BAROK ÜSLUBU


BAROK ÜSLUBUNUN YARATICILARI

BAROK SANATININ YAYILMASI


XVII. yy. başlarındakatolik ülkelerde, mimarlık, heykelcilik, resim ve süsleme sanatları alanlarınada, rönesans dönemi klasisizmine bir tepki olarak ortaya çıktı

Barok doğrultusunda yapıt veren ilk sanatçılar, Papalık tarafından ve Karşı-Reform'un yarattığı sanat akımı tarafından yüreklendirildiler. Cizvitler'in öncülüğünü yaptığı. Bu yeni sanat akımı değişik dönemlerde Avrupa'nın çeşitli bölgelerinde ve Latin Amerika'da bütün XVII.-XVIII. yy.'lar boyunca çeşitli ölçülerde ilgi uyandırdı.

XIX. yy.'ın sonuna kadar eleştiriye uğrayan ve beğenimsizlikle suçlanan barok üslup, apansızın beklenmedik bir değer kazandı; öyle ki eleştirmenler XVII-XVIII. yy.'lardaki bütün sanat etkinliklerini barok sanat çerçevesi içine almaya yöneldiler (oysa XVII. yy. uzun süre, yalnızca klasizm çağı sayılmıştı.

Genel olarak İtalya'da barok sanatın ortaya çıkış tarihi, Maderno'nun kesik alınlık kullandığı tarihe denk düşer.

Barok ve yandaş üsluplar, Çin ve Japon Süsleme sanatlarındaki, özellikle; aşırı süsleme ve ölçüsüz denge kavramlarıyla ilgili gizli benzerlikler taşımaktadırlar, bu anlamda ilgili üslupların doğu kültürlerinden belirgin derecede etkilenmiş olabilecekleri de ileri sürülebilir.


BAROK ÜSLUBUNUN YARATICILARI

Barok üslubunun gerçek yaratıcıları Papalık kurumunun siparişleriyle desteklediği Borromini, Pietro da Cortona, Maderno, özellikle de Bernini gibi büyük mimarlardır. Kısa sürede doruk noktasına ulaştırılan bu sanat, İtalya'nın her yanına yaılmış, yarım yüzyıllık süre içinde (1620-1675) söz konusu bu sanatçılar, Roma'yı görkemli anıtlarla süslemişlerdir. Anıtların fanteziye kaçan yapıları ve akıl dışı süslemeleri, klasisizmin ağırbaşlılık ve kuruluğuna karşı, düş gücünün şiddetli bir tepkisi sayılabilir. Germen barokunun kaynağı olarak kabul edilen Borromini'nin yapıtları, en abartılı olan örneklerdir: Bazı girintileri ve çıkıntıları olan dalgalı yüzeylerin, eğri çizgilerin, iç yüksekliğe denk düşmeyen düzenlerin üst üste kullanılması (Carlino kilisesi bunun en kusursuz örneğidir). Roma'da Grassi tarafından Domenichino'nun planlarına dayanılarak yapılan S. İgnazio kilisesi, Santa Maria in Pace, San Carlo al Corso, S. Vincenze ve S. Anastasio kiliselerinin Martino Longhi tarafından yapılan cepheleri, Venedik'teki Santa Maria della Salute (Longhena'ın yapıtı) kilisesi ya da Torino'daki Carignano sarayı, yüzyıl sonra Orta Avrupa'da da yapılmaya başlanan bu garip ve karmaşık planlı yapıların ilk örnekleridir. Mimarlık alanında temel, kurallara bağlı kalan Bernini'yse yapıtlarında çarpıcı bir etki uyandırmaya çalışmış, San Pietro bazilikasını tamamlayarak bu alandaki bütün yeteneğini ortaya koymuştur. Bernini'nin iç düzenlemedeki çok renklilik ve gösteriş öğelerini işin içine katması, baldaken bölümünün tiyatroya özgü bir nitelik taşıması, renkli mermerlerden yapılmış mozayikler, görkemli bir biçimde düzenlenmiş alandaki sıra sıra sütunlar ve büyük boyutlu heykeller, bütün bunları gerçekleştirmiş olan sanatçının sahneleme yeteneğini ve barok anlayışın, dinsel töreni din dışı bir gösteri olarak benimseme eğilimini yansıtır. Süsleme heykelciliği, mimarlık yapıtlarına eklenmiş abartmalı bezeklerden oluşur ve öğeleri arasındaki şaşırtıcı dengesizlikle, çarpıcı bir görünüş sunar. Bu tür yapılarda, söz gelimi heykel yerleştirilebilmesi için alınlık yerine kırık alınlık kullanılmaya başlanmış, yapıların cephelerine dalgalı bir görünüm verilmiş, ayrıca hiçbirşey taşımayan ayaklar ya da sütunlarla daha da belirginleştirilmişledir; öte yandan, ateş çanakları, tırabzanlar, yaprak ya da çiçeklerden oluşan bezek kuşakları, hareket halinde gerçekleştirilmiş portreler, kalkanların temeline yada çatıların tepesine ağır ve hantal bir görünüm kazandırmıştır.

Süsleme resimleri alanında, barok üslupta yapıt vermiş ilk sanatçı Pietro da Cortona'dır. Resimlerinde göz aldatımlarına, ışık oyunlarına, vb. yer vermiş, resimlerin uzamını kornişlerdeki yalancı mermerler ve çoğunlukla yaldızlı olan mimari yapı kopyalarıyla doldurmuştur. Yapıtlarında eğik çizgilerden oluşan görüntülere rastlamak alışılmış bir olgudur. Işık, gökyüzü ve hareket halindeki bulutlara da önemli görevler yüklenmiştir. Bütün bunlar kolay yok olmayacak bir modanın belirgin özellikleridir.

Heykel sanatı Bernini'nin doğrultusunda, ince bir beğeni anlayışını hiçe sayarak, aşırı ölçüde anlatımcılığa (dışavurumculuk) yönelmiştir. Biçimler, hareket ve tutumraklı bir anlatım içinde apansız belirginleşirler. Bu yeni heykelcilik anlayışında sanatçılar, işlenmesi olanaksız olan konuları araştırmışlardır. Barok sanat "hareketin estetiği" diye tanımlandığında, özellikle Bernini'nin örnek konuları işlediği heykel sanatı akla gelir: Daphne'nin başkalaşımı; Azize Teressa'nın vecdi. İkinci derece sanatlardaysa, daha çok süsleme aşırılığına, yalancı parlaklığa, içi oyulup dışı yontularak işlenmiş, dengeden yoksun ve bakışımsız biçimlere yer verilmiştir. Barok üsluptan doğan rokay ve rokoko üslupları, XVIII' yy'da barokun yerini almıştır.


BAROK SANATININ YAYILMASI

İSPANYA'DA,mimar Churriguerra, barokun yöresel biçiminin oluşmasını sağlamıştır. Bu Rönesans dönemindeki plateresco üslubuyla çok iyi uyuşan, özellikle de süsleme sanatlarındayansıyan bir üsuptur. Mimarlık alanında geleneksel bir ağırbaşlılık varlığını hep sürdürmüştür: Medina del Campo'daki saray; Santiago de Compostela'nın cephesinin onarımı; vb. Heykelcilik, özellikle kiliselerdeki mihrabın dayandığı oyma arkalıkları yapma sanatının yenilenmesinde kendini gösteren borokçuluktan etkilenmiştir. İspanya'da uzun süre varlığını koruyan barok sanat ( insan gövdesi biçiminde sütunlar ve bir heykelin çevresini saran bitkilerden esinlenerek yapılan süslemeler, geleneksel tablonun yerini alır) doruk noktasına Narciso Tome'nin Toledo katedraline yaptığı "trascoro"yla (koro yeri arkası) ulaşmıştır.

PORTEKİZ'DE, yeni üslup, Rönesans dönemindeki Manuel üslubunun yerini almış, özellikle 1755'teki depremden sonra yeniden kurulan Lizbon kentinde, büyük ölçüde yaygınlaşmıştır.

SÖMÜRGELERDE BAROK SANAT. Latin Amerika'ya cizvit misyonerlerinin götürdükleri barok sanat, eşsiz bir lirizm ve coşkulu bir anlatım kazanmıştır. Bu çekiciliği yerel geleneklerle karşılıklı etkileşiminden kaynaklanır. Kiliselerdeki süslü mihrap arkalıkları, çok yakınlardaki tropikal orman bitkilerinin dallı budaklı görünümüyle uyum içindedir; buna karşılık mimarlık yapıtlarına sakin, mantığa uygun, hatta ağırbaşlı bir hava egemendir. Brezilya'da, yontma süslemeler, Portekiz geleneğine uygun olarak, kapı ve pencere pervazlarında görülür. İkinci derecede önemli öbür sanatlarda ve heykelcilik alanında (tahtadan, çok renkli heykeller yada taş heykeller) da bir uyum göze çarpar. Latin Amerika'da "melez" diye adlandırılan bu sanat (en büyük ustası Aleijadinho'dur), XIX. yy'a kadar sürmüştür.

GERMEN ÜLKELERİNDE. Güney Almanya'ya İtalyanlar tarafından götürülen barok üslup Bernini'den çok Borromini ve Longhena gibi sanatçıların etkisinde kalınarak gerçekleştirilmiştir.

Almanya'ya XVII.yy'ın sonunda giren barok sanat, ancak XVIII.yy'da gelişti; Almanya'da ve avusturya'da birçok ünlü sanatçı yetişti. Almanya'nın her yanına yayılan barok mimarlık türü, bakışımsızlığa dayanır. Planlar oldukça karmaşıktır (oval, altıgen, karma, çıkmalı, dişli); yapılardaki ayaklar eğri biçiminde düzenlenmiştir.

Eğrilere hem yatay, hem de düşey doğrultularda rastlanır. Tapınaklar gibi kutsal yerler, ışıl ışıl aydınlatılmış konser salonlarına benzetilmiş görkemli merdivenler, galeriler ve balkonlarla süslenmiştir. Bavyera ve Franken'de çalışan Balthasar Neumann, Viyana'da çalışan Fischer von Erlach, ayrıca Hildebrandt, Germen ülkelerinde barok üslubunun başlıca temsilcileridir. Sivil mimarlık yapılarına örnek olarak Würzburg hükümdarlık konutu gösterilir. Dientzenhofer, Hildebrandt, Germen ülkelerinde barok üslubunun başlıca temsilcileridir. Sivil mimarlık yapılarına örnek olarak wüzburg hükümdarlık konutu gösterilir. Dientzenhofer, Hildebrandt, Neumann ve Fransız Robert de Cotte ile Boffrand'ın ortaklaşa çalışmalarıyla gerçekleştirilen bu yapıtta, Versailles üslubu ile Germen ülkelerinde barok anlayışın bütün anlatımları birleştirilerek, bu üslupta seçmeciliğin kusursuz bir örneği verilmiştir.

Ayrıca Popphelmann'ın çalışmalarından da söz etmek gerekir. Sanatçı Dresden'de Zwinger'in yapımını gerçekleştirmiş, ayrıca fransız rokay üslubunun yayılmasına ve Germen rokoko üslubunun doğmasına katkıda bulunmuştur. Barok üslup bağlamında Alman heykelciliği, genel olarak özerkliğini yitirerek mimarlık yapıtlarının bir parçası haline gelmiştir. Bu alanda özellikle Georg Petel ( Çarmığa gerilme adlı yapıtı, barok anlatımcı heykel sanatının baş yapıtı sayılır). Bernini'yle boy ölçüşebilecek güçte olan Andreas Schlüter, Dresden'de rokoko üslubunun öncüsü olan Balthazar Permoser, Viyana çeşmelerinin yapımında uzmanlaşan Georg Raphael Donner sayılabilir. ayrıca yalancı mererden yapılan süslemeler de aynı dönemde, birçok heykelcinin ilgisini çekmiştir: Zimmermann; egid Quirin Asam (Bavyera'da); Paul Egell (Mannheim sarayında); Joseh Anton Feuchtmayer; İnaz Günther: vb.

GÜNEY FLANDRE'DA. Katolikliğin yaygın olduğu bu bölgede, özellikle Brugge, Anvers ve Louvain'de yeni estetik anlayış benimsenmiş ve Rubens gibi barok resmin en büyük sanatçılarından biri yetişmiştir. Buna karşılık, barok sanat kuzey Flandre'da ve İngiltere'de gelişmiştir.

FRANSA'DA Bu konuda Fransa'da çok özel bir durum görüldü. XVII.yy. ortalarında, barok üsluba yöneliş ağır bastı: Süsleme sanatlarında, müzik, bale, bayramlar için hazırlanan süslemelerde hep barok üsluptan esinlenilmiştir. Ama heykel sanatı, Fransız sanatının en büyük eğilimi olan ölçülülük nedeniyle, barok üsluba tam olarak yaklaşamamıştır (Puget ve Coysevox'un yapıtlarında barok sanatın bazı etkileri görülür).

Bununla birlikte, Louis XIV üslubu, barok sanatının görkemliliğini, aşırı süslemelere düşkünlüğünü almış ama "tuhaflık" sınırını aşamamıştır. Louvre müzesinin genişletilme tasarısı için Paris'e çağrılan Bernini ile getirdiği planlar, kralın ve çevresinin tepkisiyle karşılaşmış ve Fransa'ya özgü klasik anlayışın bilincine varılmış, bunun üstüne bernini İtalya'ya dönmüş, Fransız mimarı Claude Perrault da Louvre'un sütunlarını yapmakla görevlendirilmiştir.

XVIII.yy'da barok anlayış, elli yıllık bir süre için yeni bir anlatımla yeniden ortaya çıkmıştır: Regence döneminde ve Louis XV'in krallığı sırasında süsleme sanatlarında görülen rokay üslubu. Aynı dönemde, söz konusu yeni anlatım, Bavyera ve Schwaben'deki mimarlık yapılarında rokoko üslubunun doğmasına da yol açmıştır.

TÜRKİYE'DE. Türk mimarlığında daha çok XVIII.yy-XIX.yy. arasında görülen barok üslup, batıdaki barok anlayıştan farklı özellikler taşır. Barok üslubu etkisinde yapıların başlıcaları arasında İsrtanbul'da Nuruosmaniye camisi, Laleli camisi, Ortaköy camisi, Dolmabahçe sarayı, vb. sayılabilir.


Flaman sanatı ve Barok Bkz. Karşı Reform Sanatı

Hosted by www.Geocities.ws

1