ETRÜSK SANATI


Etrüsk sanatı çok yakın tarihlerde ortaya çıkarılmış (eski tarihçiler bu sanatı ya hiç tanımıyor ya da Roma sanatının ilk yapıtlarıyla karıştırıyorlardı, bunun sebebi Etrüsk'lerin menşeinin bilinmemesidir), ilk kazılar sonucunda bu sanatın niteliğinin aydınlatılması ancak XVIII. yy sonunda gerçekleştirilmiştir. Etrüsklerin kaba tuğla ve ağaçtan yapılmış mimarlık ürünleri, kentleri, tapınak ve yapıları bütünüyle yok olmuş, geriye yalnızca belirsiz temeller ve yığma (pek az yontularak, harç kullanmadan üstüste yığılan taş blokları) duvar parçaları kalmıştır. Volterra, Fiesole, Cosa, Santa Severa, Cortona ve Vetulonia'da sur kalıntılarına rastlanır. Çok önemli duvar kalıntılarının bulunduğu Volterra'da temelindeki üç baş heykelinin tanrısal üçlüyü anımsattığı, yarım daire biçimindeki bir kemere destek olan çok kalın dikmeli bir kapı (Porta dell'Arco) da yer alır. Prugia ve Civitacastellana'daysa, daha az korunmuş ya da daha yakın bir tarihte onarım görmüş benzer kemerler vardır. Ayrıca Graviscae kuyusunun kemeri ile Morzabotto'daki (Bologna), günümüze kadar ulaşan tek kent yolunu da belirtmek gerekir.


ETRÜSK MEZARLARI

Ölünün yaşamının olağanüstü bir sanat zenginliğiyle yüceltildiği gerçek birer konut olan Etrüsk mezarları, günümüze kadar korunmuştur. Etruria'nın güney bölgelerinde, mezarlar doğrudan doğruya tüf'ler içine oyulmuştur; kuzeydeki taştan tümülüslerse, kubbe ve kemerin (bunları İtalya'da ilk kullananlar, İ.Ö.VI. ve V.yy'da Etrüskler olmuştur) çok iyi bilindiğini ortaya koyar. Bu mezarlar oldukça büyük boyutlarda: Çaplarıdır 40-50 m arasında değişir; tümülüs'ün yüksekliği bazen 40 m'yi bulur. İçteki yerleşme, dönemlere ve sitelere göre değişiklik gösterir; bazen koridorlarla (Cerveteri'deki Regolini-Galassi mezarında beş koridor) ortadaki bir salondan odalara yönelir; bazen de mezar, birbirini izleyen küçük odalardan oluşur.

İlk yüzyıllarda, ölüler yakılıp daha sonra gömülmüş, ama yakma ve gömme işi çoğu zaman birlikte yapılmıştır. Ölü külü kaları (urna) çok belirgin özellikler taşır. Kapak çoğunlukla ölünün baş yada büstünü temsil eder; kulplara kol biçimi verilmiştir. Lahitler yonma taştan, doğal yada çok renkli seramiktendir (Vulci'de Francesco mezarı); Cerveteri'deki hayranlık verici "eşler" lahdinde ellerini görünmeyen konuklara uzatmış, gülümseyen bir çift görülür. Mezar-evlerin tümü, pencereleri, kapıları, mobilyaları taklit eden alçak kabartmalarla ya da fresklerle süslüdür (aynı nitelik Mısır sanatında sahte kapılarda görülür). Fresk tekniği (Cerverteri'de Campana mezarı [İ.Ö. VI.yy.]; tümü Tarqinia'da bulunan Leopar [İ.Ö.VI.yy.], dell'Orca ve Boğa [İ.Ö. 540], kuş [İ.Ö. 530], av ve balık avı [İ.Ö. 510], mezarları ile Tiriclinium'un olağanüstü mezarı [İ.Ö. 570], öncelikle bitkisel boyaların (beyaz,siyah,kırmızı,sarı), daha sonra da mineral boyaların (mavi,yeşil,pembe,kahverengi,mor) kullanıldığını ortaya koyar. Konular İ.Ö. VII.-İ.Ö. IV.yy. arasında gün geçtikçe farklılaşmış, önceleri en neşeli görünümüyle yaşam tabloları (şölenler,danslar,oyunlar) daha sonra mitolojiden alınan sahneler ya de Hades'in ülkesi olan ölüler krallığından görüntüler ağır bamıştır.

Mezarlarda her türden eşyaya da rastlanır: Vazolar (kulplu çanaklar, maşrapalar,askos'lar); Etrüskler mermeri tanımadıklarından, taş, alçı, tüf, volkanik topraktan, özellikle de tunçtan yapılmış heykeller, mücevherler ve çok ince bir zevki, değerli maddelere (altın, gümüş, fildişi) duyulan çok belirgin bir ilgiyi ve Etrüsklerin kuşkusuz Doğu'yla bağlantılarından öğrenmiş olacakları çok ileri bir tekniği (mine, telkari, vb.) ortaya koyar

Hosted by www.Geocities.ws

1