaltılamaz
Ana sayfaya dönmek için www.geocities.com/sinandoganturk/kadindogum1.html
Dr.Sinan Doğantürk
01/06/2001
Ankara
Ψ