Bruno TAUT


1880, Konisbeg - 1938, İstanbul.

Alman asıllı mimar ve kent plancısı. Taunt gelenek ile modern arasında bir mimar olarak değerlendirilebilir, teknik ve tipolojik açıdan camii mimarisinin etkisinde kaldığı ve merkezi kubbeli yapı tipini temsil eden "Dostluk evi" projesine 1914 yılında hazırladığı "Cam ev" projesi ile bir tezat oluşturur. Yapılarında renk kullanımı üzerinde duran çağdaş bir mimardır. Bütüncül yaklaşımına toplumsal gereksinmelere yönelik bir içerik katabilmesi onu 20. yy'ın önde gelen mimarlarından biri yapmıştır.


Projeleri:

Sergi Pvyonu, Berlin, 1910   Kira ve Ticaret Yapıları, Neuköln, Berlin 1910-11
Sergi Pavyonu, Leipzig, 1913   Falkenberg Yerleşkesi, Magdeburg, 1913-14
Cam Ev, köln, 1914   Dostluk Evi Projesi, Türkiye, 1916
Gehaf kollektif Blokları, Berlin   Hufeisen Yerleşkesi, Britz, Berlin, 1925-30
Dil Tarih Coğrafya Fakültesi, Ankara, 1936-38   Atatürk Lisesi, Ankara, 1937-38
Bruno Taut evi, Ortaköy, İstanbul, 1937-38   Cumhuriyet Kız enstitüsü, İzmir, 1938
Atatürk'ün naaşı için katafalk, Ankara, 1938   Trabzon Lisesi, Trabzon, 1938

Kitapları:

Die Stadkrone (Kent Tacı)
Die Frau Ais Schoptein, Leipzig, 1924
Die Neve Baukunst in Europa und America, Studgart, 1929
Siedlungs Memorian (Yerleşmeler Hatıratı), Japonya, 1936
Architecturiehre (Mimari Bilgisi)

DOĞALLIK VE ÖZGÜRLÜK - BRUNO TAUT'UN TÜRKİYE'DEKİ YAPILARI

Manfred Spiedel

Prof.Dr. Aachen Üniversitesi

Bruno Taut Türkiye'ye gelişinden bir buçuk yıl sonra 5.6.1938 tarihinde Ankara'da Opera çalışmalarına katılmasını istediği "Magdeburg'lu arkadaşı mimar Carl Krayl'a gönderdiği bir mektubunda : "Evet: Güzel görevler ve size derinden nefes aldırabilecek özgürlük" diye söz eder. Taut iki ay sonra tekrar yazar:"Ben yapıyorum ve özgürce öğretiyorum. Çünkü Atatürk mesleki branşlara karışmıyor. Ve ben kendi sınırlarım içinde serbestim."

Taut'un çalışma özgürlüğü üzerine olan sevinci, İstanbul Sanat Akademisi'nde çalışan meslektaşlarının anlayış azlığına ters düşer. Taut Mimarlık Fakültelerindeki derslere reform getirmekte güçlük çekiyordu. 2.7.1938 tarihinde Taut günlüğüne şunları yazar.: "Durum çaresiz, büyük krizler, büyük çöküş." Taut daha sonra tam yetki ister."Çünkü o bir köy okulunun oluşacağını görür." 11.7.1938 tarihinde "Sıcak, hoşnutsuzluk-Buhran! 1)Mimarlık Bölümü 2)Uygulama (Resmi yapı bürosu)-Bir şaka.Hepsini unutmak istiyorum."

Taut'un beklentileri çok muydu, çok yükün altına mı girmişti?

Taut, Mimarlık Fakültesi'nin Bölüm Başkanlığı ve profesörlüğünün yanı sıra, Ernest Egli'den kalan Akademinin ve Devletin Yapı Bürosu'nun şefliğini üstlenmişti. Taut böylece hem teorik hem de pratik açısından Almanya ve Japonya'da bulamadığı en ideal çalışma şartlarına ulaşmıştı. Berlin ve Tokya'da rüyasında bile göremeyeceği güçlü pozisyona sahip olmuştu. Öğrencilerinden genç mimar Walter Segal'a yazdığı mektubunda (7.3.37) : "Mimarlık bölümünün Bakanlığın bir mimarlık merkezi olduğunu... Çalışma Bakanlığı'ndan da işler aldığını, mimarlıkla ilgili başka otoriteritenin olamadığı"ndan bahseder.

Ben Taut'un Selefi Egli'nin veya halen Vorhölzer'in de görevlerine onun gibi mi baktıklarını veya biraz daha uzakta mı kaldıklarını bilmek isterim. Yardımcısı olmayan Taut için yetkilerle dolu bir mevkii tabii ki zor idi. Taut 16.12.1936 tarihinde içine çekerek: " Yanlız Mimarlık ve Akademi insanın imkanlarını aşar"diyordu. Hırsı işini engelliyordu. Yerliler için Avusturyalı Ernst Egli'nin gidişinden sonra Şef olarak yeniden bir yabancının (Taut) getirilmesi kolay değildi. O zamana kadar kendisine belirli bir yer edinmiş idari temsilcilik yapan mimar Zimmerman ile de hiç birikteliği ve çalışma ortaklığı olmamıştır.Taut Milli Eğitim Bakanlığıyla Sözleşme yaparak, kendisine sözü verilen idari konumu garantiye alır.Böylece okulun yeni mezunları ve genç asistanlarıyla birlikte kurmayları yetiştirmek istiyordu. Hanımı Hedwing'e 17.12.38 tarihinde yazdığı mektubunda "Akademi'de ve büroda yavaş yavaş bir Taut havası oluşuyordu" diyordu. Bu iş atmosferinde 1914 yılından beri Taut ve Hoffman'ın bürosunda çalışmış, 25.5.1937'de İstanbul'a gelen mimar Grimm ve her şeyden önce Franz Hillinger'in payları vardı. Franz Hillinger 10 yıl boyunca Gehag-sosyal konut kooperatifinde 10.000 konutun yapımında Taut'un en samimi arkadaşı olarak çalışmıştı. Ve 8.7.1937'de İstanbul'a geldi. Taut Ankara Opera Binası için Carl Kray'da olduğu gibi Walter Segal'i de asistanı olarak Türkiye'ye getirmek istiyordu. Üçüncü imparatorluğun başlamasından sonra işsiz kalmalarına rağmen ikisi de gelmedi. Segal ise bu arada İngiltere'ye sığınmıştı. 1933'ten 1936 yılına kadar Japonya'da yaşayan Taut Japonya'da hiç bina yapmamasına rağmen 300'e yakın ticari/sanatsal eşya ve mobilya tasarladı ve imâl ettirdi. Japon el sanatçılarıyla birlikte sanatını iyice pişirdi.Bu deneyimlerini akademinin (İstanbul) ticaret ve sanat bölümünde değerlendirmek istiyordu. Taut 4.6.1938 yılında Akademide (İstanbul) açtığı sergide ; Almanya, Rusya, Japonya ve Türkiye'deki başarılı çalışmalarında hem mimar, ihtiyaç maddeleri tasarımcısı, ressam hem de yazar olduğunu göstermek ve bilirkişiliğini sağlamlaştırmak istiyordu.

Taut 19,2,1938 tarihinde Walter Gropius'a yazdığı bir mektubunda Türkiye'deki kültür yapılarıyla ilgili görevlerini şöyle ifade ediyordu: "Burada mimari çizgi temelden yeni yaratılmalıdır." Taut Türkiye'de "Kübik" diye adlandırılan yüzeysel modernizme karşı 1934 yılında Türkiye'ye gelen ve Taut'un 1936 yılında Türkiye'ye gelmesine yardımcı olan Berlinli meslektaşı, kent plancısı ve mimar Martin Wagner gibi mücadele vermiştir. Wagner'in negatif deneyimleri Taut'un yanına kâr kalır. Wagner 20.8.1935 tarihinde Gropius'a yazdığı bir mektubunda şöyle der; bir iyileştirme bölge planlamasını Atatürk Wagner'den alarak, Berlin'den yani mezun olmuş modern ve şık eskizler yapan deneyimsiz yerli bir mimara verir. Japonya'da bulunan Bruna Taut'a yazdığı 20.7.1936 tarihli mektubunda Wagner, mimarın telif hakkının olmadığını, mal sahibinin ödeme yapmadığını, tasarımlarını istediği gibi kullanarak yapı yaptığını anlatır.

Yapılarıyla her zaman eğitici olmak isteyen Taut'a Wagner sorardı: "Bu saf dilli yapı isteği çok fazla iyi değil mi? Bizim de kendimizi yüksek kültür düzeyinde görme hakkımız vardır. Biz mal sahibine çıplaklığını örtmesi için iyi bir frak mı yapıyoruz? Bilemiyorum?"

Acaba Taut'un "kübik" olmayan, modasız, doğal, akıllı yeni mimari çizgisi "yani Türkiye'nin insanına hitab ediyor mu?" Bu bende bir soru olarak kalacaktır.

Ben Taut'un iki yapısı üzerinde daha detaylı konuşmak istiyorum: Taut'un en çok sevdiği Ankara'daki Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi ve Trabzon'daki Erkek Lisesi. Taut'un Ankara'daki Fakültesi ve başlangıçta onun endişeli çocuğu idi.

İstanbul'a geldiğinden bir ay sonra (Kasım 1936) Ankara'da (Aralık 1936) Milli Eğitim ve Çalışma Bakanlığı Taut'dan o zamana kadar devletin yapı bürolarında çalışan ve Berlin'de Hans Poelzig'in asistanı olan Zimmerman'ın başlattığı projeleri bitirmesini ister.

Bunlar arasında Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi de vardır. Taut "muhtemelen mimariyi bir daha gözden geçirmekle görevlendirilir. (30.11.1936). Bu görevde başarılı olamayan Taut, İstanbul Üniversitesi'nin Kimya Enstitüsü tasarımına ağırlık verir. Milli Eğitim Bakanlığı sözcüsü Cevat'ın Dil, Tarih ve Coğrafya fakültesi tasarımı üzerine verdiği kesin karardan sonra "Temelde yanlış ve kötü mimari" Taut, fakülteyi yeniden planlamaya başlar. Ankara'da arsayı gördükten sonra, aynı zamanda tasarladığı Ankara Teknik Yüksek Okulu'yla birlikte Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nin tasarımını da sunar (15 Şubat 1937) : "Ben burada büyük yapılar yapacağım. Birincisi büyük bir üniversite yapısıdır. Tasarımı Devlet Başkanı tarafından onaylandı." Walter Segal'a kendisini öven bir mektubunda "Şansım açıldı" ve "Ben burada tam bir mimarım.Bunun anlamı da, teorinin pratiğe uygulanmasıdır. Bu çok zordur, fakat pek çok ışıklı noktalar ve iyi insanlar var (2.3.1937)."

Türkiye'nin mimarisi için yeni bir temel atmak ve kendisini kanıtlamak gibi Japonya'da yanında çalıştırdığı Togugen Mihava'ya yazdığı mektubunda (28.4.1937) : "Benim dünyam çok güzel. Başarabilecek miyim, bilmiyorum. Buna rağmen insan kendisine güvenmelidir." Yarım yıl sonra yapının başlamasından hemen önce Kurata'ya tekrar yazar (6.11.1937): "Benim bugünkü mimari anlayışımı yansıtacak denemeye, Ankara Üniversitesi'nin büyük yapısına başlanıyor." Yapının, önemli sembol değerinin, sanatsal sorumluluğun bilincinde idi. Aynı gün Japonyalı bir arkadaşı ve meslektaşı Isaburo Ueno'ya "Şimdi Ankara Üniversitesi'nin büyük yapısı Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nin yapımına başlanıyor.

Bu yapı yeni Türk Kültürünün merkezi olacaktır. Bana sanatsal özgürlük tanıyan izinlerle birlikte, beni çok sevindiren güzel taş malzemeli mimarinin de yapım izinlerini aldım.

Ben zannediyorum ki, Taut enstitüsünün kültürel ve politik anlamını doğru tahmin etti. Taut'un heyecanı detay planlarında tahmin edilemeyecek derecede artar. Taut Ueno'ya yazdığı diğer mektubunda: "Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nin detaylarını yanımda çalışanlarla birlikte,çeşitli estrümanlarla bir senfoni notalarını yazar gibi gerçekleştiriyoruz." Coşkusu o kadar büyüktür ki, aynı cümleleri oğlu Henrich'e yazar: "Bir yapıyı bir senfoni gibi detaylandırmak ne kadar güzel." Taut çok etkilenmiştir: "Ben ölüme yaklaşıyorum; kelime anlamıyla değil, anlıyor musun: Henüz yaşarken yaratıp büyüklüğe..."

Böylesine büyük ve zarif bir projeyi uygulayabilmesi için uzun zamandan beri beklediği düşünülürse Taut'u anlayabilmek mümkündür.

Taut'un 24.12.1938 yılında aniden ölmesiyle Fakülte binasının yapımı ne kadar ilerletidi?: Fakületnin kaba yapısı bitmiş, girişin ince işlerine başlanmış, duvar kaplamaları seçilmiş ve döşemenin taşları bulunmuştu.

Franz Hillinger Walter Segal'e Taut'un yapıyı tamamıyla planladığını yazıyordu: "Taut'un bizzat etraflıca uğraştığı detay çizimlerinin sayısı 300 civarındadır. Yapı bu yılın ekim ayında bitirilecektir."

Hillinger'in endişelerine rağmen: "Başlanmış yapılar basit detay planlamasıyla da bitirilebiliyorlar" yani hükümetin kısıtlamaları Fakülte binasını pek etkilemeyecek ve Taut'un düşüncesine göre bitirilecektir. Bazı karşılaştırmalı resimler gösteriyor ki, Taut'un tasarımında dış cephedeki "...uyumu" veya fuayedeki yaklaşımı, heybetli yapılardaki düzenlemenin kökeninde yatan kendi öz tutuculuğundan gelmektedir. Bu da tamamiyle geriye dönüştür.

Taut 1904-1908 yıllarında Theodor Fischer'in yanında Jena Üniversitesi yapısının dış cephesinde taş ve iç mekân düzenlemesi deneyimlerini burada emin bir tarzda kullanır.

Fischer'in uzun yapıların düzenlenmesinde kullandığı, simetrik gövdeyi simetrik olmayan pencere dağıtımıyla ve kavisli çatı kenarı çıkıntısıyla Sanatsal çözmesi Taut'un Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi yapısında da kullanılır. Ve yapı, ortasından çıkan kavisli Türk başlığı ile vurgulanır. Giriş yapısının çatı kenarı da kavislidir. Giriş katındaki duvarlar ve pencereler yukarı katlarla farklılık gösterirler fakat giriş katının iç mekanlarıyla uyum içindedirler. Saraylarda olduğu gibi öne çekilen orta bölüm, Taut tarafından 1927-32 yıllarında Berlin'de yapılan "Alman Ulaşım Birliği Evi"nde de görülen geleneksel ve ortayı canlandıran şeref kısmıdır. Enstitüsü yapısının yorgun ve heybetli etkisi, birbirine eşit olmayan yapıların kademeli olarak geriye kaydırılmasıyla ve öne uzatılmış konferans salonuyla zayıflatılır.

Eşit aralıklarla dağıtılan kareye yakın gölge yapmaya teşvik edici, yan kısımları yumuşak kalıplı pencere çerçeveleri ise yatay hatları dikey hatlara karşı vurgulamaya yardım ederler. Tabiki bu kabartma oluşturulmasının tarihte bir yeri vardır. Taut Jena Üniversitesi'nin yapımında pek çok defa kabartmalarla uğraşmıştır.

Fuayedeki büyük merdivenin trabzanı, başlangıç basamakları, merdivenin başlangıç sahanlığı da Taut'un Jena'da veya Bad Harzburg'da (1909) 19. yüzyıl geleneğiyle uyguladıkları gibidir.

Taut'un benimsediği çeşitli ve güzel Türk motifleri, duvarlarda ve dış cephede değiştirilen taş malzemesi veya seramik plakları oturmuş bir sistematiğin değilse de, yüzey süslemeleriyle zengin bir görünüm verebilmek içindir. Merdiven trabzanlarının biçimi Taut'un Japonya'daki düzenlemelerini andırır.

Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nin "kübik" veya modernist olmaması, Taut'un kendi hikayesinin devamıdır ve onun öz Orta Avrupa geleneğini gösterir. Bu tarz bizim tarafımızdan her ne kadar zayıflığın bir işareti gibi ise de, onun için kullanılır bir başlangıç olarak görülür.

Bugün bu yapı nasıl bulunuyor? Yabancılığıyla topun ağzında duramamakta mıdır? Yapıyı Ernst Egli'nin kırmızı sıvalı, "köşeleri dönen, yatay pencere bandlı, basit ve heykel gibi etkili olan komşu okul yapısıyla karşılaştırdığımızda, Taut'un yüzünü tam anlamıyla örtmediği, çünkü yan tarafları sıvanmıştır, taş cepheli, dev bir asilzade bir maskesini görürüz.

Taut yapının ona verdiği nden daha fazla görünmesini istemiştir.

Cephenin geçirgenliğini muazzam buluyorum: İçinden geçirilirken hareketliliğe uyum sağlayan organik düzenlenmiş yuvarlak duvarlarla ve yarı açık geçitle arkadaki kampüse varılır.

Alman Hükümeti'nin teklifine karşılık (Breuhaus de Groot) Poelzig'in yerine, Egli'nin halefi olarak Taut'un Türkiye'ye getirilmesini gerçekleştiren Martin Wagner, onun geleneğe yönelişinde pek yenilik görmüyor ve Taut'un tutumunu daha çok bir şaşkınlık olarak yorumluyordu. 29.8.1937 tarihinde Gropius'a yazdığı dokunaklı mektubunda, Taut'un Ankara Operası tasarımının kritiğini yapmıştı. Söz ve ifadesi fakülte binasına da uyuyordu. Ona göre Taut: "Belirli yaşa gelen pek çok kişi gibi yaşlanmıştı. Rönesans'ın ilkeleriyle yeninin yolu bulunamayacaktır! Ben hayal kırıklığına uğradım ve ümit ediyorum ki, o artan gücüyle tekrar yeni bir inancı bulabilir.

Taut'un incelemek istediğim ikinci yapısı ise Trabzon Erkek Lisesidir. Lise bana kendi tesisi içinde üniversite yapısından daha emin ve doğal görünüyor. Taut 1937 yılının mayıs ayında Karadeniz kıyısında Trabzon'a yaptığı keşif gezisinden sonra aldığı notunda: "Hillinger'siz proje yok" diye yazar. Hillinger İstanbul'a geldikten sonra Taut ile birlikte hemen tasarıma geçilir. 10 gün sonra 18 Temmuz'da ilk perspektifler çizilmiştir. Bir yıl sonra okulun yapımına başlanır. Fakat bir notta "Trabzon'daki inşaat alanının acıklı durumu"(27.7.1938) ima edilir. Bu uzaklıkta iyi şantiye şefine ve iş arkadaşına ihtiyaç vardır. Kiremitle örtülü, düz çatısıyla uzanmış yapı parçalanmış kentin parçalanmış kentin yamaçlarında sakin ve birleştirici bir profil gibidir. Henüz üç yıl önce beyaz sıvayla rengi değiştirilen kızgın kırmızı sıva canlı bir etki bırakıyordu. Ana ve yan yapılar denize doğru güzel bir manzara oluşturan avlunun etrafını çevrelerler. Yapıların gruplandırılışı 1931-32 yıllarında Berlin'in güneyinde Cottbus/Senftenberg'de yaptığı son okul binasını hatırlatır. Yapı o zaman sıcak, uyumlu, Hollanda tuğlalı, sarı renkli ve modern mimarinin ilk örneğiydi. Beş yıl sonra küçük bütçeli Trabzon'da özellikle mekansal düzenlemeleriyle Senftenberg'in kalitesine ulaşılır. Uzun, basık, açık ve basamaklı yapının kollarıyla çevrili iç avluya gergin bir kompozisyon yaratılır. Fakat cephelerin de güzelliği vardır. Pencere düzenlemeleriyle Taut cephelerde bir ritim yakalar. Koyu renkli bir çerçeveden dolayı pencereler teker teker büyük yüzeyin bir parçası gibi dururlar. Pencereler Trabzon'da gerilim dolu cephe yaratmak için düzenlenmiştir. Sabit güneş kırıcılı pencereler iki çatı arasındaki grupları plastik olarak birleştirir. Güneş kırıcılar, direk gelen güneşi kırarlar ve aynı zamanda tavan aracılığıyla ışığı en kuytu köşelere kadar yansıtırlar. Bu yapı elemanlarını Taut Japonya'da 1936 yılında Okura'nın evi için geliştirmişti. Martin Esasser'de bu detayı aynı zamanda Ankara'da bir banka binasında kullandı.

Senftenberg'deki diğer mimari ögeleri mütevazi bir biçimde Trabzon'da da buluruz. Ritmik düzenlenmiş duvarlar koridorları sessiz bırakmazlar. Senftenberg'de büyük ve küçük pencereler yer değiştirirler, büyükler duvardaki oyuklardadır. Trabzon'da ise sırayla duvara oyulmuş ve elbise için ayrılmış kalıplarla yer değiştirirler. Merdiven evinde merdivenlerle yukarıya doğru çıkış doğaldır ve hiç fark edilmez. Senftenberg'de merdivenin ilk basamakları dışa bükey bir eğri çizerler. Yukarıda ise basamaklar içe dönüktür. Trabzon'da basamakların başlangıcı geliş yönüne çevrilir ve yuvarlaklaşırlar. Işık ve hareketle yönlendirme bu mütevazı okul yapısının lüks elemanlarıdır. Ben Taut'un kendisinin de "yeni Türkiye" için geçerli olan yapı biçimlerini bulamadığını hissettiğini düşünüyorum. Taut tasarlamadan önce Japonya'da verdiği mimari arada, kültür ve onun koşullarını detaylı inceleme fırsatı buldu. Tabi ki tasarım sorunlarıyla kendi evinde, Berlin'de daha çok uğraştı. Türkiye'nin kültürüne süratle uyum sağlayacağını ümit ediyordu:"Bugün yaşamak zorlaştı. Hiç kimse dünyada gerçek evinde değildir. Şimdi buna rağmen ben severek buradayım. Ben o kadar doluyum ki, kafam sanki çatlayacak. Fakat ben kendimi yeniye deniyorum" diye karısı Hedwig'e 17.2.1938 tarihinde yazmıştı. Taut tabi ki zorluklarla karşılaştı. Öbür taraftan başka bir kültürü sezgiyle anlayarak uyum sağlayacağına inanıyordu.

Ben öyle zannediyorum ki, o yanıldı. Böyle kısa bir zamanda ve dile de pek hakim olmayan yeni yabancıyı sadece yüzeysel olarak anlayabilmek mümkün olabilirdi.

Hanımı Erica'nın Ueona'ya yazdığı bir mektubunda belirttiği gibi hissetmiş olabilir:"Bruno, yeni bir Taut olarak inanılmayacak büyğk görevleri yüklenip çözmeyi düşünüyor. (çoğunu Japonya'dan esinlenir. İnceliğin değeri, estetik dolu, pratiğe yönelik, konstroktivist)." Etkili olacağı yeni bölümde akıllı personel politikasına rağmen esas itibariyle bir şeyler eksikti. İyi çalışma arkadaşları olabilir. Fakat o yeni çevresinde kendisiyle aynı konumda olan ortaklarıyla birlik kuramamıştır. Ernst Egli böyle bir durumu onun profesör Sedat'la olan ilişkisinde görmüştür; Taut Sedat ile anlaşamıyordu, fakat ondan daha yaşlı, geleceği iyi gören yoldaşı Martin Wagner ile de.

Taut Milli Eğitim Bakanlığı yetkilisi Cevat'ın sınırsız takdirini alıyordu. Fakat o kendi kendine olan güveniyle mücadele veriyordu.

Berlin'li Bruno Taut Almanya'da kendisini çok iyi geliştirmişti: küçük, pratik evleri ve geniş dış mekanlarıyla toplu konutlar: nal sitesinin yuvarlağı,"Schollenhof'un heyecan dolu cadde mekanları Carl Legien konut sitesinin iç avluları, Zehlendorf orman sitesinin zengin düzenlemeleri, Japonya'da taçlandırılmış dağ kenti(Ikomabory Evleri). Her ne kadar Ankara'da talebe grubuyla memur için bir toplu konut planlandıysa da bu tür çalışmalarını Türkiye'de devam ettiremedi. Japonya'da Hyuga villasında geliştirdiği iç mimari inceliğini Türkiye'nin mütevazı bütçesinde tekrar ele alamadı.

Kendi evinde veya Dr. Nisse'nin evinde bir imkan doğmuştu. Erica'nın söylediğine göre: Taut Hyuga villasında olduğu gibi ince kabartmalı ahşap panel duvarları, güzel bir sıvayı yapmayı hep istemişti. 1938 yılının sonunda sanat akademisinde yapmayı düşündüğü reformları, Japonya-Takasaki imalathanelerindeki tecrübesiyle gerçekleştirebilirdi. Ne de olsa Taut, Mihara'ya Türkiye'ye gelip gelmeyeceğini sordu. Kendi çalışma sözleşmesinin 1938 Temmuz'un da yenilenmesiyle kendisine böyle bir olanağın verilebileceğini sanıyordu. Taut sözleşmesini 10 yıl için 1948 yılına kadar yenilemek istiyordu.

Fakat Atatürk'ün 10 Kasım 1938 yılında ölmesiyle Hillinger'e göre 1939 yılının ortalarında Taut'un uygun çalışma şartları elinden alındı.

Atatürk'ün mezara kaldırılması için yapılan Devlet Törenindeki katafalkı tasarlaması için Taut'a şerefli bir görev verilir. Bu da onun hayatına mal olur. Hastalığına rağmen gece yarısı çalışarak yerinde senaryoyu planlar. Bu tasarım eskizleri onun en son pastelidir. Ve 15 Kasım 1938 tarihini taşır. Taut 20 Kasım 1938'de yapılacak Devlet Törenine yetişmesi için katafalkın uygulama çalışmalarını izler. Katafalk'ın etrafı devasa ateş çanaklarıyla süslü yeşil kolonlarla çevrilir. Kolonlar ise birbirine kafes-süslü parmaklıklarla bağlıdır: Bu Türk geleneklerinin mezar renkleriyle taze yeşil bitkili Japon süslerinin bir sentezidir. Dev gibi büyük Türk bayrağı tabutu süslüyordu.

Onun bu büyük başarıları kendi özel problemi nedeniyle gölgede kaldı. Ankara'dan İstanbul'a döndüğünde (29 Kasım 1939) tekrar nefes darlığı hastalığına yakalandı. Buna rağmen 5-12 Aralık tarihlerinde Atatürk müzesinin yerini görmek ve İsmet Paşa'ya bir ev tasarlamak için Ankara'da bulundu. Ankara'nın iklimi ona daha iyi geliyordu. Hatta Ankara'da oturmayı bile düşünüyordu. Taut'un hastalığı o kadar artar ki, Londra ve Paris'te ışınlı tedavi için seyahat planlar. Bunu gerçekleştiremez. 24 Aralık'ta kalbi aniden durur.

Günlüğünün son sayfası (15.12.38) İstanbul/Sanat Akademisiyle ilgilidir: "Birinci sınıfların proje çalışmaları iki saat daha arttırıldı. Öğrenciler 9'a kadar çalışabilirler. "

Gizli Alman polisinin rejimlerine karşı olan sığınmacıların 1939 yılında peşine düşmesini ve savaşın sonuçlarını göremez. Hayat arkadaşı Erica 1939 Ekim'inde mevcut el yazıları ve tasarımlarıyla Japonya'ya iner. Taut'un günlüğü mektupları ve sözleşme taslakları "İstanbul Jurnal"da kalır.


Başa Dön

Hosted by www.Geocities.ws

1